Al Monitor'dan Amberin Zaman, DSG'nin önde gelen isimlerinden Mazlum Kobane ile bir söyleşi gerçekleştirdi.
Al Monitor'dan Amberin Zaman, Demokratik Suriye Güçleri'nin (DSG) önde gelen isimlerinden Mazlum Kobane ile bir söyleşi gerçekleştirdi.
ABD'nin rejimle görüşmelerde acele etmemelerini salık verdiğini dile getiren Kobane, rejimle diyalog kurmalarının kaçınılmaz olduğunu ve bu konuda Rusya'nın da önemli bir aktör olduğunu vurguladı.
Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmek istediklerini ve savaştan kaçındıklarını dile getiren Kobane, Koalisyon ve ABD'nin kendilerini Türkiye'nin olası bir saldırısına karşı koruması gerektiğini, bu olmaz ve yalnız kalırlarsa Türkiye'ye karşı savaşacaklarını belirtti.
Rejimle ilişki geliştirdikleri taktirde kırmızı çizgilerinin özerk yönetimlerin varlığının korunması ve DSG'nin Fırat'ın Doğusu'nun korunmasından sorumlu olması olduğunu dile getiren Kobane, rejim ile bir ara başlayan görüşmelerin tekrar kesintiye uğradığını vurguladı.
Al-Monitor: Eylül 2017'deki ilk görüşmemiz sırasında çok ilginç bir gözlem yaptınız. ABD buraya müdahale ettikten sonra, Türkiye ile ilişkilerinizin yokuş aşağı gittiğini söylediniz.
Kobane: Evet, bu doğru
Al-Monitor: Türkiye ile ilişkileriniz o zamandan beri daha da kötüleşti. Türk ordusu Afrin'i işgal etti.
Kobane: Doğru.
Al-Monitor: Aynı zamanda, ikinci çok ilginç bir gözlem daha yaptınız. Amerika bize "günün sonunda, Suriye'nin bir parçası olduğunuzu ve rejim ile bir anlaşma yapmanız gerektiğini söyedi" dedin. Eski ABD başkanlık elçisi Brett McGurk’un politikası buydu, doğru mu?
Kobane: Bu da doğru.
Al-Monitor: Fakat şu andan itibaren, Trump yönetimi bunun tam tersini savunuyor. Size rejimle anlaşma yapmamanızı söylüyor.
Kobane: Aslında, bu onların güncel politikasıdır. Amerikalı diplomatların bize söylediği bu. Rejimle olan görüşmeleri öncelik olarak görmüyorlar ve acele etmememizi istiyorlar. Ama biz sonuçta Suriye'nin bir parçasıyız. Suriye'den ayrılmak istemiyoruz. Bu bölge için kalıcı bir çözüm olacaksa, Şam ile birlikte olması gerekiyor. Rejimle müzakereler kaçınılmazdır. Ve bunların olması gerekiyor.
Al-Monitor: Rejim burada kalıcı gibi mi görünüyor?
Kobane: Amerika Birleşik Devletleri rejim değişikliği ile ilgilenmiyor. Değişimin seçim sürecinden geçmesi gerektiğini söylüyorlar. Biz de Suriye'deki hükümetlerin demokratik olarak seçilmesini istiyoruz. Suriye'ye liderlik etmek için hangi hükümet demokratik olarak seçilirse biz buna saygı duyacağız, çünkü Suriye'nin bir parçasıyız. Bu, şimdilik çok uzak gözükse de er ya da geç gerçekleşecek.
Al-Monitor: ABD, size rejim ile görüşmelerde acele etmemenizi söylediğinde, bunun için ne gerekçe sundular?
Kobane: Adil olmak gerekirse, endişelerinin bir kısmı haklı. Durumu daha geniş bir perspektiften değerlendirmemiz gerekiyor. ABD liderliğindeki koalisyon ile birlikte şu anda bizim otoritemiz olan alanlarda askeri dengeyi etkileyebilecek değişikliklere karşı çıkıyorlar. Çünkü eğer böyle bir değişiklik olacaksa [rejimlerin askerlerin söz konusu alanlara konuşlandırılması] bu onları olumsuz yönde etkileyecektir. Ve onların görüşlerini paylaşıyoruz. Ruslara ve Şam'a bu alanda herhangi bir askeri değişiklik yapılmadan önce ilk önce siyasi bir çözümün gerçekleşmesi gerektiğini söylüyoruz. Onlara, bir kez siyasi bir anlaşma yaptıktan sonra, sahada bazı değişikliklerin yapılabileceğini söylüyoruz. Ancak bu zamana kadar sahada herhangi bir değişiklik yapılamadı.
Al-Monitor: Trump yönetiminin bir başka endişesi de İran’ın Suriye'deki etkisi. Tüm İran güçleri geri çekilinceye kadar Suriye'de askeri varlığını sürdüreceklerini söylüyorlar. Bu politikayı gerçekçi buluyor musunuz? Bu konuda ABD'ye yardım etmeye hazır mısınız?
Kobane: Benzersiz bir pozisyonumuz var. Çeşitli bölgeleri kontrol ediyoruz. Suriye'nin bir parçasıyız. Bir çözüm istiyoruz. Herhangi bir dış müdahaleye karşıyız. Bu İran'ı da içeriyor. İran’ın bölgelere müdahalesine her zaman karşı olduk. Amerikalılar gelmeden önce bile müdahale etmek için çeşitli girişimlerde bulundular ve biz onları önledik. Tekrar müdahale etmeye çalışırlarsa, tekrar yapmalarını önleyeceğiz.
Al-Monitor: ABD, Suriye’de yanar döner bir politika izliyor. Önceleri süresiz olarak kalacağını söylerken, bir anda Başkan Trump ABD güçlerinin hepsini geri çekeceğini açıkladı ve daha sonra ABD güçlerinin az sayıda, 400 asker, askeri Suriye'de bırakacağı söylendi. Bunu kafa karıştırıcı bulmuyor musunuz? Bu durum Amerikalılara olan inancınızı yıpratmaz mı?
Kobane: Nihayetinde biz kendi gücümüze güveniyoruz. ABD Suriye'ye gelmeden önce kendimizi koruyorduk. Savaşıyorduk. Ve uzun vadede işler böyle yürüyecekti. Biz kendimiz için savaşıyoruz. Fakat elbette, ABD’nin tamamen geri çekilme kararı erken ve Suriye’de dengeleri değiştirecek bir gelişmeydi. Fakat şimdi kalıyorlar gibi görünüyor.
Al-Monitor: Gerçekten kalacaklarına inanıyor musun?
Kobane: Diyelim ki inanmak istiyoruz. Sonunda, ABD kendi çıkarları doğrultusunda hareket edecektir. Ancak kötü planlanmış bir geri çekilme onların çıkarlarına zarar verebilir. Öyle görünüyor ki şu anda kalıyorlar.
Al-Monitor: Ayrıca güvenli bir bölge oluşturulması da gündemde. ABD, Avrupalı müttefiklerinin güvenli bir bölgeye destek vereceğini umuyordu. Ancak buna çok az ilgi gösterdiler.
Kobane: Doğru.
Al-Monitor: Diğer tarafta, Türkiye faktörü var. Dışişleri Bakanlığı ve özellikle yeni Suriye elçisi Jim Jeffrey'in ve ekibinin, özellikle de Menbiç ile ilgili olarak Türkiye'yi rahatlatacak adımlar atmanız konusunda size büyük bir baskı oluşturduğunu duyuyoruz. Ancak, Türkiye adına sizden çok fazla talepte bulunurken, karşılığında Amerikalılar size ne vaat ediyor? Güvenliğinizi 400 asker ile nasıl garanti altına alacaklar? Dahası, Suriye'nin Kürt yönetimi ile siyasi bağlar kurmayı reddediyorlar. Bu endişe verici değil mi?
Kobane: 400 asker koalisyonun burada görevini yerine getirmesi için kesinlikle yeterli değil. Onlara bunu anlattık. Pentagon'un bu konudaki görüşümüzü paylaştığına inanıyorum. Sayıları arttırmaları gerekiyor. Türkiye'ye gelince, Türkiye ile savaşa gitmek bizim çıkarımıza değil. Türkiye ile savaşmak istemiyoruz. En başından beri bizim konumumuz buydu. Türkiye saldırgan bir taraf oldu ve öyle kalmaktadır. Afrin'de bize saldırdılar. Bizi sürekli taciz ediyorlar. Türkiye'nin saldırgan duruşunu sonlandırmasını istiyoruz.
ABD’nin Türkiye’yle diyaloğundaki mevcut çabaları bu durumun korunmasına yardımcı olur, Türk saldırılarını önler ve Türkiye’yi bu saldırılara son vermeye ikna ederse, bu açıkça bizim için iyi bir gelişme olur. Bu tür çabaları destekliyoruz.
Al-Monitor: Türkiye'nin artık size saldırmayacağının kendi başına tatmin edici bir sonuç olduğunu mu söylüyorsunuz? Şu andaki durumunuz ne kadar sürdürülebilir, ABD sizinle siyasi olarak bağlantı kurmayı reddediyor ve [Suriye'deki] askeri varlığını küçültüyor? Amerika Birleşik Devletleri'nin yalnızca Kürtleri korumak için süresiz olarak Suriye'de kalacağına inanıyor musunuz? Sonuçta, Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ile ilişkilerine çok değer vermesine rağmen, aralarındaki gerginliğe rağmen NATO müttefiki Türkiye ile olan ilişkilerine de yüksek bir prim veriyor.
Kobane: Katılıyorum. Tüm bu çabalar, bu süreç olumlu bir sonuçla, diplomatik bir anlaşma ile sonuçlanmazsa, bu bizim açımızdan tatmin edici olmayacaktır. Hızlı bir düzeltmeye, eğrelti bir yaklaşıma dönüşecektir7. Türkiye için. Öyleyse, rejimle siyasi bir uzlaşma yapma meselesi var. Uluslararası toplum bir çözüm bulmaya çalışıyor. Birleşmiş Milletler liderliğindeki Cenevre barış görüşmeleri, Soçi görüşmeleri ve Astana süreci. Ancak, bugüne kadar, Türkiye’nin vetoları nedeniyle, tüm bu görüşmelerden dışlandık. Bu yanlış ve ABD bu konuda bize karşı sorumluluk taşıyor. Birleşik Devletler gerçekten isterse, görüşmelere dahil edilmemiz için baskı yapabilir. Türkiye ve [Cumhurbaşkanı Recep Tayyip] Erdoğan'ın kendilerine özgü ilişkileri dengeleme tarzı var. Gerçekte, bizi taklit ederek bir yandan Amerikalılarla ilişkilerini sürdürürken diğer yandan Ruslarla ilişki kuruyorlar.
Türkiye sürekli yeni talepler ve yeni bahanelerle geliyor
Al-Monitor: Menbiç yol haritası konusunda neler oluyor? 31 Mart belediye seçimlerinden sonra Türkiye'nin bu konuda baskı yapabileceğini düşünüyor musunuz?
Kobane: Menbiç çok karmaşık bir konudur. İslam Devletin'in elinden özgürleştirilmeden önce, bütün taraflar arasında, koalisyon, Ankara, Menbiç Askeri Konseyi ve DSG arasında bir anlaşma vardı. Bir araya geldik ve bir anlaşma yaptık. Menbiç'te zemin oluşturmadık.
DSG olarak tüm taahhütlerimizi yerine getirdiğimize inanıyoruz. Orada hala bazı danışmanlarımız vardı. Onları da çıkardık. Geçtiğimiz iki hafta boyunca, ABD ile Türkiye arasında Menbiç Askeri Konseyinin oluşumuyla ilgili devam eden müzakereler vardı. Türkiye, Menbiç Askeri Konseyi ve Menbiç Yasama Meclisinden 171 isimden oluşan bir liste sundu. Son duyduğumda, Türkiye bu listeden 10 kişiyi, kriterlerini karşılamadıkları gerekçesiyle reddetti. Böylece onlar da listeden çıkarıldı.
Al-Monitor: Kriterler nelerdi?
Kobane: Bize göre bu isimlerle ilgili yanlış bir şey yoktu. Türkiye sürekli yeni talepler ve yeni bahanelerle geliyor. Kriterleri, üyelerin Menbiç'li doğması gerektiğidir. Bu talebi de kabul ettik. Bizim açımızdan yapacak hiçbir şey kalmadı.
Al-Monitor: Her halükarda, Türkiye güçlerini ve Özgür Suriye Ordusu müttefiklerini Menbiç'e taşımak istiyor ve ancak o zaman kendisini güvende hissedecek gibi görünüyor.
Kobane: Sadece Menbiç değil, Fırat'ın doğusundaki topraklara da ulaşmak istiyor. Böyle bir müdahale büyük bir savaşı beraberinde getirecektir. Aslında Suriye'deki ikinci büyük savaşa sebep olacak. Söylediğimiz ve inandığımız şey bu. Ve biz bunun için hazırız. Kolay değil. Bu Afrin değil. Geniş bir alan ve birçok güç var. Ve burada uluslararası çıkarların kesişmesi farklıdır. Afrin'de Türkiye, Ruslarla bir anlaşma yaptı. Amerikalıların elleri bağlıydı. Herkes bu bölgeyle ilgileniyor. Manbij'in bir bölümünde, Arima'da Ruslar var. Türkiye müdahale ederse, herkes müdahale eder. Durum oldukça komplike bir hal alacak. Türkiye, hiç bir taraftan buraya müdahale etmek için yeşil ışık almadı ve gelecekte de bunu başaramayacak. Ama daha önce de söylediğim gibi, Türkiye ile herhangi bir savaştan yana değiliz. Suriye'deki sekiz yıllık savaştan sonra barış istiyoruz.
Al-Monitor: Bir yabancı gözüyle bakıldığında, rekabat halindeki tüm bu güçleri ve çıkarlarını atlatmanız neredeyse imkansız görünüyor. Fiziksel olarak Amerikalıların yanındasınız. İşbirliği yapıyor, günlük olarak onlarla koordine halindesiniz. Amerikalıların kalmasını istediğinizi açıkça belirttiniz. Bazıları için ise Amerikalılarla özdeşleştiniz. Aynı zamanda, İslam Devleti'ne karşı başarınız size seçkin bir önem kazandırdı. Bunun, bazı çevrelerde bir miktar rahatsızlık yarattığı söyleniyor. Aslında, Baguz düştüğünde ve İslam Devleti'ne karşı zafer ilan edildikten sonra yeni bir göreve atanmanızla ilgili bir söylentiler var. Bunlardan herhangi biri hakkında yorum yapmak ister misiniz? Birincil sadakatinizin ve birincil kimliğinizin Abdullah Öcalan liderliğindeki Kürt siyasi hareketine bağlılık olduğunu söyleyebilir miyiz?
Kobane: Bizim için önemli olan şunlardır. Rojava [Suriye Kürdistanı] Kürdistan'ın bir parçası. Ancak buradaki DSG güçlerinin bir parçası olarak çalışmalarımız Rojava'nın sınırlarını aşan bir alanda yürütülüyor. Arap müttefiklerimiz var. Suriye topraklarının üçte biri kontrolümüz altında. Bu bölgenin Araplar, Kürtler, Çerkesler vb. ile kendine özgü bir kimliği var. DSG olarak güçlerimizin yarısı Arap, diğer yarısı Kürt. Yönetim de aynı şekilde [yarı Arap, yarı Kürtçe].
Abdullah Öcalan, Kürt özgürlük hareketinin lideri ve Rojava'da 20 yıl yaşadı. Buradaki Kürtler ve hatta Araplar bile onu çok iyi tanıyor. Birlikte çalıştılar. Bu alana katkıda bulundu. Başka bir deyişle, burada iyi bilinen bir figür. Ve halkta ona büyük bir bağlılık var. Özellikle Kürtlerden, ancak bazı Araplarda da [aynı bağlılığın olduğundan] emin olabilirsiniz. Öcalan'a bu bağ günümüze kadar devam ediyor.
Al-Monitor: Ya sen?
Kobane: Evet, herkeste var. Kürtlerin hepsinde var. Burada sorun yok. Ancak kötü niyetli bulduğumuz şey, Türkiye'nin buradaki her şeyin PKK tarafından yönetildiğini iddia etmesidir. Bu doğru değil. Türkiye'nin bu alana saldırmaya devam etmesi, Türkiye'deki Kürt hareketiyle başa çıkamadığı için Kürt gerçekliğini ele alamamasından kaynaklanıyor. Bu yüzde 100 böyle. Türk düşmanlığının, iddia edildiği gibi, başka bir gruba olan bağlantımızla hiçbir ilgisi yok. Türkiye, Kürt sorununu çözmek istemiyor. Kürtleri ortadan kaldırmak istiyor. Açıkça öyle söylüyorlar. Kürt hareketinin en büyük kısmı Türkiye’nin içindedir. Ancak, Türkiye sadece Türkiye içindeki ve buradaki Kürt hareketine karşı değildir. Irak Kürdistanı’nın Kürt bağımsızlığına ilişkin 2017 referandumuna da karşı çıktı.
Diğer iddialarınıza gelince [iddia edilen Amerikan yanlısı duruş nedeniyle rahatsızlık] onlar temelsizdir. Belki birileri bu tür söylentileri bilerek yaymaktadır. Bilmiyorum.
Mit ile toplantılar yaptık
Al-Monitor: Peki, varsayalım Öcalan’a Türk makamları tarafından uygulanan tecrid sona erer, dış dünya ile olan iletişimi sürdürmesine izin verilir ve size Amerikalılarla olan ittifakınızın, artık fayda sağlamadığından sona erdirilmesi gerektiğini söylerse? Ona itaat eder misiniz?
Kobane: Bunu söyleyeceğine inanmıyorum. Asla söyleyemeyeceği bir şey hakkında spekülasyon yapmak yanlış olur.
Al-Monitor: İmralı adasında Halkın Demokrat Partisi'nden Kürt milletvekilleri ile Öcalan ile arasında gerçekleşen görüşmenin yayınlanan tutanaklarında, devlet ile PKK arasındaki barış sürecinin devam ettiği sırada Suriye'de Türk yetkililerle şahsen tanıştığınız belirtiliyor. Bu doğru mu?
Kobane: Evet, barış süreci halen devam ederken 2013, 2014 ve 2015 yıllarında toplantı yaptık.
Al-Monitor: Kimlerle?
Kobane: MİT üyeleriyle [Türkiye Ulusal İstihbarat Teşkilatı]. Biz esas olarak sınır güvenliği konularına odaklandık
Al-Monitor: Ortak sınırları İslam Devletine karşı korumak mı anlatmak istediğin?
Kobane: Hayır. Türkiye'nin İslam Devleti ile ilişkileri her zaman iyiydi. Aslında, toplantılarımızdan biri sırasında Türk yetkililerden biri bize [İslam Devleti'nin], Türkiye'nin Kobane kuşatması sırasında YPG'yi [Halk Koruma Birimleri] zayıflatmak ve engellemek için yeterince yardımcı olmadıklarından şikayet ettiğini söyledi. Bunu yazabilirsin.
Al-Monitor: Süleyman Şah türbesini Esme’ye taşıma operasyonunu konuştunuz mu hiç?
Kobane: Hayır, Türk subaylar Kobani'deki yoldaşlarımızla bir araya geldi. Benimle değil. Koordine ettiler. Konvoylarına eskort verdik. Türk kuvvetleri geldi ve Süleyman Şah’ın türbesini taşıdılar.
Al-Monitor: Amerikalılara geri dönersek, gerçekten kalmalarını istiyor gibisiniz.
Kobane: Evet, Amerikalılarla olan ilişkimizi sürdürmek bizim ve halkımızın yararınadır.
Ancak doğal olarak ABD’yi bizimle siyasi ilişkiler kurmadığı için eleştirmeye devam ediyoruz. Ve bu noktada Türkiye'ye baskı yapacak kadar da yeterli değil. İstenirse, Birleşik Devletler, Fırat'ın doğusundaki toprakları herhangi bir siyasi çözümün bir parçası olarak [rejimle birlikte] Cenevre Görüşmeleri'ne dahil edebilir. Ama aynı zamanda, unutmayalım, İslam Devleti'ne karşı yerde savaş devam ediyor. Savaş kazanılacak, ancak İslam Devletine karşı mücadele devam edecek. Bu bakımdan, koalisyon kuvvetlerinin burada kalması bizim avantajımıza.
Kırmızı çizgilerimiz Özerk Yönetim ve DSG
Al-Monitor: Amerikalılardan tam olarak ne istiyorsunuz?
Kobane: Dört somut talebimiz var.
Birincisi, koalisyonun İslam Devleti'ne karşı savaşındaki desteğinin, İslam Devleti'nin yüzde 100 tahrip edilip ortadan kaldırılmasına kadar devam etmesi. Koalisyon kuvvetlerinin rejim ile anlaşmaya varıncaya kadar Suriye'de kalması açıkça bizim çıkarımızadır. Ve yine aynı durum Türkiye için de geçerli. Türkiye ile olan problemlerimizi çözene kadar burada kalmaları gerekiyor. Suriye’de kapsamlı bir barış anlaşması için BM liderliğindeki müzakerelere katılmalıyız. Yalnızca ABD’nin değil, tüm koalisyon üyelerinin buna desteğini istiyoruz.
Al-Monitor: Fakat gittikçe artan sayıda Arap kabilesi, Amerikalıları görmezden gelmeniz gerektiğini söyleyerek sizi rejimle en kısa sürede bir anlaşma yapmaya çağırıyor. Esad ile el sıkışmaya hazır olduklarını söylüyorlar. Eğer müttefikiniz Arap aşiretleri rejimle ayrı ayrı anlaşır, ki zaten bir kısmının zaten böyle anlaşmaları var, tecrit edilmiş olmayacak mısınız?
Kobane: Elbette, rejimle bir anlaşma yapmalıyız. Ancak birleşmiş bir Suriye çerçevesinde Araplarla ittifak içinde olması gerekiyor. Rejim şimdi uzlaşma hakkında konuşuyor. Her şeyden önce rejimle savaşa girmedik. Rejim bu bölgelerden çekildi ve onları savunamadı. Böyle olunca bu alanları biz savunduk. Rejimle aramızda bir düşmanlık olmadığı düşünüldüğünde, rejim ile uzlaşmamıza gerek kalmadı. Rejim ve bizim aramızda anlaşılması gereken, meşru taleplerimiz konusu.
Al-Monitor: Talepleriniz nelerdir?
Kobane: İki temel talebimiz var. Birincisi, özerk yönetimlerimizin korunması ve yasal statü kazanması. İkincisi, DSG'nin korunmasıdır. Fırat Nehri'nin doğusundaki toprakların güvenliği DSG'ye bırakılmalıdır. Bunlar bizim kırmızı çizgilerimiz. Bu temelde rejimle her türlü müzakereye katılmaya hazırız.
Rusya Afrin’deki hatasını düzeltmeli
Al-Monitor: Amerikalıların rejimle olan tüm temaslarını reddettiği göz önüne alındığında, böyle bir düzenlemenin garantörlüğü konusunda Ruslar'a ihtiyaç duyduğunuz anlaşılıyor.
Kobane: Rusya'nın Suriye krizini çözmede kritik bir rolü olduğunu söylemeye gerek yok. Rusya olmadan kalıcı bir çözüme ulaşılamaz. Rusya, Kürt sorununu çözmek için Suriye rejimine baskı yapabilir. Ve Rusya ile görüşmelerimiz bu temelde devam ediyor. Ancak Ruslar Afrin'de olumsuz bir rol oynadı. Rusya Afrin üzerinden Suriye hava sahasını Türk hava kuvvetlerine açtı ve kendi kuvvetlerini Afrin'den çekti. Bu, Kürt halkına olan güvenin ihlal edilmesine yol açtı. Yaraların iyileşmesi için Rusya’nın Afrin’deki hatasını düzeltmesi gerekiyor.
Al-Monitor: Bireysel olarak rejim ile temas halinde misiniz?
Kobane: Hayır değilim, ama yoldaşlarımız temas halinde. Siyasi delegasyonlarımız toplanıyor. Her zaman rejimle diyalog içindeydik. Aslında, gerçek müzakereler bir süre önce başladı, ancak şimdi kilitlendiler. Biz oldukça açığız. Onlara bir yol haritası sunduk. Ve taleplerimizi kabul etmeyi reddederlerse, Koalisyon geri çekilse, kendi başımıza kalsak bile savaşacağız. Haklarımız için ölümüne savaşacağız.