17 Aralık ve Kürt siyasetinin özerkliği

17 Aralık 2013’ten itibaren Türkiye’de yaşanan devlet-rejim krizi, anaakım Kürt siyasetinin Kürt meselesinin çözümünü Ankara’da değil, Diyarbakır’da araması gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Zira, anaakım Kürt siyasetinin Halkların Demokratik Pa.

04.02.2014, Sal - 15:39

17 Aralık ve Kürt siyasetinin özerkliği
Haberi Paylaş
17 Aralık 2013’ten itibaren Türkiye’de yaşanan devlet-rejim krizi, anaakım Kürt siyasetinin Kürt meselesinin çözümünü Ankara’da değil, Diyarbakır’da araması gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Zira, anaakım Kürt siyasetinin Halkların Demokratik Partisi (HDP) ya da başka bir sol-sosyalist demokratik bir yapıyla kısa ve orta vadede iktidara gelmesi tarihsel ve yapısal koşullardan dolayı imkansız (Bu konuyu daha önceki bir yazıda detaylı tartıştık). Öte yandan, Kürt meselesinin çözümü konusunda ana stratejiyi Ankara’yı ikna etmek, ikna edilebilecek aktörün hükümete gelişini beklemek üzerine kurulu tüm yollar, çıkmaz sokaktır. Zira, Kürt meselesi konusunda Ankara’da iyi aktör yok. Kürt meselesi söz konusu olunca Ankara’nın ne Müslümanı Müslümanca ne de sosyal demokratı sosyal demokrat bir tavır içinde. Türk milliyetçiliği ve hegemonyası Ankara siyasetini bütün renkleriyle kuşatmış durumda. Muhalefet partileri CHP ve MHP’nin Kürt meselesi konusundaki tutumu, AK Parti’nin çok gerisinde. Öte yandan Cemaat ve AK Parti’nin Kürt meselesine dair tutumlarında dikkate değer bir farklılığın olmadığı da açık. İddia edildiğinin aksine, KCK operasyonları da dahil, ovayı Kürt siyasetine ve bu anlamda Kürt meselesini çözümsüzlüğe kapatan tüm adımlar, tek başına Cemaat’e mal edilemez. Atılan her adımın arkasında her iki gücün ortak sorumluluğu var.

Egemenlik meselesi

Bu durumda, Kürt siyasetlerinin yönünü Diyarbakır’a dönmek dışında bir seçeneği kalmıyor. Kürt meselesinin çözümü, devletin Kürt bölgesinde inşa ettiği ve Kürtlerin önemli bir kısmının rızasına dayanan hegemonya karşısında, kolektif kültürel haklar ve öz-yönetim (kendi kendini yönetme) hakkı konusunda Kürtler arasında sağlanacak bir konsensüse dayalı bir karşı-hegemonyanın inşasıyla mümkün. Böylesi bir karşı-hegemonyanın inşası, Türkiye-ülke ölçeğinde bir sol muhalefet hareketi inşa etmekten hem daha kolay, ama bundan da önemlisi, Kürt meselesinin özünü teşkil eden Türkler ve Kürtler arasında var olan egemenlik ilişkisine odaklandığı ve bu anlamda bir eşitlik inşa etmeyi önünü koyduğu için normlar ve değerler bağlamında daha doğru.

Ötesi, Kürt siyasi alanı ve Kürt kamuoyu zaten Türkiye siyasetinden ve kamuoyundan özerkleşmiş durumda. Türkiye genelinde cılız ve etkisiz sol bir muhalefet hareketi üzerinden Kürt meselesinin çözümünü hedeflemek, gerçekçi değil ve meselenin çözümünü Ankara’nın onayına mahkum ediyor. Özerkleşmiş Kürt siyasi alanında, farklı Kürt hareketlerinin ortak asgari talepler etrafında bir araya gelerek Kürt konsensüsünü inşası, Kürt meselesinin demokratik ve adil bir çözümü için devleti -Ankara’yı kimin yönettiğinden bağımsız olarak- adım atmaya zorlayacaktır.

Ne değildir?

Kürt meselesinin özünü ve devletin ne olduğunu hatırlamak, bu noktada yerinde olacak. Kürt meselesi tek başına bir dil, kültür ve kimlik meselesi değil. Kürt meselesi Türk devletinin neredeyse bir asırdır iddia ettiği gibi bir geri kalmışlık, feodalite, yoksulluk ve yoksunluk meselesi de değil. 1999 sonrası anaakım Kürt siyasetinin de dahil olduğu önemli bir kesiminin iddia ettiğinin aksine Kürt meselesi Türkiye’nin demokratikleşme meselesine de indirgenemez. Kürt meselesi saydığımız tüm bu sorunları içeren, ancak bunları aşan ve özünde bu sorunların tamamını üreten ve bu sorunlar vasıtasıyla yeniden üretilen bir egemenlik meselesi ve egemenliğin paylaşımı/paylaşılamaması meselesidir. Egemenliğin etnik/ulusal kimlikler üzerine inşa edildiği ulus-devletler çağında, Kürtlerin kendi ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel gelecekleri konusunda söz haklarının ellerinden alınması ve taleplerinin bastırılması meselesidir. Ötesi, Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın onların iradelerine rağmen parçalanarak dört ülkenin çoklu egemenliği altına alınması meselesidir. Bu anlamda çözüm bu egemenlik ilişkisinin bertaraf edilip ya eşitliğe dayalı çok uluslu bir yapılanmaya gitmekle ya da Kürtlük, Türklük (ve aynı zamanda Müslüman, Hıristiyan, Sünni, Alevi) gibi kimlikleri aşan yeni bir ulusallığı esas alan bir devlet ve toplum inşasına yönelmekle mümkün olacaktır. Her iki çözüm de son kertede uluslar ve kimlikler arasında bir eşitliği öngörmek zorunda.

Kürtlerin rızası

Bu eşitsizliği mümkün kılan en önemli faktör, sanıldığının aksine devletin “korku üreten despotik gücü” değil. Zira Kürtler yüzyıl boyunca muhatap oldukları bu despotik gücün sayısız yüzüyle ürettiği korkuları büyük oranda aştı. Asıl faktör, devletin çeşitli ekonomik, sosyal, politik, kültürel ve dini araçlar ve yapılarla bu eşitsizliğe dair Kürtler arasında ürettiği rıza. Kürtlerin yarısına yakını sadece kültürel haklar bağlamında değil, onun da ötesinde politik güç, sosyoekonomik fırsatlar ve olanaklar gibi çoklu boyutlar içeren bu eşitsiz ilişkiyi sürekli yeniden üreten siyasetlere rıza gösterdikleri sürece, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü mümkün değil.

Sol siyaset ihtiyacı

Anaakım Kürt siyasi hareketi stratejik hattını kurarken federasyon, demokratik özerklik, yerelleşme ya da başka hangi siyasi ve idari form altında olursa olsun, çeşitli öneriler öne sürerken, esas olanın bu eşitsizliğe gösterilen rızaya karşı, eşitliği öngören bir karşı-rızanın inşasını hedeflemeli. Bu anlamda eşitliğin asgari limitlerini oluşturan kolektif kültürel haklar ve öz-yönetim (kendi kendini yönetme) hakkı, Kürt konsensüsünün inşası için iyi bir başlangıç noktası olabilir.

Tüm bu yazılanlardan Kürtlerin sol bir siyasete ihtiyacı olmadığı sonucu çıkarılmamalı elbet. Aksine sol siyaset, Kürt konsensüsünün inşasında dikkate değer fırsatlar sunabilir. Küçük bir azınlık dışında, Kürtlerin içinde bulunduğu yoksulluk ve çok boyutlu yoksunluk dikkate alındığında, Kürt bölgesi Türkiye’nin diğer tüm bölgelerinden çok daha fazla sosyal politikalar üzerine inşa edilmiş sol bir siyasete ihtiyaç duyuyor.

İkinci olarak, Türkiye genelinde sol siyasetin inşasından önce, anaakım Kürt siyasetinin Kürt bölgesinde bir sol siyaseti inşa etmesi gerekir. Zira, yüzyıllık geri bırakma siyasetiyle sosyoekonomik bir deprem geçirmiş bölge, 30 yıllık çatışma döneminde büyük ölçekli sosyal ve mekânsal bir altüst oluş da yaşadı. Buna karşın, anaakım Kürt siyasetinin sosyal politikaları, özellikle de 1999’dan bu yana devam eden yerel yönetim deneyimi incelendiğinde, dikkate değer bir başarısının olmadığı, büyük oranda liberal bir politikayı esas aldığı ortada.

Ötesi, HDP ile Türkiye ölçeğinde inşa edilmeye çalışılan “ezilenlerin çoğulcu birliği”nin Kürt bölgesinde de inşa edilmesi gerekir. Zira Türkiye ölçeğindeki sınıf, toplumsal cinsiyet, dini azınlıklar, çevre ve ekoloji gibi alanlardaki çoğul ezilmişlikler ve bunların ittifak ihtiyacı, Kürt bölgesinde de var ve bu anaakım Kürt siyasetinin sınırlarına sığmayacak kadar geniş.
(Radikal)
Nerina Azad
Bu haber toplam: 2345 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:53:26
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x