İşte birkaç bölümlük yazıyla tüm bu soruların cevabını, bu sürecin tarihi seyri ile beraber çözüm sürecinin başlamasına kimler vesile olduğunu, nasıl başladığını, bu süreç esnasında neler yaşandığını, sürecin nasıl bozulduğunu, çözüm sürecinin bozulmasına kimler sebepolduğunu, bunun nedeninive bundan sonra bu sürecin nereye varacağını, gerçekten bu savaş tümden “Kürt siyasetini”ortadan kaldırmak mı olduğu, yoksa yeni çözüm süreci başlatmak, Kürt meselesinin çözümü önünde en büyük engel görünen ve “taşeronluğu” kesinleşen PKK/HDP faktörünün ortadan kaldırıp yeni bir çözüm süre için yol temizlenmesi mi olduğunu, tarihi belgeler ışığında analiz edeceğiz, yorumlayıp gözler önüne koyacağız İnşallah
Türkiye de ki Kürt siyasi hareketlerin en büyük talihsizliği/şansızlığı, 60 yıldır çoğunluğu Kemalist eğitim sisteminden geçmiş, (evrensel değil de) Anadolu’nun Kemalizm’le yoğrulmuş yerel ulusalcı solun egemenliğinde veya felsefi–ideolojik etkisinde yürütülmesi,bu kesim, ideolojilerini (bir hak–hukuk meselesi olan) Kürt davasına yansıtılması, Kürtlüğü bu sülfü-aşağılık davalarına alet edilmesi veKürt siyasetinin bir türlü bundan kurtulup kendi yerel milli özüne dönülmemesidir.
Kürt siyaseti, kendi özüne döndürüp kendi toplumsal değerlerine saygılı ve milli bir karakter kazandırılmadığı müddetçe, değil 60 yıl, 160 yıl da geçse, Türkiye’deki Kürt siyasi hareketten “ne köy, nede kasaba olur.”
Kürtler her şeyini bir kenara bırakıp, 90 yıldır, A den Z ye kadar Kemalist eğitiminden geçmiş oldukları nedeniyle ister görünür olsun, isterse görünmeyeni olsun, etkisinde kaldıklar Kemalist düşüncenin her şeyinden kendini arındırmalı, bundan sonra Kürdi bir kafaylaKürt toplumsal fıtratına uygun, sıfırdan yeni bir yapılanmaya gidilmelidir.
Kemalist sol etkisinde bulunan Kürt siyasi hareketlerin temel etkeni veya etkilenmiş oldukları temel ortak özellikleri; düşüncelerinin arka planında “din düşmanlığı” veya en azında “dine mesafeli” duruşlarıdır.Bunun somut örneği; “ istisnaları hariç tutarsak, Sol Kürtlerden (iki yüz yıldan beri, Kürtlük davasında en başarı lider olmasına rağmen) Barzani düşmanlığı yapanların önemli yekûnunun tek dertleri onun ve başında bulunduğu yapının geleneksel ve inançsal değerlere sahip olmasıdır. Burada ki düşmanlık aslında Barzani ye değil, Barzani’nin yaşatmaya çalıştığı Kürthalkının toplumsal değer ve inançlarınadır. Bunu açık biçimde artık dillendiremedikleri için kendilerince ürettikleri, ateş püskürürcesine Barzani’ye saldırarak içlerindeki kinlerini dillendirmeye çalışıyor olmalarıdır.”
Şu kesin bilinmelidir; Biz kimsenin inanç ve ideolojilerine düşmanlık yapmak niyetinde değiliz. Bizim karşı olduğumuz; Kürtlük postuna bürünerek ve Kürtlerin ezilmişliğini kullanarak kim olursa olsun, kendi inanç ve ideolojilerini Kürtlere dayatmaya kalkışanlaradır.
Hâlbuki, genel olarak Kürt milletin bir paçası olan din, özel olarak da İslam dini, soy kırımlara varacak ağır baskılara rağmen, Kürtlerin asimle olmalarına karşı Kürtleri kuruyan zırh görevini gördüğü gibi, Kürdün varlık sebebi olup, Kürtler için tıpkı vücuttaki kan değerindedir.
Nitekim yüz yıllardan beridir, (son 60 yıl hariç) gerek şeriatla yönetilenegemen devletler, gerekse dinsiz egemenlerin yönettiğidevletlere karşı ölümüne ayaklanmalarına öncülük eden ve yönetenKürtlerin hak istemlerinin öncüleri her daim din adamları veya bunların yanında dine saygılı Kürtler bu mücadelenin öncüleri olmuşlardır. Bu kesim, Kürtlerin düşmanlarla entegrasyon yolu ile asimile olmamaları için, her zaman kalın çizgilerle Kürtleri bu egemen Kürt düşmanlara karşı mesafeli durmalarına çalışmış ve bunu da başarmıştır. Bu da Kürtlerin son 60 yılına kadar asimile olmamalarında en büyüketken bunlar olmuştur. Buna rağmen, “Modernist” ayağıyla ve Enternasyonalizm kılıfıyla, Kemalist eğitim sürecinde Kürt siyasi aydınlara enjekte edilen Kürdün milli toplumsal özünden koparılmasına da sebep olanMateryalist felsefe ve her daim beyinlerin bir köşesinde yerleştirilmişbu dine düşmanlık, Kürt siyasi çalışmalar da bazı milli siyasi gerçeklere mesafeli durmalarına neden olabilmiştir. Bunun en güçlü örneği; PKK Kürdistan da güçlendikten sonra bu hareketin önderi Abdullah Öcalan bu konuda baklayı ağzından çıkararak amacını şu ifade ile açığa çıkarmıştır:
“Öcalan: "Bizim din ile ilişkimiz yok. Halkımız Tanrı'dan, (İslami) ideolojiden kopmalıdır. Ben çok uğraştım sonunda Tanrı'dan koptum. Tanrıyı aştım. Böylece Abdullah Öcalan olabildim.
İslam kadınımıza bir şey vermemiştir. Bunun yerine SOSYALİST AHLAKI koyacağız."
(Abdullah ÖcalanSümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa kitabı:Cilt 1, sayfa. 204 Aralık 2001)
Bu dorum, Kürtleri egemenliğinde bulunduran egemenlerin ellerine “Kürtlüğün dinsizlik ve Kürtleri dinsizleştirmek demektir” kozu verildi. Kürtleri kendi haklı davasına karşı şüphe düşürüldü. Bu nedenle egemenlere karşı genel anlamda ve bölgesel olarak Kürtlerin bir kuruma aracı olarak öngörmüş gettolaşmaları çatırdattı, geleneksel Kürt toplumsal yapısının değerleri aşınma uğradı. Kürt milli düşüncesinin babası sayılanŞeyh AhmedêXanî’den beri süre gelen ve Kürt toplumsal yapısının adeta çimentosu sayılan, bir biri ile harmanlanmış dini-milli değerlerin birlikteliği zedelenince,Kürt milli mücadelesinde sosyolojik toplumsal bir felakete neden oldu.
Birde bu işin Kemalist yönüne de bakalım:
AbdullahÖcalan Ekim 2013 ortalarında İmralı görüşme heyetinde bulunan İdris Baluken’e yaptığı açıklamada;
Öcalan: “Ben Mahir Çayan’ın çizgisiyle, onun sempatizanlığıyla başladım bu mücadeleye. 40 yıldır Mahir’in çizgisinin kavgasını yürütüyorum. Mahir’in bana verdiği bir emanettir ve ben 40 yıllık süre içerisinde bu emaneti kavga boyutu ile en iyi şekilde yerine getirmek için uğraştım. Şu anda da bu emaneti (Mahir Çayan'ın varisi Ertuğrul Özkök'e) teslim ediyorum.” Nitekim etti de
(18/10/2013 tarihli Radikal gazetesi.)
Hani Öcalan ve PKK, Kürt davasının mücadelesini yürütmüyor muydu?
Yüz binlerce Kürt çocukları “Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi” çağrısıyla dağa çıkartıp, ondan sonra Kemalist Türk ulusalcı Mahir Çayan’ın, “Kemalist Türk Ulusalcılığı” uğruna ölüme göndermek hangi ahlaka, vicdana ve insafa sığar?
Tek kelimeyle, bu “sağ gösterip, sol vurmak” değil midir?
Yine tek kelimeyle; bu ahlaksızca ve haince bir plan değil midir?
Peki Mahir Çayan'ın kim olduğunu biliyor musunuz? Mahir Çayan, Kürt milletinin imhacısı Kemalist düşüncenin katıksız "müridi" ve şaşmaz taraftarıdır. Nitekim Mahir Çayan, kendi anlatımıyla bunu büyük bir meziyet olarak itiraf ediyor.
Mahir Çayan 1970’lerin başında bir konuşmasında şöyle diyor:
"Hayatın cilvesine bakın ki, açtığı yolda milli kurtuluş bayrağını 1971 Türkiye'sinde dalgalandıran bizler, O'nun adına, Onunla uzaktan yakından ilişkisi olmayanlar tarafından O'na ihanetle suçlanıyoruz."(...)
"Kemalizm, emperyalist boyunduruğu altında bulunan yarı sömürge ülkelerin devrimci milliyetçilerin bir kurtuluş bayrağıdır. Kemalizme ruh veren, onu yaşatan, milli kurtuluşçuluğun (yani antiemperyalist ve anti feodal) tavır alışıdır."Kemalizm soldur, Kemalizm milli kurtuluşçuluktur, emperyalizme karşı isyandır. Milli kurtuluşçu bir tutum yansıtması açısından bizler sapına kadar Atatürkçüyüz. O'nun milli kurtuluşçuluk bayrağını, hayatımız da dahil, her şeyimizi ortaya koyarak biz dalgalandırıyoruz." vs. ( https://www.youtube.com/watch?v=OZxWWVR86Ec )
Dikkat edin Mahir Çayan, bu kısa demecinde bile defalarca; "milliyetçi" "tam bağımsız milli kurtuluş mücadelesi" vs. den söz ederken Öcalan ona “ilkel milliyetçi” yaftası yapıştırmıyor. Fakat iş zavallı Kürt halkına geldiğinde onu hem, "ilkel milliyetçilikle" itham ediyor, hem de “bağımsız devlet kurmak Kürde haramdır” fetvası yapıştırıveriyorlar.
Bu çerçevede Tayyip Erdoğan/Ak Parti tarafından Abdullah Öcalan/ PKK’yi muhatap alarak, başlatılan çözüm sürecine bakacak olursak bu sürecin, neden başarısız oluğunu daha iyi anlayabiliriz. Veya ileride başlatılacak benzer süreçlerin başarısı için bu süreçten ne gibi dersler çıkarabiliriz?
2012 tarihinde bir vesile ile “Çözüm sürecinin” koordinatörlüğünde görev alan bir hükümet yetkilisi ile karşılaştım. Ayak üstü çözüm süreci ile ilgili çok önemli önerilerim olduğunu söyleyince telefon
numarasını verdi. Daha sonra telefonla bu konuyu konuşurken kendisine şunu söyledim;
“PKK ile bir çözüm süreci başlatarak Kemalist rejimli bir devlette büyük riskleri de alarak çok radikal bir karar almışsınız. Güzelde, PKK’nin Kemalistlerin güdümünde olup Kürdi bir hareket olmadığını, karar mekanizmasının Kürtlerin elinde olmadığı için Kemalistler PKK vasıtasıyla bu sorunu Ak Parti ve Erdoğan’a çözdürmeyeceğini biliyormuşsunuz? Biliyorsanız, ortada kalmamanız için buna karşı tedbir için B planınız var mı? Eğer bu söylediklerimi bilip de sizde alternatif bir B planıyla projeniz yoksa bu konuda yardımcı olabilirim”dedim. Şöyle ki; İlk yapmanız gereken ateşkes yapılıp silahlar susmuşken, PKK’yi oyalayarak da olsa Kürt halkında karşılığı olup, alternatif proje sahibi olan yeni muhatap oluşmasına yardımcı olunmalı. Eğer PKK, Kürtlerin dışındakendisine yapılacak telkinlerle bir sorun çıkarırsa B planı olan alternatif muhatapla sürecini devam edersiniz. Yok, eğer PKK gerçekten bu sorunu size çözdürmeye niyetli ise ve süreci devam ederse, yinede yeni oluşmuş muhatabı da çözüm sürecine katın ki Kürt milletini alternatifsiz PKK’ye teslim etmemiş olursunuz. İsterseniz bu konuda Kürt milletinin fıtratına da uygun yazılı bir proje/Rapor hazırlayabilirim. E-mailini verdi.
Bende muhteva olarak; “Geleneksel yöntemlerle Kürt Meselesinin Çözüm Projesi veKürt Meselesinin Çözümünde,Tarikat, Medrese Âlimleri, Aşiret, Hanedan ve Aristokratların Rolleri, bu meselesini çözümünde yeni bir soluk, yeni bir umut, yeni, kalıcı ve Güvenilebilir bir hak hareketi” başlıklı ve ara başlıklı bir 15-20 sayfalık bir proje/rapor hazırlayıp kendisine gönderdim. Bunu gönderirken “konunun daha iyi anlaşılması için bu konuda sunum yapmam için mutlaka bir araya gelmemiz gerekir” notu da ekledim. Bana dönüşleri olmayınca tekrardan ona şu mesaj gönderdim:
“Şu anki yöntem ve uygulamalarla başlatmış olduğunuz çözüm süreci büyük ihtimalle başarıya olaşmaz. Çünkü İran vasıtasıyla PKK, Kemalistlerin etkisiyle HDP’liler Kürt meselesini Sn. Erdoğan’a çözdürmezler. Çünkü bu PKK’nın varlık sebebine aykırıdır. Peki PKK’nın varlık sebebi nedir? PKK’nın varlık sebebi; Kürtleri, binlerce yıldan beri süre gelen ve onu her çeşit soykırım ve baskıcı asimilasyonlardan kuruyan toplumsal sosyolojik yapısını, adet, gelenek ve göreneklerini ve en önemlisi de onu kalkan ve zırh olarak kuruyan her türlü dini inanç (bu sadece İslam inancına özel değil) tahrip edip ortadan kaldırarak, adeta Kürtleri toplumsal olarak çıplak bırakan bir projedir PKK sistemi.Yani PKK’nın kurucu babası olan Kemalist derin Türk devletin 90 yıldır Kemalizm adına Kürtlere yapamadığı ve uygulatamadığı “kökünden koparma” projesini Kürtlük postuna büründürerek, hem de PKK eliyle, Kürt bölgesini yıkıma uğratarak ve boşaltarak bunu başardı. Böyle bir projeyle görevlendiren PKK gibi bir örgüt, Erdoğan gibi “muhafazakar ve dindar” özelliklerine sahip ve bu özelliklerinden dolayı da Kürt milleti tarafından epey kabul gören ve onu tarihe geçirecek bir lidere Kürt meselesini çözdürmek mümkün mü? Bunun için mevcut çözüm süreci ile PKK oyalanmışken,Kürt toplumu içerisinde karşılığı olan yeni bir temsiliyet oluşturması gerekiyor, yoksa bu işin sonu felaket olur.”
“Burnu bir karış yukarda olan” Ak Parti hükümeti çözüm sürecine çok inanmış olacak ki bu söylemlerime de cevap vermedi. Ve hepimizin gördüğü gibi ucu tüm Türkiye’ye dokunduğu ile beraber özellikle Kürtler o günden beri ateş çemberinden geçti ve geçmeye devam ediyor. Bu katliam ve yıkımlardan dolaylı olarak Ak Parti hükümeti ile aşağıda anlatacağım gibi Selahattin Demirtaş’ın büyük pay sahibi olduğunu kendilerinin bilmelerini isterim.
Peki dikkate alınmamamızdan sonra “çözüm süreci” nasıl yürüdü ve akıbeti ne oldu?
Bir sonraki yazıda Ak Parti ile yürütülen çözüm sürecinin akıbetini kabataslak bir şekilde özetleyelim ve Demirtaş’ın en büyük sorumlusu olduğu işin felaket yönünü gözler önüne serelim.
İnşallah konuya buradan devam edeceğiz…
İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.