Ebu Amir, Hz. Peygamberin Medine'ye gelmeden önce, Kutsal metinler hakkındaki bilgisinden dolayı meşhur bir alim ve dindar bir rahip olarak bölgede- çok saygı görüyordu. Yeni bir peygamberin de geleceğinden haberdardı. Bilgisinin ve dindarlığının o kadar ileri derecede olduğuna inanıyordu ki bu yeni gelecek peygamberin kendisi olacağını umuyordu.
Abdullah bin Ubey’ye gelince, yine Hz. Peygamber Medine'ye gelmeden önce, Hazreç kabilesi onu kendilerine kral olarak seçme hazırlığında idiler. Hatta krallık taç ve elbiselerini bile hazırlamışlardı. Fakat Peygamberimizin Medine'ye gelmesi ile birlikte, İslam iktidarını kurup halkın teveccühü kendilerine yönelince, bölgenin dini önderi olarak kabul edilen Ebu Amir ile kral olmayı bekleyen Abdullah bin Ubey kıskançlık krizine girdiler. Bundan dolayı, sadece İslam'ı inkar etmekle kalmayıp aynı zamanda Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ve o'nun davetinin amansız düşmanı da kesildiler.
Esasen ilk önceleri Ebu Amir, Hz. Peygamber'i önemsemedi. Geçici bir figür olarak görüyordu. Fakat ne zaman ki Kureyş ordusunun Bedir harbinde tam bir hezimete uğradığını gördüğünce artık, daha fazla bu hareketi görmezlikten gelemeyeceğini düşündü. Bundan dolayı da Islama ve onun peygamberine karşı şiddetli bir fesat kampanyası başlattı.
Ebu Amir ile Abdullah bin Ubey İkilisi, el ele vererek, ne yapıp edip İslam dini ve Peygamberini ortadan kaldırmak için gizli ve açık her türlü teşebbüsten ve İslam düşmanları ile işbirliğinden kaçınmama kararını aldılar.
Bu karar çerçevesinde, bu Hıristiyan rahip, Hendek (Ahzap) savaşından, Huneyn harbine kadar meydana gelen bütün savaşlarda, İslam'a karşı müşriklere destek sağlamada aktif olarak faaliyette bulunmuştu. Hendek (Ahzap) savaşında Medine'yi işgal etmeye gelen orduların teşkilatlandırılmasında da önemli bir rol oynamıştır.
En sonunda Arabistan'da, İslam'ın hamlesini durdurulabilecek hiçbir güç kalmadığını anlayınca Arabistan yarımadasını terk etti ve Medine'den yükselmekte olan "tehlike" konusunda Roma Kayser'ini uyarmaya gitti. Roma Kayser'inin, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Tebûk seferine mukabil Arabistan'ı istila etmek için hazırlıklara başlaması, Ebu Amir'in gösterdiği çabaların bir sonucudur.
Şimdi bu anlatımdan sonra gelelim ( Ebu Amir’in ve Abdullah bin Ubey'in görünüşte masum ve iyi niyetli olarak ) hazırlamış oldukları en sinsi planlarına: Medine'de bulunan münafıkların bir bölümü İslam'a karşı çirkin faaliyetlerin hepsinde Ebu Amir'le yakından işbirliği yapmışlardı. Medine’deki İslam düşmanı münafıklar, manevi nüfuzunu kullanarak Roma Kayser'i ve diğer Kuzey Arabistan Hristiyan devletlerinden alacağı askeri yardim için Ebu Amirle anlaşmışlardı. Ebu Amir, Arabistan'a saldırması konusunda Roma Kayser'i ikna etmek için gitmeye hazırlandığı sırada, Medine'deki münafıklar da İslam devletini içten yıkmak için kendilerini ayrı bir güç olarak örgütleyebilmeleri ve Müslümanlar tarafından da fark edilmemeleri için emin bir toplanma yeri olarak işlev görecek bir cami yapma planı tasarladılar. Çünkü bu sayede, din maskesi altında şeytanca faaliyetler yürüttüklerini kimse fark etmeyecekti. Ayrıca, eshab-i suffeden ilham alarak bu mescit, Ebu Amir'in ajanlarının ,yolcu ve yoksul gibi gözükerek ,hiçbir şüphe uyandırmadan kalabilecekleri bir karargah olarak da hizmet görecekti.
Aslında, o esnada biri Kuba'da ki Kuba Mescidi ve diğeri Mescid'i Nebevi olmak üzere Medine'de halen iki cami zaten bulunmaktaydı. Şehirde üçüncü bir camiye ihtiyaç olmadığı gün gibi aşikardı. Bunu münafıkların kendileri de biliyorlardı. Bundan dolayı üçüncü bir camiye ihtiyaç olduğunu göstermek üzere bir takım nedenler uydurmaya başladılar. Bu maksada binaen, Hz. Peygamber'e (s.a.v.) gittiler ve "Bu bölgenin halkı ve bilhassa yaşlı, hasta, sakat olanlarımız için, kış mevsimi ve yağmurlu havalarda bu iki mescidden birisine, günde beş defa gidip gelmelerinin çok zor olmasından dolayı bir başka mescide ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı, Kuba Mescidi ve Mescid'i Nebevi'den uzak bir mahallede oturan ve namazlarını cemaatle kılmak isteyen bu kimselere yeni bir mescid yapmayı arzu ediyoruz" dediler. Ve zımni de olsa Hz. Peygamber den onay aldılar. İnşaata başladılar.
Böylece bu fitne-fesat odakları, güya temiz niyetlerinden kaynaklanan söz konusu istekleri neticesinde yeni bir cami yaptılar. Daha sonra ( meşrutiyetlerini pekiştirmek için ) Hz. Peygamber'e (s.a.v.) gelerek, "Efendimiz, yeni mescidimize gelmenizi ve açılış merasimi olarak ilk cemaatle namazı sizin kıldırmanızı rica ediyoruz" dediler. Fakat Tebuk seferi hazırlığında olan Rasulullah (s.a) "Şu an, Tebûk'e yapılacak sefer hazırlıklarıyla meşgulüm. Konuyu sefer dönüşünde düşünürüm" diyerek teklifin yerine getirilmesini bir süre erteletti. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) Tebûk'e sefere çıkınca bu münafıklar da, haince seri faaliyetlerine başladılar. Bu yeni mescidle kendilerini teşkilatlandırmaya ve İslam'a karşı komplolar düzenlemeye devam ettiler. Hararetle umut edip bekledikleri Müslümanların Tebuk savaşında yenilgisini ve Romalıların onları bütünüyle imha ettikleri haberini alır almaz Abdullah b. Ubey'i kendilerine kral yapmayı kararlaştırdılar. Fakat Tebûk'te olanlar ise bunların bütün umutlarını boşa çıkarmıştı. Daha sonra seferden dönüş esnasında, Medine'ye yakın Zi-Evan denilen yerde Allah’u Teala Tevbe suretinde bulunan bu konu ile ilgi şu ayetler indirdi:
107- Zarar vermek, küfrü (pekiştirmek) , mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve resulüne karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.
108- Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever.
109- Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulme sapan bir topluluğa hidayet vermez.
110- Onların kalbleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalplerinde bir şüphe olarak sürüp gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
(Lütfen son dönem olayları çerçevesinde ( hem ulusal hem de uluslararası güçlerin ) Erdoğan’ın başına örmeğe çalıştıkları çorapları göz ününde bulundurarak bu ayetleri tekrardan okuyun.)
Bu ayetlerin inmesiyle Hazreti Peygamber (s.a.v.) Allah düşmanı münafıkların sinsi palanları hakkın da bilgi sahibi oldu. İslamiyet büyük bir tehlikenin kenarında dönmüş oldu. Kendileri şehre girmeden önce bu mescidi yerle bir etmek üzere birkaç kişiyi bulunduğu mahalle gönderdi. Ve DIRAR MESCiDi (ZARARLI MESCiD) yok edildi.
Yukarıdaki anlatım çerçevesinde paralel yapı FETO ile olan mücadeleye bakacak olursak son derece anlamlı ve önemli benzerlikler görebiliriz. Şöyle ki:
İki yüz yıla yakındır tüm İslam alemi ve özellikle Anadolu halkı büyük bir zillet içerisinde yaşamaktadır. Halkı Müslüman olan ülkelerin oluşturduğu İslam toprağı, dünyanın en verimli toprağı olması ve başta enerji olmak üzere dünyanın maden rezervlerinin %60 ‘şi bu topraklarda olmasına rağmen, insani yaşam kalitesi bakımından en dipte olmaları ve sürekli bölgeleri kan deryası konumunda bulunması, bir de güya Müslüman ülkeler olarak anılmalarına rağmen bu ülkelerin fertleri, yöneticileri tarafından günlük dini yaşantılarından bile mahrum bırakmaları çok düşündürücü değil mi? Bu dorum bölge insanlarını çileden çıkartıp birer intihar bombacı konumuna getirip, hiç bir zaman yüksek kalitede yaşam standardı vaat etmemelerine rağmen El Kaide gibi örgütleri bile kendilerine kurtarıcı olabilecek umudune kapılmalarına vesile oldular.
Bölge halkı gerçekten son derce umutsuz bir durumdayken, Erdoğan ve arkadaşlarının Ak Parti çatısı altında “erdemliler” hareketini başlatıp toplum yaşamında çok da kısa bir zaman dilimi olarak kabul edeceğimiz bir zaman da halkın hayal bile etmekte zorlanacak her yönü ile toplumun yaşam kalitesini yükseltmesini becermeleri, Anadolu insanının ötesinde İslam alemine bile umut oldular. Tıpkı Mekke halkının cahiliyet bataklığından Hz. Muhammed sayesinde saadet asrına çıkması ve İslam düşmanlarının Ona yaptıkları muhalefet gibi. Asırlardan beri zillet içerisin de kıvranan bu insanlara bir umut ışığı belirip aydınlığa ilk adımlarını atmasının mutluluğu yaşamaya başlamışken, paralel yapı adında bir yapının bu insanların umutlarını yıkmasına yeltenmesi kabul edilecek bir şey değildir.
Son olaylar patlak verdiğinde cemaat çevresin den edindiğimiz bilgilere göre kendilerine: “Ak Parti ve onun Başkanı Sn. Erdoğan'a cemaatin bu yaptığı akıl işimidir? Defalarca çevrenizden şahit olduğumuz bu söylem size ait değil mi: "Bu hükümet sayesinde cemaat altın dönemini yaşıyor. Bu dönemde cemaatin elde ettiği imkan ve rahat çalışma ortamı diğer dönemlere nazaran ona katlamış bulunmaktadır. Tekrardan cemaat altın dönemini yaşamaktadır" demenize rağmen ne oldu da ( size göre de müstesna olan ) üstelik bu hükümetin size sağladığı imkanları kullanarak hükümeti yıkmak için faaliyete geçtiniz? Bunu aranızda hiç konuşmuyormuşsunuz?”
Bu soruya karşılık (mealen) aynen şunu söylüyorlar: “Konuşmaz olur mu? Tabi ki konuşup tartışıyoruz. Çoğumuz da şoktayız.” “Peki bunun cevabı nedir?” denildiğin de: “Bize aktardıklarına göre cevabı şudur: “Hoca efendi hayatını bu dini çalışmaya adamış olduğu için hem içerde hem de dışarıda büyük bir beklenti içerisinde iken Tayip Erdoğan (ayni kelime ile “mehdilik taslayarak”) hem içeride hem de dışarıda öne geçti. Bir nevi hoca efendinin onlarca yıldır bin bir türlü emekle hayata geçirmeğe çalıştığı ümmetin imamı olma projesini yıkıp ikinci palana düşürdü. Tayip Erdoğan'ın hem içerde hem de dışarı da elde etmiş olduğu prestij neticesinde gelmiş olduğu konumun kendisinin hakkı olduğunu düşünüyor. vs.”
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız “Ebu Amir’in Mescid-i Dirar” olayı, şahsiyeti ve Hz. Peygambere karşı yaptığı faaliyetleri ile ( bila teşbih ) cemaatin hükümete karşı faaliyet ve komplolarını karşılaştırmaya çalışın, bakin ne kadar da birbirine benziyor.
Arabistan’ın o zaman ki durumuna bir bakin. Halk, asırlardan beri vahşi bir düzenin baskısında, ahlaken bir bataklıkta kıvramakta olup acilen bir kurtarıcı beklemektedir. Allah tarafından gönderilen Hz. Muhammed geliyor, bataklık içerisinde kıvranan insanları kurtarıp yaşamaya merhaba dedirtmeye çalıştığı bir anda, yine ( güya ) kendisini kurtarıcı rolüne hazırlayan birisi tarafında bu çabalar baltalamaya çalışılıyor.
Şimdiki duruma bakalım: Tüm İslam alemi ve özellikle Türkiye, iki yüz yıldan beridir o zamanki Arabistan’ı aratmayacak bir baskı ve zillet içerisinde kıvranıp bir kurtarıcı beklemektedir. Değim yerin de ise gökte aradığı kurtarıcıyı ,Tayip Erdoğan gibisini yerde bulmanın şaşkınlığını ve sevincini yaşarken, birisi gelip ( hem de kendi kutsiyetine inanan bir cemaat ve liderinin ) bunu elinden alıp yıkmaya çabalıyor.
Bu konuda rolleri şöyle dağıtmaya çalışın:
Tayip Erdoğan, mazlum Anadolu halkı adına ( tıpkı Hz. Muhammed’din yıktığı cahiliyet iktidarı gibi ) Kemalist zihniyetin elindeki iki yüz yıllık ceberut iktidarı yıktı. Bundan dolayı bunlar amansız bir Erdoğan düşmanı kesildiler.
Ağacı yıkmak için ancak ağaçtan bir kurt gerek misali, ulusal ve uluslararası güçler, zamanında “Ebu Amir’”e verilen rolün aynisi cemaate veriliyor. Cemaat da Mescid-i Dirar görevini östleniyor.
Bu münasebetle biz de halkımıza şunu diyoruz: Yukarıda Kuran-ı kerimin tevbe suresinden aktırdığımız ayetlerin önüne, ortasına ve sonuna bu günkü paralelle yapının örgütü FETO ile mücadele ve bu terör örgü ile ilgili gelişmeleri bu güne oyarlarsak açacağınız parantezlere yazarsanız fotoğraf net olarak halkın gözünün önüne çıkmış olacaktır.
10 Ağustos 2016 Çarşamba
İrtibat ve yorumlar için:
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.