Çin ABD'nin 'süper güç' tahtını zorluyor
ABD'nin "süper güç" rolüne göz koyan Çin, Türkiye'den bakanların da katıldığı dev askeri geçit töreniyle hangi mesajı vermek istedi? Trump, meydan okumaya nasıl yanıt verdi?

Çin'in başkenti Pekin'de düzenlenen "Zafer Günü" töreni, dünyada geniş yankı bulurken, ABD Başkanı Donald Trump Çin, Rusya ve Kuzey Kore'yi kendi ülkesine karşı komplo kurmakla suçladı.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in daveti üzerine Asya, Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika'dan yaklaşık 26 devlet ve hükümet başkanı bu gösteriye tanıklık etmek için Pekin'e akın etti. Avrupa'dan gelen liderler arasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yanı sıra Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vucic ve Slovakya Başbakanı Robert Fico yer aldı.
Türkiye'den Çin'deki törene dikkat çeken katılım
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pekin'deki askeri geçit töreninden hemen önce Çin'in Tiencin kentinde düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi'ne katılmış, ancak zirvenin bitiminden sonra Türkiye'ye dönmüştü.
Buna karşın iki üst düzey temsilcisi, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Enerji Başkanı Alparslan Bayraktar, askeri geçit töreninde kendisini temsil etti.
Şi, Putin ve Kim'in diğer ülke liderleriyle birlikte ilk sırada yer aldığı aile fotoğrafında, Fidan ve Bayraktar üçüncü sırada yer aldı.
Şi Cinping, törende yaptığı konuşmada Çin'in yükselişinin engellenemeyeceğini söyledi.
"Bugün insanlık barış ya da savaş, diyalog ya da çatışma, kazan-kazan ya da sıfır toplamlı oyun arasında bir seçimle karşı karşıya" sözlerini kaydeden Şi, "Çin halkının tarihin doğru tarafında kararlı bir şekilde durduğunu" vurguladı.
Trump'tan kinayeli "komplo" tepkisi
Çin'den verilen bu mesajlar Washington'da da geniş yankı buldu.
ABD Başkanı Donald Trump, yaptığı sosyal medya paylaşımında "Çin'in zafer ve şeref arayışında birçok Amerikalının hayatını kaybettiğine" vurgu yaparken, "Umarım cesaretleri ve fedakarlıkları hak ettikleri şekilde onurlandırılır ve hatırlanır!" ifadelerine yer verdi.
Bu ifadelerinin hemen ardından Trump, Çin Devlet Başkanı Şi'ye şu kinayeli ifadelerle seslendi:
"Başkan Şi ve Çin'in harika halkının harika ve unutulmaz bir kutlama günü geçirmesini dilerim. Sizler ABD'ye karşı komplo kurarken lütfen Vladimir Putin ve Kim Jun Un'a en içten selamlarımı iletin."
Şi'nin hedefi ne?
Verilen mesaj çok açık: Çin, gelecekteki dünya düzeninde kuralları belirleyen aktör olmak istiyor.
Berlin Hür Üniversitesi'nin duayen isimlerinden Profesör Eberhard Sandschneider, "Bu tür askeri geçit törenleri, otokrasilerde sözde veya gerçek gücü göstermek için kullanılan araçlardan biridir" diyor.
Siyaset bilimci ve aynı zamanda danışmanlık şirketi Berlin Global Advisors'ın ortağı olan Sandschneider, "Ekonomideki yükselişi sayesinde Çin, uluslararası arenadaki rolünü de pekiştiriyor. Başkan Şi Cinping'in döneminde bu süreç daha da hız kazandı" analizini aktarıyor.
72 yaşındaki Devlet Başkanı Şi'nin net bir vizyonu var: Ülkenin modernizasyon süreçleri 2049 yılına kadar, yani Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100'üncü yılında tamamlanmış olacak. 1 milyar 400 milyon nüfuslu ülkede kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) orta büyüklükteki bir sanayi ülkesinin seviyesine ulaşacak.
Saygın araştırma kuruluşlarının modellemelerine göre Çin, 5 ya da en geç 15 yıl içinde dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD'nin tahtını elinden alacak.
Çin siyasi liderlik rolünü de güçlendiriyor
Pekin yönetimi, bir yandan ekonomisini güçlendirirken diğer yandan uluslararası alanda siyasi nüfuzunu artırma stratejisi de izliyor.
Çin, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) aracılığıyla liderlik rolünü pekiştiriyor. Ayrıca tarihi İpek Yolu güzergahında ticareti yeniden canlandırmak amacıyla başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi'ne anlaşmalarla 153 ülkeyi dahil etmeyi başardı. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC), Kenya Hızlı Tren (SGR) projesi ve Peru'nun okyanus sahilindeki Chancay kentindeki mega liman projesi örneklerden sadece bazıları.
Çin, hem ekonomide hem siyasette güçlendirdiği liderlik rolüyle, Küresel Güney'in paralel dünya düzenini inşa etme stratejisi izliyor.
Komünist Parti, dış politika hedeflerine ulaşmak istediğinde, Çin'in Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) veya diğer devlet bankaları, ilgili ülkelerdeki altyapı projelerine kredi sağlıyor. Yine bu hafta başında Çin'in ev sahipliğinde düzenlenen ŞİÖ Zirvesi'nde Şi, üye ülkelere kredi desteği sağlamak amacıyla ŞİÖ Kalkınma Bankası'nın kurulmasını hızlandırdıklarını açıkladı.
Çin'in projelerinde çalışma ve çevre koruma koşulları genellikle sadece kağıt üzerinde kalıyor. Çinli yükleniciler, Çin parasını alıyor ve Çinli inşaat işçilerini dünyanın çeşitli ülkelerine göndererek bu altyapı projelerini yapıyor.
Çin'in sunduğu imkanlar ve finanse ettiği projelerden yararlanan ülkelerin üzerine ise ağır bir borç yükü biniyor. Üstelik bu borçlar, ilgili ülkeleri Pekin'deki alacaklıya itaate zorluyor.
Tayvan'ı Çin'in bir parçası olarak tanıyan herkes Çin'in sunduğu imkanlardan yararlanabiliyor. Ancak her kim Tibet özerk bölgesinde veya Sincan'daki Uygur Müslüman azınlığa yönelik ciddi insan hakları ihlallerini eleştirirse, işte o ülke Çin tarafından dışlanıyor.
"Çin modeli" destekçisi artıyor, ABD'nin hakimiyeti geriliyor
Batı'da eleştirilerin hedefindeki bu "Çin modeli", Küresel Güney'de giderek daha fazla destekçi buluyor.
Örneğin Nijerya'da on iki yıl devlet başkanlığı yapan Olusegun Obasanjo, Çin haber ajansı Xinhua'ya yaptığı açıklamada Çin modelini "Nijerya ve Afrika için bir ilham ve fırsat kaynağı" olarak nitelendiriyor.
Oysa ABD, Donald Trump'ın başkanlığı ile birlikte neredeyse tüm dış yardımlarını durdurdu.
Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı'nın (USAID) kapatılmasının ardından Trump ayrıca mevcut bütçede yer alan 5 milyar dolarlık fonu da kesti. Oysa bu fonlar ABD Kongresi tarafından çoktan onaylanmıştı.
Pekin, "küresel yönetişim" reformuna liderlik etmek istiyor
Berlin'de Çin ile ilgili çalışmalar yürüten düşünce kuruluşu MERICS'in araştırmacısı Claus Soong, "Şi'nin hedefi uluslararası ilişkileri demokratikleştirmek ve hegemonyaya karşı çıkmak" diyor.
Soong, ayrıca şu noktalara dikkat çekiyor: "Bu yaklaşım, Çin'in dünyayı nasıl gördüğüne dair düşünceyi sürekli olarak etkiliyor ve şekillendiriyor. Ancak yaklaşımın kökenleri liberal bir düzen veya liberal fikirlerde yatmıyor. Kökeni yalnızca devletçilik, ulusal çıkarlardan ibaret."
Çin Dışişleri Bakanlığı'ndaki diplomatlar şu anda küresel yönetişimi reforme etmeyi amaçlayan bir ana plan üzerinde çalışıyor. Pekin yönetimi, küresel krizlerin arttığına ve uluslararası güç dengelerinin değiştiğine işaret ederek bunun gerekli olduğunu savunuyor.
Çin, merkeziyetçi anlayışını ihraç edilebilir mi?
Çin uzmanı Sandschneider, Pekin'in kendi yönetim modelini ihraç edebileceğinden çok da emin değil.
70 yıldan fazla bir süredir Çin'i tek başına yöneten Komünist Parti'nin kendine özgü tuhaf bir sistem yarattığına dikkat çeken Alman uzman, demokrasiyi teşvik eden Batı'nın aksine Çin'in sürekli kendi rejimini ihraç etmekten söz etmediğine, diğer ülkelerin siyasi düzenlerine karışmadığına işaret ediyor.
Sandschneider "Çin, ihtiyacı olan şeyi almak istiyor. Bunlar da her şeyden önce doğal kaynaklar ve pazar erişimleri" diyor.
Ancak MERICS uzmanı Soong ise otokratik rejimlerin yayılmasının riskler barındırdığına dikkat çekiyor. Soong, "Otoriter rejimler yayılır ve otokrasi için demokrasilerin terk edilmesini talep ettiklerinde, demokrasi tehdit altındadır" diyor, demokrasinin hem iç hem de dış sınamalara karşı savunulması gerektiğini söylüyor.
Avrupa kendi sorunlarıyla meşgul
Oysa Avrupa'nın hareket alanı hiç olmadığı kadar daralmış durumda. Süper güç ABD'nin ne yapacağı öngörülemeyen başkanı Donald Trump, küresel ticaret savaşı nedeniyle adeta kaos yarattı. Avrupa hem ekonomide hem siyasette, kendi sorunlarıyla boğuşuyor.
Avrupa önce kendi kıtasında demokrasiyi savunmak zorunda. Birçok AB ülkesi, aşırı sağcıların iktidara gelmesini önlemek için çetin mücadelelere sahne oluyor. AB üye ülkelerinin yedisinde halihazırda aşırı sağcı partiler hükümetlerde yer alıyor.
Alman hükümeti, Çin'in dünyaya liderlik etme iddiasının farkında. Almanya'nın Çin ile güçlü ekonomik bağları var. Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Ağustos sonunda yaptığı bir açıklamada, "Karşı karşıya kaldığımız sınamaları gerçekten anlamak isteyenler sadece Çin'e değil, Asya ülkelerine seyahat etmelidir" dedi.
Merz, "Doğu'da inanılmaz bir dinamizm gözlemleniyor, o bölgede de dünyada liderlik etme iddiası var ve bu Çin için de geçerli" sözlerini kaydetti.
Son güncellenme: 14:55:19