Bir Türkün Türklük Sözleşmesinin ne kadar etkisinde olduğunu fark etmek pek de zor değildir. Dahası, sözleşmenin kimi Kürdlerde kökleştiğini, sahiplenildiğini anlamak da o derecede zor değildir. Bir Kürdün “Kürtler neden Türkiye’yi kurtaramıyor?” sorusu ile bu akla geliş kaçınılmazdır.
Kürd temsiliyetini reddeden bir partiyi ısrarla Kürd temsilcisi ve dahası Kürd partisi olarak hayal etmek, bu hayalle o partiyi değişime, dönüşüme zorlamak, bunun için çırpınmak da tuhaf bir yaklaşımdır. Kendisini program ve tüzüğü ile açıkça Kürd partisi olarak deklare etmiş partilerin kitleselleşme ve nefes alma sorunu üzerine kafa yormaktansa; Kürd partisi olmadığını yazılı ve sözlü olarak açıkça ve ısrarla ifade eden bir partiye emek harcamak tartışılması gerekendir.
Sorunun ardından ortaya konan argümanları, Kürdler içi/Kürdler adına politika yapanların bir kısmının da desteklediği görülmektedir. Bu da, Kürd meselesinin çoğu kesim tarafından yeterince irdelenmediğini ve tartışılmadığını düşündürmektedir.
Bir siyasi partinin 6-8 Ekim ve hendeklerdeki durduğu yeri görmezden gelmek, bu yeri suç saymamak, özeleştiri istememek o siyasi partiyi aklamaya çalışmaktan öte, tekrarlanmasından rahatsızlık duyulmayacağı anlamına gelir ve tüm bunlar da Türklük Sözleşmesinin içselleştirilmesi nedeniyle olabilir. Türkiye’yi kurtarmaları için Kürdlerin sağa ya da sola yönelmesini önerecekseniz, referansları da belirtmek zorundasınız. Örneğin, Madımak önündeki kalabalığı ve onları savunanları mı, 38 Dersim’in faillerini ve halen savunucuları mı, 6-8 Ekim ve hendeklerle övünenleri mi, Norşin’li Abdülkerim Çevik’e gerici diyenleri mi? Kürdler sadece dünya solu ile örtüşen ve müttefikleşen Türkiye solu ile değil; evrensel kabullere ve değerlere saygılı ve kapsayıcı koruyucu Türkiye sağı ve liberalleri de dahil, her kesimle örtüşür ve müttefikleşir; elbette farklı görüşlere sahip birer birey olan Kürdler olarak.
Kürdler “coğrafyasında yaşayan” ve “coğrafyasında yaşamayan” olarak ikiye ayrılır. Her iki toplumun kaygısı, zihin ve duygu dünyası, gelecek tahayyülü, güncel ve gelecekle ilgili dertleri farklıdır. İstanbul’da yaşayan bir Kürdle, Elazığ’da yaşayan bir Kürd her açıdan bir tutulamaz. İstanbul ya da New York’da yaşayan bir Kürd de, Silvan ya da Bingöl’de yaşayan bir Kürdle kendini bir tutmamalıdır. Eğer bir tutarsanız; bu, sorunu halen baskılama yoluyla daha da ötelediğiniz anlamına gelir.
Coğrafya ayırımı başka ayrımları da zincirleme getirir ve “aydın, parti” tanımlamasında keskin bir ayrımı da zorunlu kılar. KürT aydını/KürT partisi; önceliği Türkiye’nin demokratikleşmesi olan ve Kürt sorunuyla “da” ilgilenendir. KürD aydını/KürD partisi ise; Türkiye’nin demokratikleşmesi için de dürüstçe ve açıklıkla emek sarf eden ancak, öncelikle odağına coğrafyasındaki sorunlar ile yine coğrafyasındaki farklı dil, din, kültürdeki toplumları alandır. Bu iki ayrı küme küçücük bir alanda kesişse de; KürT aydını ile KürD aydını birbirine hasım değildir. Bu noktada, KürT aydını endişelerinin, eleştirilerinin, belirlemelerinin ve önerilerinin coğrafyası dışında yaşayan Kürdler için geçerli olduğu ayrımını koyabilmelidir. Bunu yapmazsa, koca bir coğrafyayı adıyla, tarihiyle, bugünü ve yarınıyla yutmaya çalıştığı izlenimi verir.
Bir partinin Kürd seçmenlerin çoğunluğunun oyunu alması onun Kürd partisi olduğu anlamına gelmemektedir. Kürd temsiliyeti demek coğrafi temsiliyet demektir, daha doğrusu coğrafyasının her bileşeniyle temsiliyeti demektir. Kürt aydınları da temsiliyetin bu çerçevesinden ve içeriğinden ödün vermemelidir. Eğer, buna karşı çıkıyorsa o bir Kürd ya da Kürt aydını değil Fanon’un, Bico’nun, Beşikci’nin, Ünlü’nün de yerdiği; devraldığı paradigmayı bir de kendi zihni ve eli yardımıyla, bilinçle devam ettirmek isteyen bir yerel entellektüeldir.
Coğrafyası dışında yaşayan Kürtler eğer isterlerse Kürt partisi de kurabilirler ancak yaşadıkları kentlerde bunun pek anlamlı olacağını düşünmemekteyim. Bunun yerine, yerel ve genel seçimlerden önce tüm partilerin “Kürtlerin taleplerini programlarına almaları ve geliştirmeleri” üzerine söz ve yazılı tartışmalar yapılabilir. Verilen oyun karşılığında seçim sonrasında ele geçenlerin muhasebesi yapılırken, taleplerin akıbetine de tartışmalarda öncelik vermek daha makuldür.
Bölgesinde yaşasın yaşamasın Kürdler homojen bir toplum değildir. Kürdleri tek bir ideolojik alana yönlendirmek akla tek parti dönemini getirmektedir. Bu eziyeti, acıyı en çok da günümüz Kürt aydınlarının ataları bilir. Coğrafyası dışında yaşayan Kürd toplumu siyasi, sosyal, kültürel farklara, reflekslere yani çoğulluğa sahiptir. Bir topluma sadece faşizme karşı değil toptan tüm sağa karşı saf tutmayı önermek gerçekçi, sağlıklı ya da koruyucu değildir; çağcıl da değildir. Bu öneri, “Kürdlere zaten hamalsınız, bari solun hamalı olun” demekten başka anlam taşımaz. Türkiye’de “sol” denilenin iktidara gelememesinin nedeni sosyal demokrasiyi ya da sosyalizmi topluma anlatmakta yaşanan güçlük, engeller değildir; sorun, Türkiye toplumunun dokusunu olduğu gibi tanımlamak ve tanımak yerine istendik dizayn çabasıdır. Bunun nedenini ve sonuçlarını en iyi sosyologlar, siyaset bilimciler bilir.
Geçmişinde ve şimdi Kürd varlığına yaklaşımıyla yüzleşmemiş, hesaplaşmamış ve arınmamış; Kürdlerden özür dilememiş; Kürdleri coğrafyasında yaşayan/yaşamayan diye ayırmamış ve bu ayırıma uygun akacak hayata saygı duyacağını beyan etmemiş bir “sağ” ya da “soldan” yani sözleşmeye uygun tutum almış kesimlerden sadece Kürdlerin değil, Türkiye’deki tüm farklılıkların bir beklentisi olamaz.
Türkiyeli bir siyaset yapabilmek için bir Kürd partisi olmak gerekmiyor. Türkiye’de Kürd temsiliyetinin “de” partisi olmak iktidardaki partinin, iktidardaki ittifakın, muhalefet partilerinin de söylemidir.
Coğrafyasında yaşayan Kürd temsiliyetinin partisi olmak ise, Türkiye yasaları ve değerlerine saygı çerçevesinde yerine getirilecektir. Bu temsiliyeti de; karakterini ve kişiliğini coğrafyasıyla tanıyan, tanımlayan, saygı duyan, savunan, korumaya ve güçlendirmeye çalışan Kürdler sağlayabilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.