Dokuzuncu bölüm
1978 yılı hem Kürdistan’ın güneyinde, hem de Kürdistan’ın kuzeyinde, çok önemli gelişmelerin, Kürd örgütleri arasındaki çelişkilerin, çatışmaların diğer bir deyimle ihanetlerin öne çıktığı bir yıldı.
1964 yılında ABD’nin Ortadoğu’daki en güçlü üç müttefikinden biri olan İran ile Barzani’yi PDKI’nın liderliğinden tasfiye etmek için işbirliği yapan ve bu işbirlikçi tasfiye planını yüzüne gözüne bulaştıran sol, sosyalist perspektife sahip İbrahim Ahmed, Celal Talabani kliği,1964-1970 yılları arasında da, Sovyet Rusya’nın Ortadoğu’daki en güçlü müttefiki olan Irak BAAS hükümeti ile işbirliği içine girerek, Barzanilere karşı Irak Devleti’nin savaş güçleri ile dört yıl boyunca savaştık tan sonra, Irak hükümeti ile Barzani arasında 11 Mart 1970 yılında geniş kapsamlı otonomi antlaşması yapılmış. İbrahim Ahmed, Celal Talabani kliğinin Kürd celladı Saddam Hüseyin ile olan işbirlikçiliğinin hükmü de sona ermişti.
1964 ve 1966-70 yılları arasında İran ve Irak Devletleri arasında tescilli işbirliğine girerek binlerce peşmergenin şehid olmasına sebep olmalarına rağmen, Mele Mustafa Barzani daha fazla rüsva olup, düşmanın elinde daha tehlikeli bir pozisyona girmemeleri için, onlara af çıkarıp, Kürdistan’da yaşam güvencesi vererek 1975 yılına kadar Kürdistan’da güven içinde yaşamlarını sürdürmelerine olanak sağladı.
1975 yılında Cezayir ihanet antlaşması sonrasında, Mele Mustafa Barzani’nin zayıf düştüğünü gören hırs ve ihtiraslarına hep yenik düşen bu klik,1975 yılında da karargahlarını Suriye’nin Başkenti Şam’a taşımışlardı. Dar günlerinde Mele Mustafa Barzani ye mektup göndererek ondan af dileyen ve 3600 peşmergenin katili olmalarına rağmen, Barzani’nin affına sığınan bu klik, Barzani’nin zor döneminde başka bir düşman başkentini mesken tutarak Barzani’ye karşı yeniden tutum almışlardı.
Tarihi bu kadar ihanetlerle dolu bir yapının Kürdistan’da siyasi bir harekete dönüşmesi gerçekten akıl karı değildir. Ne var ki birinci Dünya Savaşı’nın ardından Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi ile ortaya çıkan jeopolitik konjonktürün bir sonucu olarak bu olumsuz realiteler kanıksanır bir durum olarak ortaya çıkmaya başlamıştı.1970 lerin sonlarından itibaren Kürdistan’ın kuzeyinde Devletin derin dehlizlerinden çıkıp gelen ve YNK den çok daha profesyonel bir yapı (PKK)ortaya çıkıp serpiliyordu.
1975 yılında TKDP genel sekreteri Derwêş’ê Sado’nun, sayın Mesud Barzani’nin birlikte çalışma önerisini Celal Talabani reddetmiş ve yeni kurdukları partileri (YNK) ile en kısa zamanda Kürdistan’a döneceklerini sayın Derwêş’é Sado ya iletmiş ve bu bilgi de, kek Derwêş’ê Sado tarafından sayın Mesud Barzani’ye iletilmişti. Eğer PDKI, Celal Talabani ve arkadaşlarının kurduğu YNK den önce Kürdistan’da sahaya güçlü bir direnişle (26 Mayıs 1976) çıkmasalardı kim bilir, Güney Kürdistan’ın bu günkü pozisyonu hangi durumda olacaktı.
1975 te Celal Talabani’nin kek Derwêş’ê Sado’ya partimizi kurmuşuz ve en kısa zamanda Kürdistan’a dönüş yapacağız söylemi, ancak 1978 in ilkbahar sonu, yaz mevsiminin başında hayata geçmeye başlamıştı.1975 yılına kadar SSCB nin Ortadoğu’da ki en güçlü müttefiklerinin başında gelen Saddam Hüseyin, Hasan Elbekir önderliğindeki BAAS hükümeti 1975 te ABD ile yaptığı flört ten sonra Moskova’nın nezdinde güvenirliğini yitirmiş ve Moskova Bağdat’ta ki rejime karşı alternatif arayışı içine girmişti.
Suriye BAAS partisinin lideri Hafız Esad ta, Saddam Hüseyin ile ezeli bir rakip gibiydi. Sovyet Rusya’nın istihbarat örgütü (KGB) Hafız Esad, Irak Komünist partisi ve Irak muhalif BAAS partisinin yanında YNK’nin de dahil edildiği yeni bir proje hayata geçirilmek üzere sahaya sürüldü.
Projeye göre Irak Komünist partisi ile Irak muhalif BAAS partisi Bağdat’ta Saddam Hüseyin ve Hasan Elbekir yönetimine karşı askeri bir darbe yapacak. YNK de silahlı güçlerini Suriye’den, Botan bölgesine kaydıracak ve Bağdat’ta ki askeri darbeye paralel olarak Kürdistan’a girerek PDK’yi tasfiye edecekti. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı ve askeri darbe yapılacağı istihbaratını alan Saddam Hüseyin bir gecede üst düzey 23 yüksek rütbeli subayı derdest ederek idam ediyor ve Şam’daki hesap Bağdat’tan geri dönüyordu
Dengê KAWA ÖRGÜTÜ nün o dönemde kamuoyuyla paylaştığı bildiri, yukarıda ki paragraflar da izah ettiğim bilgilerle tam örtüşüyordu .
Suriye, Moskova ve Ankara hükümeti arasında yapılan muhtemel bir anlaşma ile YNK’nin ağır silahları Suriye, Türkiye hududundan, Türkiye’nin resmi kurumlarına ait kamyonlarla (DSİ, Karayolları ve YSE) Botan bölgesine geçirildi. Bu geçiş esnasında yol güzergahında ki köylülere çok sayıda kaleşnikof marka silah dağıtıldı. Sınır boyundaki ve Botan bölgesindeki yol güzergahında yaşayan insanlar bu konulara tanıktır.1984-1988 yılları arasında Cudi dağının Güney ve Kuzey yakalarındaki kömür rezervi üzerinde yaptığımız sondaj çalışmaları sırasında bizzat ben kendim bu konulara kulak misafiri olmuşum. Hatta bölgedeki bazı PDKI yanlıları arasında bu konuda bazı pürüzler çıktığı yönünde yine duyumlarım olmuştur dönemde YNK’nin silahlarını alan bir partili, diğer parti üyeleri tarafından eleştiriye maruz kalmıştır.
Planın en önemli ayağı olan Bağdat’ta ki askeri darbenin başarısızlığa uğraması, YNK’nin de bu plandaki rolünü daha baştan işlevsizleştiriliyordu. YNK Suriye’den tam donanımlı bir şekilde yola çıkarken, muhtemelen Bağdat’ta ki askeri darbenin başarısızlığa uğrayabileceğini hesaba katmamıştır. Plan yürürlüğe girmeye başladığı zaman deyim yerindeyse ok artık yaydan çıkmıştı ve bu işin geri dönüşü de yok gibiydi.
Nihayet 1978 yılının Haziran ayının sonlarına doğru YNK ile PDKI’nin silahlı güçleri Hakkari’nin Cilo dağında karşı karşıya geldiler. Botan bölgesinde ki yurdsever aşiretlerin desteğini alan Geçici Komite (Qiyada Muwaqqet), YNK ye büyük bir darbe vurarak, bozguna uğrattı. Geçici Komitenin başında bulunan ve 1958 yılında Irak Komünist partisinden istifa ederek IKDP ye geçen Sami Abdurrahman, tarihi bir hata yaparak esir aldığı YNK’nin lider kadrolarından altı kişiyi infaz ediyordu. Ali Askeri ve Dr Halid ( Xalid) gibi önemli lider kadrolarında bunlar arasında olması, Soran bölgesinde büyük bir tepkiye yol açıyordu.1975 yılında Geçici Komite’nin kurulması ile bir anlamda parti çalışmalarının dışında kalan ve ABD de tedavi gören babalarının sağlık problemleri ile ilgilenmeye başlayan İdris Barzani ve Mesud Barzani, daha doğrusu Barzaniler bir bütün olarak bu infazlardan sorumlu tutuldular.
1950’lerin ortalarından itibaren Barzanilere karşı Soran kartını kullanacağını ifade eden İbrahim Ahmed ve Celal Talabani kliğinin eline tam da aradıkları fırsat geçiyordu. Güney Kürdistan’da direniş tarihinin başından itibaren Soran, Behdinan farkı gözetmeksizin Barzanilerin etrafında kenetlenen, Güney Kürdistan halkı arasında bu olaydan sonra nifak tohumları ekilmiş, İbrahim Ahmed, Celal Talabani kliğinin eline altın tepsi üzerinde bir fırsat geçmeye başlamıştı. Ali Askeri bütün hatalarına rağmen, Soran bölgesinde önemli bir popülariteye sahipti. Aynı zamanda üç kuşak Irak rejimine karşı direniş gösteren bir ailenin mensubu idi.
Düşmanlarına karşı dahi bu tür yöntemleri kullanmayan Barzaniler, bu konuda büyük bir problemle yüz yüze gelmiş. İbrahim Ahmed, Celal Talabani kliği, Lozan antlaşmasının ardından, dört parçaya bölünen Kürdistan’ı yeni bir bölünme ile yüz yüze getirmenin tehdidini ne yazık ki bu güne kadar, Barzaniler ve tüm Kürd toplumunun üzerinde açıkça devam ettiriyorlar. Son yıllarda yapılan bağımsızlık referandumunun ardından, Bağdat hükümeti ile iş ve güç birliği içine girerek Kerkük üzerinde oynadıkları ihanet, dilerim ki ihanet tarihlerinin son halkası olur.
Hakkari’nin Cilo dağında PDKI ile YNK arasında meydana gelen çatışma, Kürdistan’ın tüm parçaları üzerinde çok olumsuz bir etki yaratmış oldu. Yukarıdaki paragrafta da belirttiğim gibi Dengê KAWA ÖRGÜTÜ konu ile ilgili görüşlerini net olarak ortaya koydu ve Sami Abdurrahman’ın esirler üzerinde uyguladığı yöntemi tasvip etmemekle birlikte, genel anlamda PDKI ye sahip çıktı. Sol, Sosyalist örgütlerin çoğu Barzanilerin ve PDKI’nın aleyhinde tutum aldılar. Rızgari örgütünün içinde bu konu enine boyuna tartışıldı ve neticede Rızgari örgütünün ikiye bölünmesine yol açtı. Rızgari örgütünün merkezi kanadı PDKI ve Barzanilerden yana tutum aldı. Örgütün dinamik kadroları ise, PDKI ve Barzanilere karşı tutum alarak, aleni bir şekilde YNK den yana tutum aldılar.
1978 de Kuzey Kürdistan da meydana gelen gelişmelerde ise, PKK’nın akıl almaz saldırıları ile kendini Kürdistan halkının gündemine oturtmasıydı.1978 de Urfa’nın Siverek ilçesinde Dengê KAWA örgütünün lideri Ferid Uzun üzerinde uyguladığı derin ve acımasız suikast planı, PKK’nın Kürdistan sahasına çıkışının ilk işaret fişeği idi diyebiliriz
Ferid Uzun üzerinde uygulanan suikast planı Genç bir örgütçü’nün kafasından çok, Devletlerin derin istihbarat örgütlerinin planlarını çağrıştırıyordu. Kendini Kürdistan davasına adamış, Kürdistan’daki tüm örgütlerin tabanları ve hatta siyasi kadroları tarafından sevilip sayılan ve önderlik vasıflarını her yönüyle üzerinde taşıyan Ferid Uzun gibi birinin, sözde bir Kürd örgütü tarafından öldürüleceği ve cinayetin Bucak aşiretine yüklenerek, başta Siverek ve Urfa bölgesi olmak üzere Dengê KAWA örgütünün taraftarları ile Bucak aşireti arasında silahlı çatışma yaratılacağı kimsenin aklına gelmiyordu.
Ferid Uzun’un, Apo’nun emri ile öldürüldüğü gerçeği sıcağı sıcağına deşifre olmuş olsaydı, Bu gün PKK gibi bir varlığın olup olmayacağı bile meçhuldü. Nitekim bu konu ile ilgili eski PKK kadrolarının verdiği bilgilere göre, Batman bölgesindeki PKK yandaşları Ferid Uzun’un kendileri tarafından öldürüldüğünü ifşa etmeye başlamışlar. Bu durumun farkına varan Apo duruma müdahale ederek, siz ne yaptığınızın farkında mısınız. Eğer Kürdler, Ferid Uzun’un bizim tarafımızdan öldürüldüğünü duyarsa biz biteriz diyerek duruma müdahale ediyor ve cinayetin Bucak aşiretinin lideri M.Celal Bucak üzerine yüklenmesini istiyorum diye talimat veriyordu.
Ferid Uzun cinayeti Kuzey Kürdistan’ın yakın tarihinde, Av Faik Bucak ve Said Elçi cinayetinden sonra işlenmiş en önemli cinayettir. Ferid Uzunu öldürten Apo, önce Dengê KAWA örgütünün taraftarları ile Bucak aşiretinin çatışmasını bekliyor. Dengê KAWA örgütü, Bucak aşiretinin Ferid Uzun’un cinayetinde rolü olmadığına kanaat getirdikten sonra kamuoyuna bir bildiri dağıtarak, Ferid Uzun’un intikamının zavallı bir tetikçinin öldürülmesi ile değil, Ferid Uzun’un inandığı ve uğruna ölüme gittiği Bağımsız, Birleşik Kürdistan’ın kurulması ile ancak alınabileceğini ve bu davaya odaklanacaklarını duyurdu. Dengê KAWA örgütünün bu açıklamasından sonra PKK olayın üzerine atılarak, Ferid Uzun gibi devrimci bir önderin intikamı nasıl yerde kalır diyerek Bucak aşiretine karşı saldırı eylemlerine başladılar. İşin esası bu konu sadece Ferid Uzun ve Bucaklarla sınırlı değildi .Bu cinayet Devletin derin labirentlerinde ölçülüp, biçilmiş derin ve kapsamlı bir projenin ilk adımları idi. Kısa süre sonra aynı tezgâh Batman’da kendi seçtirdikleri belediye başkanı Edip Solmaz ve Raman aşireti üzerinde tezgahlandı. O nedenle Ferid Uzun suikastını değerlendirirken hep şunu söylüyorum. Ferid Uzun suikastı bir sürecin mihenk taşıdır, eğer o cinayet başından itibaren detayları ile çözülmüş olsaydı, Apo üzerinden oynanan derin ve kirli oyun işlevsiz hale getirilebilirdi. Ne yazık ki neredeyse aradan yarım asır geçiyor ama halen bu kirli oyunların deşifresi Kürdistan toplumu tarafından yeterince çözülmüş değildir.
1978 yılında Kürdistan’ın kuzeyindeki gelişmelerin en önemli boyutlarından biride Kuzey’de 1977 de PDKT’nin, iplerini ele geçiren KUK örgütünün parti içinde, Barzani çizgisine sıkı sıkıya bağlı olan özellikle Derwêş’ê Sado, Av.M Ali Dinler ve medrese geleneğinden gelen kadrolara yönelik tasfiye çalışmaları hız kesmeden devam ediyordu.
Devam edecek