Mehmet Konuk: Kürdlerin En Temel Sorunu Kendi Toprakları Üzerinde Kendi Mevcudiyetlerini İspatlama Sorunudur
''Son yüz yıldır Kürdler, ne yazık ki atalarının binlerce yıldır üzerinde yaşadığı topraklarda "bir vatan" gibidirler. Başka coğrafyalardan gelip bu topraklarda Kürdlerin Halil İbrahim sofrasından ekmek yiyenler, ne yazık ki bugün Kürdlerin topraklarını kendi toprakları olarak algılamakta ve bütün dünyanın gözünün içine bakarak: "Bin yıldır bu toprakların vatan kılınması için bedeller veriliyor ve bu bedeller verilmeye devam edecek." diyorlar.''

Bütün tarihçiler, Kürdlerin binlerce yıldır bugün üzerinde yaşadıkları topraklara ait olduklarını kabul ederler. Tarihsel süreç içinde, kendi ana topraklarından savrulup farklı topraklara yerleşen milletler olmuştur; ama Kürdlerin tarihleri boyunca inatla kendi topraklarına sahip oldukları bilinen bir gerçektir.
Kürdler, farklı topraklardan gelip onların toprağına yerleşen kavimlere Halil İbrahim sofrası misali ekmeğini, suyunu onlarla paylaşmışlardır. Büyük imparatorlukların acımasız saldırılarına maruz kaldıklarında, kendi sarp dağlarına çekilip en zor ve ilkel koşullarda yaşamayı tercih etmişler; ama başka topraklara kaçmayı, sığınmayı tercih etmemişlerdir.
Kürdlerin en büyük zaafı ise inandığı bir düşünceye, inanca — bu din olabilir veya herhangi bir ideoloji olabilir — son derece samimi, içten ve yürekten bağlanmasıdır. Kürdler, İslam dinine geçtikten sonra hiçbir millet onlar kadar İslamiyete samimiyetle ve içtenlikle bağlanmamıştır. Hiçbir millette, Kürdler kadar İslamiyete hizmet etmemiştir.
Bilindiği gibi, ilk dört halifenin dördüncüsü olan Hz. Ali’ye karşı Muaviye büyük bir muhalefet başlatmış, Muaviye'nin iktidar hırsı İslam dünyasında büyük iç çatışmalara sebep olmuş; onun ölümünden sonra iktidarı ele geçiren oğlu Yezid, Hz. Muhammed’in torunlarına karşı Kerbela’da adeta bir soykırım savaşına girerek, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin soyundan kıl payı kurtulan küçücük bir çocuk hayatta kalabilmiştir. Yezid’in bu tutum ve davranışları, aynı zamanda Emevi iktidarıyla birlikte büyük bir kırılma yaşanmasına ve İslam dininde büyük bir eksen kaymasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. İslam dini artık bir adalet, şefkat ve insanlık dini olmaktan çıkmış; adeta bir Emevi Arap imparatorluğu kimliğine bürünmüştür.
Bu, İslam dünyasında büyük bir tepki ve muhalefete sebep olmuş, yaklaşık yüz yıllık bir Emevi krallığını büyük bir âlim ve cesur yürek olan Kürd asıllı Eba Müslim-i Horasani yıkarak, Arap soyundan olan Abbasilere halifeliği teslim etmiştir. Ne yazık ki, Abbasilere halifeliği ve İslam dünyasının liderliğini altın tepsi içinde sunan Eba Müslim-i Horasani, bir gün kalleşçe Abbasi halifesi tarafından öldürülmüş, vücudu parçalara ayrılarak sarayın penceresinden Dicle Nehri’nin sularına bırakılmıştır. Bu, ibret alınacak bir durum değil midir hem İslam tarihi hem de Kürdlerin tarihi açısından? Ama bundan Kürdlerin herhangi bir ders aldıklarını hiç sanmıyorum.
Yine bilindiği gibi, 11. yüzyıldan itibaren Haçlı orduları tüm Ortadoğu’yu istila etmiş, bütün semavi dinlerin kutsalı olan Kudüs şehri 88 yıl Haçlıların elinde kalmıştır. Kürd hükümdar Selahaddin-i Eyyubi, Haçlılarla amansız savaşlara girerek, orantısız güç dezavantajına rağmen Kudüs’ü onların elinden alarak, tekrar semavi dinlerin ortak kutsalı statüsüne getirmiştir.
Bütün Avrupalıların ayağa kalkarak Selahaddin’in üzerine 600 bin kişilik ordu göndermesine rağmen, Bağdat’ta oturan Abbasi halifesi, Selahaddin’in gönderdiği üç ayrı mektuba dahi cevap vermemiştir. Üçüncü mektubunda Selahaddin, halifeye şöyle seslenmiştir: “Akdeniz’den üzerimize çelikten insanlar geliyor, niye mektubuma cevap vermiyorsun Halife?” diyerek isyanını dile getirmesine rağmen, Halife cevap vermez. Ve Selahaddin’in bu provokatif tutumları yüzünden Haçlıların gelip onu Bağdat’tan çıkaracağı korkusuna kapılır.
Halifeden umudunu tamamen kesen Selahaddin, üç Kürd yardımcısını Kürd illerine göndererek gönüllülerden büyük birlikler oluşturur. Suriye, Filistin ve Mısır halkından da destek alarak, 600 bin kişilik profesyonel orduya karşı 60 bin kişilik gönüllü ordusuyla savaşarak Haçlıları, yedi yüz yıl geri gelemeyecek şekilde büyük bir yenilgiyle baş başa bırakır ve Ortadoğu coğrafyasından söküp atar.
Türk tarihçilerinin hemen hemen tümü, 1071’deki Malazgirt Savaşı’nın Türklere Anadolu kapısını açtığını söyler; ama hiçbiri Kürdlerin sırf ümmet dayanışmasıyla Malazgirt Savaşı’nı onlara kazandırdığından söz etmez.
1514’teki Çaldıran Savaşı’nda Kürdlerin 70 bin askerle Yavuz’un yanında savaşa katıldığından hiç söz etmezler ki, Yavuz’un ordusunun da 70 bin kişiden oluştuğu bugün artık bilinen bir gerçektir. Çaldıran Savaşı’nın onlara Ortadoğu kapılarını açtığını söylerler ama bu stratejik adımların Kürdlerin verdiği destekle olduğundan söz etmezler. I. Dünya Savaşı’nda Kürdlerin dışındaki tüm milletler, emperyalist güçlerle iş birliği yaparak kendi devletlerini belli bir tarih süreci içinde kurarlar; ama Kürdler yine "İslam kardeşi" deyip ne İngilizlerin, ne Fransızların, ne de Rusların elini tutmazlar. İslam bildikleri İttihat Terakki’cilere karşı onlarla iş birliği içine girmezler. Ama İttihat Terakki’cilerin İslam’la bir bağlarının kalmadığını ne yazık ki göremezler.
Son yüz yıldır Kürdler, ne yazık ki atalarının binlerce yıldır üzerinde yaşadığı topraklarda "bir vatan" gibidirler. Başka coğrafyalardan gelip bu topraklarda Kürdlerin Halil İbrahim sofrasından ekmek yiyenler, ne yazık ki bugün Kürdlerin topraklarını kendi toprakları olarak algılamakta ve bütün dünyanın gözünün içine bakarak: "Bin yıldır bu toprakların vatan kılınması için bedeller veriliyor ve bu bedeller verilmeye devam edecek." diyorlar.
Onun için diyorum ki: Kürdlerin temel sorunu, kendi toprakları üzerinde kendi mevcudiyetini ispatlamaktır. Kürdlerin artık ideolojilerle, halkların kardeşliğiyle, ümmet kardeşliğiyle aldanmamaları gerekir. Dört halife devrinden bu yana hiç olmayan (Selahaddin-i Eyyubi dönemi hariç) ümmet kardeşliğini, yüz yıldır ırkçı fikirlerle tiranlaşmış ırkçı Türk, Arap ve Farslardan beklemek; Kürdler açısından aptallığın da ötesinde bir şey değilse, nedir?
Kürdler artık çok iyi bilmelidir ki:
Ümmet kardeşliği de, halkların kardeşliği de, Kürdistan topraklarını kendi aralarında paylaşan işgalci güçler için birer kandırma ve oyalama aracıdır.
ÖNCE BU TOPRAKLARIN SAHİBİ MİSİN, DEĞİL MİSİN ONU ISPATLAYACAKSIN.
ÇÜNKÜ KÜRDİSTAN’IN GÜNEYİNİN DIŞINDA, MEVCUDİYETİNİ ISPATLAYAN BAŞKA BİR KÜRDİSTAN TOPRAĞI OLDUĞUNU DÜŞÜNEMİYORUM, NE YAZIK Kİ.
Mehmed Konuk
Son güncellenme: 01:54:08