İran’da Yezîdî(Êzîdî ve Sünni ) Kürdlere Karşı Savaş ve Katliamlar”(1)

Kürd ve Kürdistan tarihinin Kuzey Kürdleri tarafından en az bilenen yanlarından biri de İran’da peş peşe iktidara gelen güçlerin Kürdlere karşı tutumudur.\n\nÎdrîsî Bedlîsî, Çaldıran Savaşı ve Kürd Mirleri temelinde olumlu yada olumsuz biçimlerde Os.

Aso Zagrosi

05.04.2014, Cts | 19:51

İran’da Yezîdî(Êzîdî ve Sünni ) Kürdlere Karşı Savaş ve Katliamlar”(1)
Makaleyi Paylaş
Kürd ve Kürdistan tarihinin Kuzey Kürdleri tarafından en az bilenen yanlarından biri de İran’da peş peşe iktidara gelen güçlerin Kürdlere karşı tutumudur.

Îdrîsî Bedlîsî, Çaldıran Savaşı ve Kürd Mirleri temelinde olumlu yada olumsuz biçimlerde Osmanlı-Kürd ilişkileri sürekli olarak gündeme geliyor ve tartışılıyor.

Îdrîsî Bedlîsî’yi Çaldıran Savaşı ve Kürd Mirlerini anlamak ve sağlıklı bir şekilde değerlendirmek için İran’da iktidara gelen güçlerin Kürdlere karşı tutumunu bilince çıkarmak gerekiyor. Yoksa tek ayak üzerine hareket edildiği zaman, sakat bir sonuçtan başka bir şey ortaya çıkmaz.

Kuzey Kürdistan’da Alevi ve Êzîdî Kürdlerin mazlumiyyeti ile Doğu Kürdistan’da Sünni ve Êzîdî Kürdlerin mazlumiyyeti o kadar birbirlerine benziyor ki, Osmanlı ile Safevi’yi, Sünni ile Alevi’yi yer değiştirdiği zaman aynı tablo ortaya çıkıyor ve biraz düşünüldüğünde orta da sadece kıyımlara uğrayan Kürdler kalıyor.

Sömürgeci güçler dini yayılmalarının ideolojik bir aracı olarak kullandılar. Şafii Kürd olan Şah İsmail’in ataları ideolojik nedenlerden dolayı mezhep değiştirirken, Batı’ya yöneldikleri zaman Bektaşilikte yararlanan Osmanlılar, Doğu’ya yöneldikleri zaman aniden Sünni olmalarının nedeni güç/iktidar ve yayılma hırsıydı.

Kürdler hafıza kırımına uğramamış olsaydı, kolektif sosyal, psikolojik, kültürel ve ulusal hafızaya sahip olsaydı, tarihlerinden ders alsaydılar bugün köle olarak, parçalanmış ve devletsiz bir halk olarak yaşamayacaklardı.

Neyse konumuza geçelim.

Daha önce “Dimdim Kalesi” ve “Bîrkujî” gibi makale serileriyle Doğu Kürdistan’da yaşanan tarihsel olaylar üzerine durmuştum.

Kısa bir süre önce Dr. Ali Tatar Nêrweyî’nin “Kurd û Mejû” adlı eserini okuduğumda yazar İrani kaynaklara dayanarak daha başka tarihsel olaylara ışık tutuğunu fark ettim.

Bu konuda sayın Nêrweyî’nin yazdıklarını okuyucularla paylaşmak istiyorum.

Şimdi okuyucu makaleye ana başlık olarak koyduğum “İran’da Yezîdî(Êzîdî ve Sünni Kürdler) Kürdlere Karşı Savaş ve Katliamlar” a itiraz edebilir. Çünkü “Yezîdî” terimini hem “Êzîdî” ve hem de “Sûnnî” Kürdler için kullanmışım. Aslında bu tespiti ben değil, İran rejimleri Şah İsmail’den başlayarak Kürdlere karşı savaşta rakipleri olan Kürdleri Êzîdî olsun yada Sûnnî olsun hepsini Muaviye’nin oğlu Yezide bağlayarak “Yezidilere karşı savaş” olarak kitlelerine sunmuştur. Hatta bugün Kuzey Kürdistan’da dahi bu derin tarihsel çarpıtmanın izlerine rastlamak mümkündür.

Dr. Ali Tatar Nêrweyî yazısına Êzîdî Kürdlerin bir Qewla Bedîla xedara ile başlıyor:

“Fermanek hebû wan li me rakir

Halê me xweş bû, wan qirapkir,

Wan zêr û malê me li xwe belavkir”

Dr. Ali Tatar Nêrweyî, Safevilerin yayılma alanlarından biri Êzîdî ve Sünni Kürdlerin yerleşik olduğu Azerbeycan olduğunu, Safeviler bu iki dinsel gruba karşı saldırılarında her ikisini de “Yezidi” diyerek ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Burada sözü edilen “Yezidi” Hz. Hüseyin’i Kerbela’da katleden Muaviye’nin oğlu Yezidtir.

Safeviler “Yezidi” kelimesi suçlular, katiller ve yok olması gereken çevreler için kullanıyordu. Onlar için Yezidi olmak’tan daha kötü bir şey yoktu. Safeviler “Yezidi” olarak gördükleri Êzîdî ve Sünni Kürdlere karşı savaşlarda öldürmeyi, talan etmeyi ve yakıp yıkmayi helal etmişlerdi. Osmanlılarda bir başka cephede aynı siyaseti uyguluyor ve Kürdlere büyük zararlar verdiler.

Safeviler döneminde Kürdlerin başına her türlü felaket getirildi, topraklarını Türkleştirmek ve Şiileştirmek amacıyla.

Êzîdî Kürdlerinden en açık ve bariz söz eden kitaplardan biri yazarı anonim olan “ Alemi Arayi Safewi” adlı eserdir. Bu kitap 1676 yılında yazılmıştır. Bu kitapta büyük oranda Şah İsmail’in yaşamı ve savaşları üzerine duruluyor. Yazarın kendisi de Safevi sofilerden biridir.(age, sayfa 20) Yazar kitabında sürekli olarak Kürdlere saldırıyor ve Safevi hükümetinin Kürdlere dair düşüncelerini seslendiriyor.

Ondan önce de İskender Beg Monşi’de her ne kötü şey varsa Kürdlere mal ediyordu.(Dimdim Kalesi üzerine yazdığım yazı serisinde İskender Beg’den bir hayli yararlanmıştım. Kendisi Dimdim Kalesi direnişinin başlangıcından ve daha sonra Dimdim direnişçilerinin toplu katliamının tanığıydı. Merak eden arkadaşlar o konuda yazdığım yazı serisine bakabilirler. Aso)

İskender Beg Mönşi “ Kürd Mirlerini en vahşi insan türü” olduğunu yazabiliyordu.(İskender Beg Mönşi, Tarikhi Alem Arayi Abbasi, Tehran, cilt 2, s. 1305)

“ Alemi Arayi Safewi” adlı eserde Sarimxan adlı Çekari(Hakkari) Kürdistan Mir’inden söz ediliyor. Sarimxan kendi döneminde en dirayetli ve savaşçı bir Kürd Mir’iydi.

“ Alemi Arayi Safewi” adlı eser ondan “Eski Zerdeşti Yezidi” diye söz ediyor. Sarimxan 40 bin savaşçısıyla ve Mustafa Mahmud Xanê Kurd yardımıyla Safevilerin başkentini ele geçirmeye çalışıyorlar. Sarimxan Xoy savaşında Safevilere büyük bir kayıp vererek 1500 kişiyi öldürüyor. Tebriz’in kuzeyinde bulunan Sufyan savaşında Sarimxan’ın güçleri Safevi ordusunun iki büyük komutanı olan Abdi Beg Şamlu ve Ali Muhurdar Takelu’yu öldürüyorlar. Sözünü ettiğim eserde Şah İsmail’in de doğrudan savaşa katılması ile birlikte Sarimxan’ın güçleri büyük bir yenilgi alıyor ve Sarimxan’da öldürülüyor.(Alemi Arayi Safewi, sayfa 103-106) (Aslında Sarimxan bu savaşta öldürülmüyor, sonradan vefat ediyor. Sarimxan’ın kendisi Mukri Mir’i Seyfeddin Mukri’nin oğludur. Kendisi Sünni Kürdlerdendir. Fakat, Safeviler onu eski zerdeşti ve Yezidi olarak lanse ediyorlar-Aso)

Yine sözünü ettiğimiz “ Alemi Arayi Safewi” adlı eserde pek mantıka sığmayan bazı şeyler de anlatılıyor. Şah İsmail Bağdat seferine çıktığı zaman bir nehirden geçiyorlar. Bu esnada sadece bir kişi suda boğuluyor. Şah İsmail bir Sofi’nin suda boğulamayacağını söyleyerek hemen boğulan kişinin elbiselerini çıkarma emrini veriyor. Ölen kişinin üzerindeki elbiseler çıkarıldıktan sonra “Êzîdî Kürdü” olduğu anlaşılıyor.(age, sayfa 126)

Safeviler döneminde Doğu Kürdistan’da(Batı İran’da) yoğun bir Êzîdî Kürd kitlesi vardı(Ahmed Tacbexşi, Tarixi Safewi, Şiraz, sayfa 62) Êzîdî Kürdlere karşı girişilen katliam ve sürgünlerden dolayı tek bir Êzîdî Kûrd alanda kalmıyor. Bu durum Safewiler döneminde yaşandı.

Şah Nadır döneminde de aynı siyaset sürdürüldü. Nadir Şah iktidarı sırasında da Kürdler büyük saldırılara hedef oldular. Nadir Şah kendi döneminde büyük bir askeri komutan olarak tanınıyordu. Nadir Şah döneminde yapılan saldırılar esnasında yaş ile kuru ayrımı yapılmaksızın herkes ortadan kaldırılıyordu. Nadir Şah yaptığı savaşların büyük çoğunda başarılı çıkmıştı. Nadir Şah Hindistan başkenti Delhi’yi (1739)aldıktan sonra büyük bir askeri güce ve cephaneye sahip olmuştu ve hiç bir güç kendisine karşı koyamıyordu.

Nadir Şah döneminde yaşanan olayları onun çağdaşı olan bir kaç kişi tarafından kaleme alınmıştır. Bunların içinde en iyi eser Muhamed Kazim Beg Mervi Veziri Merve tarafından kaleme alınan “Alem Arayi Nadiri” dir. Muhamed Kazim Beg, kitabında anlatığı olayların doğrudan tanığı konumunda olan bir kişidir.

Devam edecek Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

10636 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:05:32:24
x