Vicdan tarafından mahkûm edilmesi gereken insanlık dışı her türlü görüntü ve yaşantı, insanda duygusal tepkilere neden olur. Duygusal tepkilere yol açan bu durum doğal olarak iktidar gücünü elinde bulunduranlar için bulunmaz fırsatlar sunar. İnsanlık dışı vahşeti andıran bu görüntü ve yaşantılar iktidar tarafından toplumda yeni algı biçiminin oluşması için referans olarak alınır. Bu referansa üzerinden de topluma belirlenmiş bir algı ve düşünüş biçimi dayatılır.
Böylece yaşanan vahşete yönelik oluşturulan algı ve düşünüş biçimi toplumda genel kabule dönüştürülerek, tutumların belirlenmesinde ölçü olarak kullanılır. Toplumun oluşturulmuş bu algı biçimiyle düşünmeye başlaması iktidarı elinde bulunduran güçler için bulunmaz nimettir. Toplumu bu düşünüş biçimiyle sınırlandırılan algı, muktedirlere ellerindeki iktidar gücünü kullanma imkânına yönelik manevra kabiliyeti sağlamaktadır.
Doğal olarak iktidara manevra kabiliyeti sağlayan düşünüş biçimi topluma da taltif edilmeye değer bir algı ve düşünüş şekli olarak lanse edilir. Bu üzerinden bireyler de kayda değer bir düşünüşe ve bakışa sahip olduklarını varsayarak kendi davranış ve düşünüş biçimini kutsamaya başlarlar. Kendi algı ve bakışını kutsadıklarından, bunun dışındaki her türlü bakış ve düşünceyi ise lanetlenmesi gereken bir tutum olarak değerlendirmeye başlarlar.
Neredeyse yüzyılı bulan İsrail’in Filistinlilere yaşattığı insanlık dışı vahşet durumu İslam dünyasındaki egemen iktidarlar için her zaman bulunmaz fırsatlar oluşturmuştur. Yaşanan çatışmanın ortaya çıkardığı insanlık dışı durum İslam dünyasında geliştirilen tepkilerin renk ve tonuna etki eden önemli bir unsurdur. Çoğu zaman vicdanın emrettiği şekilde gelişen bu insani tepkilerden yararlanan iktidarlar ise bunu araçsallaştırarak kendi iç kamuoyunu dizayn etmede kullanmışlardır. Ki oluşturulan/oluşan algı üzerinden kendilerine paye biçerek bireylerce kutsanan bakışın yanında yer aldıkları imajını oluşturmuşlardır.
İslam dünyasındaki halklar açısından Filistin söz konusu olduğunda lanetlenmesi gereken İsrail zulmü ve desteklenmesi gereken mazlum Filistin halkı öne çıkar. Ki bu aynı zamanda insanlık vicdanının da gereğidir. Ancak yönetim gücünü ellerinde bulundurun siyasilerin bu algıyı destekledikleri görüntüsünü vermelerine rağmen perde arkasında İsrail’le iş tutmaktan geri kalmadıkları aşikârdır. Şöyle düşününce bunun ayan beyan ortada olduğu fark edilir. Eğer bu yönetimler gerçekte İsrail’le iş tutmasalardı, İsrail bu manevra kabiliyetini nasıl sağlayacaktı. Üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken nokta burasıdır.
Türkiye sınırları içerisinde de konuya bakan hemen herkes iktidarca oluşturulan algının etkisinde kalarak değerlendirmelerde bulunur. Çünkü bu değerlendirmelerin odağında iktidarca belirlenen paradigmanın zararsızlığı yer alır. Tepkilerin dayandığı felsefi argümanlar dönemsel paradigmalara göre farklılık arz etse bile temel reflekslerin aynı düşünüş ve algıdan kaynaklandığı görülür. Yani dönemsel iktidar anlayışları ortaya çıkan tepkilerin belirleyicisi olmaktadır. İnsanlar vicdan üzerinden tepki koyarken iktidarlar ise bu tepkiyi kendi istedikleri biçime sokarak pay devşirmektedirler. Böylece oluşturulan algı ve düşünüş biçimiyle tepkilere yön vermeye çalışmaktadırlar.
Doğal olarak insanlarımızın kendilerini bu mantıktan beri tutmaları pek mümkün görünmemektedir. Çünkü resmi veya oluşturulan kamuoyu düşüncesine uygun tepkiler hem bireyi hem de kamuoyunu psikolojik olarak rahatlatacağı için hemen herkesçe baş tacı edilir. İktidarın dayattığı düşünüş biçimi toplumda taltif edilmeye değer bulunduğundan kolaylıkla kabul edilir. Ki bireyler açısından herhangi soruna yol açmayan bu bakış ve algıya methiyeler dizilir. Ancak eleştirel bir zihne ve akıl gücüne sahip olma becerisini ellinde tutanlar iktidarca dayatılan bu paradigmaya karşıt bir düşünüş biçiminin var olabileceğini gündeme taşıma isteğinde olurlar.
Ne yazıktır ki, bu türden bir bakış dayatılan algı ve düşünüş biçiminden dolayı hemen lain olarak lanse edilir. Topluma iktidarın çetrefilli tutumunu sergilemeyi amaçlayan bu bakış, oluşturulan popülist bakış tarafından İsrail muhibliği olarak yansıtılır. Çünkü bu bakışın referans noktası vicdan ve izan olduğu için kendisini taltife ve popülizme bırakana rahatsızlık vermektedir. İşte bundan kurtulmak için de şovmenliğe dayalı sloganvari bir tutumla toplum nezdinde kendisine haklılık payesi kazandırmaya çalışır.
Bu nedenle Filistin meselesini İnsanlığın turnusol kağıdı olarak tanımlamaktayım. İnsan olup bitenlere baktığında gerçekten sebepler zincirinin görünenden başka bir anlam taşıdığını kolaylıkla görebilmektedir. Muktedirler hiçbir zaman kendi iktidarlarını bir başkasının yaşadığı soruna çözüm üretme derdiyle feda etmezler. Ama o soruna bigane olmadıklarını da topluma dayatmaya çalışırlar. Bireyler de kendileri açısından sıkıntı doğurmayan bu tutum ve bakış çerçevesinde konumlanmaya can atarlar. Çünkü slogana dayalı bu tutum ve bakış onlara aynı zamanda prestij de kazandırmaktadır.
Sonuç:
Türkiye kamuoyunda Filistin meselesi hem tarihsel bağlar hem de inançsal birlikteliğin doğurduğu duygusal bağlar nedeniyle anında karşılık bulur. Bu durum çoğu zaman insanların yaşanan olayın gerçek mahiyetini irdelemeye yönelik çabalarını akamete uğratarak dayatılan algı biçimiyle düşünmeye zorlar. Ki bu nedenle geliştirilen tepkilerin belirlenen çerçeveye uygun olmak olma zorunluluğu oluşmaya başlar. Aslında bu durum fikir beyanında bulunma zorunluluğu olanların çoğu için bulunmaz fırsatlar sunmaktadır.
Çünkü bu insanlar reelin getirdiği sorumluluk yükünden böylece kısmen de olsa kurtulurlar. Doğal olarak reeli kovalamak yerine konjektüre sırtını dayayarak popülist yaklaşımla tavır belirlemeye çalışırlar. Bu tavra hem resmi iktidar gücü hem de belirlenmiş algısal bakış alkış tutacağı için, bakış çerçevesini buna göre ayarlayana mutlak haklılık payesi kazandırmaktadır. İşte bu nedenle kimse olayın ardında yatan temel sebepleri irdeleme ihtiyacı duymaz. Zaten oluşturulan algı temel sebep olarak dayatıldığından meşru düşünüş biçimi de bu çerçeveye boğulmaktadır.
Filistin Sorununa Türkiye sınırları içerisinde bakmaya yönelik paradigmalar aslında iktidar mantığının yansımasıdır. Uygun tepki biçimi gücü elinde bulunduranları hem kamuoyu hem de psikolojik/duygusal olarak rahatlatacağı için baş tacı edilir. Bunun görünüş olduğuna yönelik veri veya düşünce emarelerine yönelmeniz Aforoz’a uğramanız için yeterli delil olarak kabul edilir.
Oysa siyaset duygu ile değil akıl ile tanzim edilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.