İsrail ve Türkiye'nin Suriye'deki Çıkarları ve Kırmızı Çizgileri
Karşılıklı anlayış mümkün mü? Gerilim nasıl önlenir?

Beşar Esad rejiminin çöküşü, bölgesel dengelerin yeniden şekillenmesine yol açtı. Her ne kadar yeni sistemin uzun vadede istikrar kazanıp kazanamayacağı konusunda haklı şüpheler sürse de, uluslararası düzeyde geniş bir mutabakat Ahmed Şara üzerine oluşmuş durumda. Bu mutabakat, Suriye’nin tek ve birleşik bir ülke olarak, merkezi bir otorite tarafından yönetilmesini destekliyor.
Birçok ülkeye göre İran’ın Suriye’den hızlı çekilişi, şu ana kadarki en büyük kazanım olarak değerlendiriliyor. Bu durum, bölgesel istikrarın güçlenmesi için bir umut ışığı doğurdu. Böylece Suriye, hem küresel gündemde hem de ABD’nin dış politika öncelikleri arasında ön sıralara yerleşti.
Aynı şekilde Suriye ile doğrudan sınır paylaşan iki bölgesel aktör olan İsrail ve Türkiye açısından da gelişmeler, doğrudan ulusal çıkar meselesi haline geldi.
İsrail’in Kaygıları ve Hesapları
İsrail, Suriye’de radikal İslamcı bir yönetimin ortaya çıkmasından ve Türkiye’nin artan etkisinden ciddi biçimde endişeli. Her ne kadar İsrail, Türkiye’nin özellikle kuzeydeki Kürt bölgelerine yönelik müdahalesini kabul etse de, ülkenin diğer bölgelerine yönelik askeri varlığına sert şekilde karşı çıkıyor ve bunu geçmişteki İran müdahalesiyle kıyaslıyor.
İsrail, şu anda Şam’da güçlü merkezi bir hükümeti isteyip istemediği konusunda net değil. Son açıklamaları ve eylemleri, İsrail’in bölünmüş ve zayıf bir Suriye’yi tercih ettiğini gösteriyor. Ancak nihai hesapları büyük ölçüde Washington’un pozisyonuna bağlı.
Özellikle son aylarda askeri üstünlüğünü sergileyen İsrail, Suriye'nin geleceğini şekillendirmede başrol oynamaya istekli.
Türkiye’nin Pozisyonu ve Hedefleri
Türkiye ise bu süreci, sınırlarını kendi koşullarıyla güvence altına almak ve tarihi önemdeki Kürt politikalarını pekiştirmek için bir tarihi fırsat olarak görüyor. PKK de dahil olmak üzere Kürt gruplara yönelik müdahalelerini derinleştirirken, Ahmed Şara yönetiminin Ankara’ya bağımlılığını da artırıyor.
İsrail’in askeri üstünlüğüne rağmen, Türkiye bunu ciddi bir engel olarak görmüyor. Ankara, bu dönemi bölgesel konumunu güçlendirmek için "altın bir fırsat" olarak değerlendiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile dönemin ABD Başkanı Trump arasındaki yakın ilişki de bu yaklaşımı destekliyor.
Ayrıca Türkiye’nin son yıllarda Körfez ülkeleri ve Mısır ile ilişkilerini düzeltmesi, Ankara’nın bölgesel ağırlığını artırma iddiasını destekliyor.
Çatışan Çıkarlar ve Suveyda Gerilimi
Türkiye, İsrail’in Süveyda’daki sert müdahalesini ve ona eşlik eden gelişmeleri, Şer’ yönetimini zayıflatma ve Suriye’nin bölünmüş kalmasını sağlama çabası olarak okuyor.
Nitekim Türk Dışişleri Bakanı 25 Temmuz’da yaptığı açıklamada, “Türkiye, İsrail’e istihbarat kanalları ve ortak arabulucular aracılığıyla mesaj iletiyor. Gizli ajandamız yok. Hiçbir ülke Suriye için tehdit oluşturmamalı, Suriye de başka ülkeler için tehdit olmamalı. Suriye bizim kırmızı çizgimizdir, bu bir ulusal güvenlik meselesidir. Hegemonya arayışında değiliz.” ifadelerini kullandı.
Gerilimin Önüne Geçilebilir mi?
Bugün itibarıyla İsrail ve Türkiye’nin Suriye’deki çıkarları açıkça çatışıyor. Peki, yanlış hesaplamalar ve istenmeyen bir doğrudan çatışma önlenebilir mi?
Cevap: Evet, mümkündür — ancak bunun için iki ülkenin de çıkarlarını ve kırmızı çizgilerini açıkça tanımlaması gerekiyor.
Ahmed Şara yönetimine verilen geniş uluslararası destek ve istikrar beklentisi, İsrail ve Türkiye'nin daha dikkatli ve ölçülü bir yaklaşım benimsemesini zorunlu kılıyor.
İlişkiler İçin Temel İlkeler ve Öneriler
- İsrail’in askeri müdahale eğilimi, bölgesel aktörlerce hoş karşılanmıyor. Türkiye, İsrail’in Dürzi bölgesinde kurmaya çalıştığı nüfuzu, kendi Kürt bölgesindeki nüfuzuna denk görse de bu denklem, pratikte sorunlu.
- İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını "aşırı" buluyor. Ancak bazı İsrailli yetkililerin, “Türk askeri varlığı İran’dan daha tehlikeli” şeklindeki söylemleri hem yanlış hem de gereksiz şekilde provokatif.
- İsrail açısından Türk etkisinin sınırlanması gerekebilir; ancak bu etki İran’ınkiyle aynı düzeyde tehdit oluşturmuyor. Bu nedenle diplomatik yollarla sınırlama çabası tercih edilmeli.
- Kudüs–Ankara–Washington arasında yoğun diplomatik temaslar kurulmalı. Tarafların çıkarlarının netleşmesi ve krizleri önleyecek iletişim kanalları oluşturulmalı. Bu noktada gizli iletişim kanalları ve Azerbaycan gibi arabulucuların rolü önemlidir.
- İsrail’in askeri başarıları, kibire yol açmamalı. Aksine, bu başarılar stratejik, dengeli ve akılcı bir pozisyon almak için fırsat sunuyor.
- Filistin meselesi, İsrail-Türkiye ilişkilerinde temel bir gerilim noktası olarak kalmaya devam edecek. Ancak Suriye konusunda ortak bir zemin bulunması, ilişkilerin daha fazla bozulmasının önüne geçebilir. (Al Majalla)
Son güncellenme: 20:42:55