Ölüm düşüncesiyle arası iyi değildi Yaşar Kemal'in. Ölüm mefhumu hiç olmaması gerekendi. Bir sual üzerine bu konu hakkında şunları söyleyecekti Yaşar Kemal: "Ölümle aram her zaman kötüydü, hayatım boyunca kabul etmedim. Ama Thilda'nın ölümünden sonra biraz daha alıştım. Bugün mezarda "yakında gelirim" dedim.
Bir sonsuz yalnızlıktır ölüm.
Beyhude çırpınışlarla zamana yayılan bu yalnızlaşma süreci yıpratıcı, yıpratıcı olduğu kadar da hazindir.
Anıların ve anılardan beslenen rüyaların bir tür yeni yaşam formuna dönüşmesi ise sanırım biçare insanoğlunun son kertede tutunmak için el attığı daldır.
Bu uğraş sanıldığı kadar hasarsız değildir. Geride derin çatlaklar, amansız yaralar bırakır.
* * *
Hayat arkadaşını "Tilda bunda da benden önce davrandı" sözleriyle uğurluyordu. Yüzü heybetliydi lakin bakışları sönüktü. Işık saçan bakışlarında şimdi keder akıyordu.
Sessiz ve usulcana dökülüyordu gözyaşları.
Bir ekmeği bölüşür gibi yaşamak, yokluğun acısını daha da körüklüyordu.
Bu etrafındaki her şeyin silindiği andı. Ipıssız bir dünyada bir başına kalmıştı koca çınar.
* * *
Tilda Kemal, 17 Ocak 2001'de narin bedenine musallat olan amansız hastalığa yenik düşecekti.
Yaşar Kemal'in Tilda'sı... Usul usul kar serpiştiren bir kış günü sonsuzluğa göç etti.
Ölüm düşüncesiyle arası iyi değildi Yaşar Kemal'in. Ölüm mefhumu hiç olmaması gerekendi. Bir sual üzerine bu konu hakkında şunları söyleyecekti Yaşar Kemal: "Ölümle aram her zaman kötüydü, hayatım boyunca kabul etmedim. Ama Thilda'nın ölümünden sonra biraz daha alıştım. Bugün mezarda "yakında gelirim" dedim.
Kimi zaman ona "sen öldükten sonra yaşayamam," derdim. O da bana "yaşarsın, sen inatçı adamsın," derdi.
Bir kadın görsem, Tilda diyorum bazen. Hiçbir zaman aklımdan çıkmadı. Ama gittikçe insanın sinirleri düzeliyor. Önceleri öleceğimi zannediyordum. Ölmedim."
Alışır elbet... Nelere alışmaz ki insanoğlu!
* * *
Tilda, Sultan Abdülhamid'in baştabibi Jak Mandil Paşa'nın torunu, Osmanlı Bankası'nın Genel Müdürü'nün kızıydı. Paşa torunu dünyaya geldiğinde adını Mathilda koymuşlardı.
Paşa torunu Mathilda büyüyüp serpilecek, yazgısının kendisine aydınlattığı yoldan ilerleyerek, Çukurova'nın kahrını yaşamış, çektiği o kahrı kelimelerle ilmek ilmek örerek, bu toprakların entelektüel bilincinde iz bırakan Yaşar Kemal'le yuva kuracaktı.
Yaşar Kemal için hayatın başladığı gün, sevda tohumlarının saçılıp yüreğine düştüğü gündür bir anlamda.
Eşsiz, her yönüyle büyüleyici bir buluşmaydı onlarınkisi. Kürt Yaşar ile Yahudi Tilda. Görkemli destanların yaşanmış lakin yazılmamış suretiydiler.
1952 yılında evlenen ikili tam 50 yıl evli kaldı. Yarım asırlık birlikteliğin sonsuz ayrılığa dönüşmesine gönlü razı gelmeyen Tilda
Müslüman mezarlığına gömülmeyi vasiyet etmişti. Bu büyük aşk, Yahudi Tilda'yı Müslüman mezarlığına taşımıştı.
"Tilda benim arkadaşımdı, dostumdu. Kardeşim, kardeşten de öte bir şeyimdi. Edebiyat konuşurduk, siyaset, felsefe kokuşurduk. Biz 50 yılı böyle geçirdik, konuşarak... derdi" Yaşar Kemal.
"Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır.
Üşüyorum, kapama gözlerini…"
Ahmed Arif'in Leyla'sına yazdığı cümleler, Yaşar Kemal'in Tilda'sına duyduğu sevdaya denk düşüyordu.
* * *
Yaşar Kemal, savaşlardan, kırımlardan, sürgünlerden arta kalan insanların, Yunanistan'a gönderilen Rumların boşalttığı bir adada yeni bir yaşam kurma çabalarını konu alan, "Bir Ada Hikayesi" adlı dörtlemesinin ikincisi olan "Karıncanın Su İçtiği" adlı kitabını, eşi Thilda’nın ölümünden sonra evden hiç çıkmadan bitirdiğini belirterek, "Thilda, bu kitabı çok sevmişti. Öldükten sonra bu bana bir çeşit vasiyet gibi oldu" diyecekti.
Zarif bir insandı Tilda. İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İbranice, Türkçe, hatırı sayılır ölçüde Kürtçe bilen, Yaşar Kemal'in 17 eserini yabancı dillere çevirerek, çağın destancısına ışık olmuş, mütemadiyen alçakgönüllü olmayı başarmış bir entellektüeldi.
* * *
Almanya'daki Nazi zulmü, Tilda'nın hayatını derinden etkilemişti. Akrabalarının çoğu toplama kamplarında can verdi. Yaralı bir insandı. Hep durgun ve hüzünlüydü. Gösterişten ve bayağılıktan hoşlanmazdı.
Küçücük bir çocukken, Yaşar Kemal'in de babasını namazda gözü önünde vurmuştular. O gece sabaha kadar "yüreğim yanıyor" demiş, sabah uyandığında dili tutulmuş, uzun yıllar süren bir sessizliğe gömülen bir çocuk olmuştu. Onun da derin acıları, kapanması, kabuk bağlaması güç yaraları vardı.
İki yaralı, iki acılı, iki kan pınarı olmuş yüreğin birlikteliğiydi bu sevda. Yarım asrı bulması bundandır.
Yaşar Kemal sadece aşkını değil, yarası yarasına denk düşen canının yarısını da kaybetmişti.
* * *
Beraber yazıp birlikte dertlenirlerdi. Bir garip sevda, bir büyük dostluktu onların birlikteliği.
Romanlarında iki kez ağladığını söylerdi Yaşar Kemal. İlkinde İnce Memed kitabın sonunda "Hürü Ana hakkını helal et," dediğinde... Thilda dışarıdaydı, geldi "Niye ağlıyorsun, birini mi öldürdün?" diye sordu, "Yok" dedim, "İnce Memed Abdi Ağa’yı öldürmeye gitti, ona ağladım."
Bir Ada Hikayesi'nde de bir atın yaşlanınca kendi kendine bırakıldığı bir bölüm vardı, Thilda ona ağlamıştı, ben de biraz ağladım.
* * *
Geçmişten alıp geleceğe bir büyük ustalıkla armağan ettiği sözlerde mütemadiyen sevgiyi öğütlerdi Yaşar Kemal. Yiğitliği, mertliği öğütlerdi. Çiçekleri, kuşları, börtü böceği, köpürüp gelen bulutları, inceden esen yeli, tarladaki ırgatı, memeye asılan çocuğu, ele avuca sığmayan gençleri, elden ayaktan düşmüş yaşlıları, kimsesizleri, göz kamaştıran bir lirizm ile öyle bir anlatır ki yüreği titrer insanın.
Yaşar Kemal'in yazdıklarını kilim gibi bir güzel işlerdi Tilda. Kimi zaman çeviriyi yaparken dara düşerdi. Görmediği bir kuş, anımsamadığı bir koku, bilmediği bir çiçek ismi için kara kara düşündüğü olurdu. Yüzü gölgelenirdi. Masum, fevkalâde yumuşak üslubuyla, "sen anlat be Yaşar" derdi.
Yaşar Kemal dinleyenin soluğunu kesen gür sesiyle çiçeğin sarısını, rengârenk tüyleri güneşte balkıyan kuşları bir güzel anlatmaya başlardı.
Bir ekmeği bölüşür gibi, sözün büyüsünü paylaştılar. Yalnızlığı ve aşkı paylaştılar.
* * *
Ben istediğim kadar aşık olabilirdim, istediğim kadar kadın arkadaşım olabilirdi. Thilda'nın öyle kıskançlık huyları yoktu. Acırdı üstelik bana.
Aşk meselesi, karı kocalık Thilda ile aramızda ikinci derecedeydi. Müthiş bir arkadaşlıktı bizimkisi. Onunla arkadaşlığımız her şeyden daha üstündü. Anlayarak, düşünerek, yeni bir hayat kurarak sevdik birbirimizi. Ölümüne yakın doktorlar, ne söylerseniz anlar demişti. Ona "Biz namuslu yaşadık Thilda," dedim. Anladı.
"Thildacığım, sevgilim. Sana teşekkür ederim. Yaşadığımız bu güzel hayat için sana teşekkür ederim sevgilim. Korkma, sakın korkma. Biz namuslu bir hayat sürdük."