Barış sürecini kanlı bir savaşa dönüştüren kriz masası, kusursuz ve başarılı bir şekilde işlevini yürüttü! Masanın kuruluş tarihçesi her ne kadar 7 Haziran 2015 tarihsel rakamını gösteriyorsa da, ağız dalaşlarıyla, tehditvari açıklamalarla kriz masasının kurulma hazırlık evresi de vardır.
Yürütülen barış surecini alt edecek savaş, projenin tüm detayları titizlikle incelenmişti. Projenin hayat bulması için özellikle PKK ile Kürt halkı arasında güven bunalımı yaratmak, demokratik siyasal arenada büyük bir hızla gelişen kitlesel yükselişi, marjinal eylemselliklere dönüştürmekti.
Savaşı başlatmaya yönelik kurulan kriz masasının temel stratejisinin amacı, Kürt halkını PKK’nin ortaya koyacağı yetmezliklerin üzerinden dizayn etmekti. Yani gün geçtikçe kitleselleşen Kürt halkını, ne bahasına olursa olsun PKK’den uzaklaştırmanın alt yapısını oluşturmaktı.
Öbür yönüyle de, devletin sert baskılarından dolayı da, devletle barışma duygusunu yitirecek bir halk gerçeğini yaratmaktı. Böylece toplumları şekillendiren toplum mühendislerinin en kusursuz eserleri ortaya çıkmış olacaktı.
Ortaya “cıktı mı çıkmadı mı” meselesiyse önümüzdeki dönemlerde daha net ortaya çıkacaktır. Ama yinede her kim ne diyecekse desin, ortaya çıkan sonuçlar pekte parlak görünmüyor!
Zira gelecekle ilgili gelişmeleri görmeme algısına kapılan bir halk gerçekliği, ister istemez çok vahim sonuçların doğuşuna ön adımdır. Ve doğacak böylesi bir ortamın, toplumları şekillendiren toplum mühendislerinin daha çok işine geldiği gerçeğini açıklıkla söyleyebiliriz.
Savaştan barışa, barıştan savaşa dönüşümlü gidişatların Kürt halkı üzerinde yaratığı bezginlikler, şu müzakere, bu müzakere serisiyle yürütülen uzun zamanlı barış maratonun yaratığı sonuçlar iyi hesaplanmalıydı. İyi hesaplayıp hesaplanmadığı ise, genel ayaklanma çağrılarına cevap verebilecek dinamizmin ortaya koyacağı irade belirleyecektir.
Yedi Haziran seçiminin sancılarıyla doğan 1 Kasım sonuçları, bu süreciyle hızlanan özyönetim ve hendek savaşının sonuçları, Kürt halkı açısından neyi götürüp neyi getireceği elbette ki Kürt siyasi abelerimizin sorumluluğundadır. Ama ne yazık ki görünen yörüngeden “oldu, olmadı\'\' şeklindeki gel-gitlerle “eyvah ne oluyoruz?\'\' demeye yönelen bir halk gerçeği şekilleniyor!.
Dolayısıyla istense de istenmese de, barış ve kardeşlikle baş gösteren rehavetin sonuçları, sil baştan ortaya konan topyekûn savaş iradesine karşı ürkek ve kaçamak oynayacağı kaçınılmazdır.
Kürdlerin içinde bulunduğu bu duruma çekilmenin bir siyasal mühendisliğin ürünü olduğunu söylememizin haklı gerekçeleri çoktur. Devletin siyasal manevralarıyla istenen sonucun ortaya çıktığını söylersek yanlış olmaz diye düşünüyoruz.
Bu durumda haklı olarak bir çok soru aklımıza takılıyor. Örneğin devlet istediği zaman barış ve çözüm masaları kuruluyor, halkların kardeşliğinden bahsediliyor. İstediği zaman Türkiyelilik politikasını Kürdlerin önüne konuyor, Kürtlere mecliste devlete bağlılık yeminleri ettiriliyor.
Ama hiç bir zaman Kürdlerin Kürt oluşlarından kaynaklanan ulusal hakkaniyetlerinden bahsedilmesine fırsat verilmiyor!
Tüm dünyanın hassasiyetle izlediği Kürtler ve Kürdistan sorunu bu kadar acık ortadayken. Her ne hikmetse, din iman kardeşliğinden bahseden devletin genel bakışında ise, Kürt sorunu hep terör sorunu olarak görülür. Dolayısıyla devletin Kürtlerle tek bir sorunu var gibi görünüyor, oda Kürtleri teslim alma!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.