KNK Eş Başkanı: Suriye'de Kürtlerin kazanımları tehdit altında
Ahmet Karamus, Suriye'de radikal İslamcı grupların desteklenmesinin Kürtlerin kazanımlarını hedef aldığını söyledi.

KNK eş başkanı Ahmet Karamus, Suriye'deki Baas rejiminin devrilmesinin yıl dönümünde ANF’ye konuştu.
Karamus Suriye’de devam eden süreci doğru anlamanın Kürt halkı için hayati önem taşıdığını vurguladı.
Karamus, Suriye'de ilk karışıklıkların patlak verdiği dönemi hatırlatarak, sahada iki ana blok olduğunu söyledi: bir yanda İslamcı-radikal bir blok, diğer yanda ise laik, demokratik ve ilerici bir blok. Kürtlerin başından beri ikinci blokla aynı safta yer aldığını ve özgürlük ve demokrasiye dayalı bir mücadele yürüttüğünü belirtti.
Karamus, Esad rejiminden memnun olmayan demokratik çevrelerin başlangıçta değişim umuduyla Müslüman Kardeşler önderliğindeki radikal güçleri desteklediğini, ancak bunun büyük bir yanlış hesaplama olduğunu vurguladı.
Karamus ayrıca şunları söyledi: “Suriye'de başlangıçta ortaya çıkan şey, ilerici, demokratik ve toplumsal bir değişim talebiydi. Ancak radikal İslamcı grupların dahil olmasıyla bu devrimci ivme yolundan saptırıldı ve fiilen çalındı.”
Karamus, devrimin fiilen "çalındığını" belirterek şunları ekledi: "Sürecin inisiyatifini taşıyan demokratik, solcu ve dönüştürücü güçler sistematik olarak ortadan kaldırıldı. Esad rejimine karşı ilk direnişi örgütleyenler kenara itilirken, mücadele radikal İslamcı gruplar aracılığıyla sürdürüldü. Bu gruplar uluslararası ve bölgesel güçler tarafından kasıtlı olarak desteklendi, sürdürüldü ve yönlendirildi. Bu şekilde, devrimin ilerici özü etkisiz hale getirildi ve radikal-faşist bir çizgiye çekildi."
Kürtlerin 'üçüncü yolu' en güçlü alternatif olarak ortaya çıkıyor.
Ahmet Karamus, yoğun baskılara ve sistematik tasfiye girişimlerine rağmen Kürtlerin demokratik ve devrimci bir yolda kalmayı başardığını, alternatif bir toplum modeline odaklanan bir direniş ve yönetim pratiğine yol açan "üçüncü yol" olarak bilinen bir çizgi geliştirdiklerini söyledi.
Kürt liderliğinde şekillenen Demokratik Suriye Güçleri'nin (DSG) güçlü konumuna dikkat çeken Karamus, bu gücün uluslararası ittifakları, demokratik karakteri, halkın güveni ve radikal gruplara karşı kararlı mücadelesi sayesinde ciddi bir meşruiyet ve prestij kazandığını söyledi. DSG ve Özerk Yönetim'in çoğulcu yönetim yaklaşımının, Suriye'nin yeniden yapılanması ve gelecekteki yönetimi için uygulanabilir bir model niteliği taşıdığını vurguladı.
Bölgesel ve küresel güçler HTS'ye bir görev atadı.
Ahmet Karamus, Esad rejiminin çöküşüyle sonuçlanan sürecin ardındaki uluslararası projelerin, İngiltere, Katar ve Türkiye önderliğindeki ortak bir çaba ile radikal güçlerin ilerletilmesini içerdiğini ve bu grupların Şam'a kadar itildiğini söyledi. Karamus şöyle dedi: “Radikal gruplar, özellikle Hay'at Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğindeki gruplar, sistematik olarak daha avantajlı bir konuma getirildi. Bölgesel ve küresel güçler bu yapılara açık bir görev verdi; Şam'da iktidara getirildiler, bir devlet kurma süreci başlatıldı ve meşrulaştırıldılar.”
Karamus, bu sürecin özellikle Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye tarafından desteklenen ve Kürtlerin demokratik modelini doğrudan hedef alan ortak bir proje olarak yürütüldüğünü söyledi. Ahmed Al-Şara'nın bu çerçeveye dahil edildiğini, geçmişinin kasıtlı olarak göz ardı edildiğini ve Birleşmiş Milletler platformlarına çıkarılıp Amerika Birleşik Devletleri'ne sunulduğunu da sözlerine ekledi.
Türkiye'nin tek stratejisi Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmaktır.
Ahmet Karamuş, özellikle Türkiye'nin rolüne vurgu yaparak, uluslararası toplumun DSG'ye yönelik olumlu yaklaşımının Türkiye tarafından kendi güvenliğine yönelik büyük bir tehdit olarak yorumlandığını söyledi. Bu korkunun, radikal grupların yeniden aktif hale getirilmesinin başlıca nedenlerinden biri olduğunu belirtti. Karamuş, “Türkiye, Kürtlerin elde ettiği kazanımları ve statüyü kendi güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit olarak görüyor ve bu nedenle radikal grupları güçlendirmek için yoğun çaba sarf ediyor. Bu, Türkiye'nin tüm stratejisidir.” dedi.
Karamus, Türkiye'nin Suriye'deki yeni durumu Kürtlerin aleyhine çevirmeye çalıştığını, Rojava ve diğer bölgelerde ortaya çıkan her fırsatı değerlendirerek Kürtlerin siyasi, askeri ve sosyal kazanımlarını ortadan kaldırmayı hedeflediğini sözlerine ekledi.
Ulusal birlik acil ve ertelenemez bir görevdir.
Ahmet Karamus, Kürtlerin geliştirdiği “üçüncü yol” stratejisinin mevcut koşullar altında ciddi risklerle karşı karşıya olduğunu belirterek, Kürt hareketlerinin Kürdistan'ın tüm bölgelerinde ortak bir siyasi çizgi geliştirememesinin büyük bir eksiklik olduğunu vurguladı.
Karamus, Katar, Türkiye ve Suudi Arabistan'ın ABD nezdinde Kürtlerin kazanımlarını zayıflatmak için aktif diplomatik çabalar yürüttüğünü belirterek şu uyarıda bulundu:
“Uluslararası koalisyon tek başına bir garanti değildir. Bu çabadan haberdar olmak ve buna karşı tetikte kalmak hayati önem taşımaktadır.”
Karamus, Sayın Öcalan'ın 27 Şubat'taki çağrısıyla başlatılan sürecin, Kürtler arasında diplomatik görüşmeler ve ortak ittifaklar kurma konusunda güçlü bir moral ve motivasyon yarattığını söyledi. Karamus sözlerine şöyle devam etti:
“Kürt siyaseti, küresel ve bölgesel siyasette ortaya çıkan fırsatlardan yararlanacak, Kürdistan'ın tüm bölgelerinde ortak bir siyasi yaklaşım geliştirmeyi henüz başaramadı. Bununla birlikte, son zamanlarda gerçekleştirilen görüşmeler ve temaslar, ciddi bir çabanın varlığına işaret ediyor. Özellikle Rojava ve Güney Kürdistan (Başur) arasında yapılan görüşmeler Kürtler için cesaret verici. Ancak bu temaslar yeterli değil; ortak, net ve bağlayıcı bir stratejiye ihtiyaç var.”
Öcalan'ın çağrısı, Kürtler arası diyaloğa güçlü bir moral desteği sağladı. Kürt kazanımlarını korumak için daha yakın ilişkiler kurma çabalarında gözle görülür bir güçlenme var. Bu olumlu bir gelişme. Mazlum Abdi'nin Erbil (Hewler) ve Duhok ziyaretleri, Sayın Öcalan'ın Sayın Barzani'ye yazdığı mektuplar ve Kamışlo'da düzenlenen ulusal konferans, Kürt siyaseti için son derece önemli ve anlamlı adımlardır.”
Ancak Orta Doğu'da yaşanan büyük dönüşüm, Kürt siyasetinden partiler üstü, ulusal düzeyde bir birlik talep etmektedir. Mevcut görüşmeler bir niyet ve başlangıç noktası olarak değerlidir, ancak bölgesel değişim sadece niyet değil, somut birlik ve ortak eylem gerektirir. Bu bağlamda, henüz yeterli ortak siyasi irade ortaya çıkmamıştır.
Karamus ayrıca şunları söyledi: “Kürtler, gecikmeksizin, tüm bölgelerde ve ulusal düzeyde ortak bir strateji ve birlikte hareket etme iradesi göstermelidir. Bu bugüne kadar tam olarak başarılamadı, ancak tüm Kürt siyasi güçlerinin ortak görevi olmalıdır.”
Son güncellenme: 13:37:35


































































































































































































