Sayın Leyla Zana Kürt sorununa olumlu katkı bağlamında "Erdoğan'a güveniyorum" dediğinde kıyamet kopmuştu. Aslına bakarsanız "güveniyorum" ifadesi, diplomatik üslup gereği sadece Leyla Zana'yı kapsamadığını söylemek mümkün. Zira bu kapsam alanına giriş duygusu bir çok Kürt tarafından da rağbet görüyordu. Dolayısıyla Sayın Erdoğan'ın Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, Kürt halkının varlığına karşı takınılan katı inkarcılığa karşıt görünmesi bile, Kürtler arasında Erdoğan'a karşı gelişen güven duygusu önemsenecek bir düzeye taşıyordu.
Sayın Erdoğan'ın "Türk milliyetçiliğini ayaklarımızın altına alıyoruz" söylemi bile, Kürtlerin duygu dünyasını okşamaya yetmişti. Ta ki , Güney Kürt halkı kendi kaderlerini belirleme adına, kendi özlemlerine baş vurduğu Referandumla Erdoğan'ın hırçınlaşıp, Zeytin Dalı Operasyonu adı altında, beyaz Türkün şovenliğin hırıltılarına teslim oluncaya kadar?. Güney Kürt halkının referandum kararıyla, Afrin ile ortaya çıkan gerçekler ise, ''Her iki gerçeğin şu yada bu nedenle Erdoğan'ın kendi gerçeğiyle barışık olmadığını ortaya çıkardı.
Ortaya çıkmasıyla Sayın Erdoğan'ın, sadece silahın namlusuyla Kürt sorununa çözüm arayanlara karşı olmadığını gösterime sundu... Zira Güney Kürt halkının referandum kararına karşı gösterilen hırçınlığın ses tonu bile Erdoğan'a karşı güven duyan Kürtlerin duygularının altüst edilmediğini kim söyleyebilir? Zalimin zulmünden dolayı mağdur kalışın ortaya çıkardığı sonuçlarını enine boyuna siyasi öngörüleri doğru tahlil edilmediğinde, mazlumdan yana olabilir umudun büyümesine neden oluyordu.Umudun yeşerdiği özlemler ise, dünün mazlumu yarının zalimi olabileceği unutturuyordu.Oysa,her haliyle yorgun Ortadoğu coğrafyasında mazlumun zalime dönüştüğü çokça rastlanan talihsiz bir durumdur!
Dolayısıyla yaşadığımız bu coğrafyada özgür ağacın gölgesiyle hayat bulup gelişen (sosyalistlerin) bile ''Kürtlerin evrensel hakkaniyetini gölgeleyen şovenist ağacın meyveleriyle hayat bulmaya çalıştıkları görülmüştür hep. Zira bu buhranlı coğrafyada evrensel değerlerle mayalanmış düşüncelerin ve umutların yaşama ömrü, bir başkasının hakkaniyet kareleri ortaya çıkıncaya kadardır!
Kan akıtmakla Kürt sorunu çözülmez."Baskı, sindirme ve inkarcı politikalarla Kürtleri yok edemezsin" söylemiyle dünden kalan Erdoğan'la,'' Kürt sorunu diye bir sorun yok" söylemiyle yarınıa hazırlanan bir başka Erdoğan dönuşumuyle karşı karşıyayiz ! Dolayısıyla, Kürt sorunuyla ilgili Erdoğan'ın kendi geçmişiyle ipin başını elden avuçtan bırakıp, geleceğin öngörüsü olmayan beyaz ırkcı Türkçülerin eline bıraktığını gösteriyor. Oysa çok iyi biliniyor ki, yaşanan sorunlar,yarınlara havale etmenin sonuçları, ne Sayın Erdoğan'ın liderlik vasfına, nede Türkiye Devletinin uygar devletler sahnesine çıkmasına bir yarar sağlamiiyacağını.
Zira uğruna siyaset yapıldığı gerekçelerin özüne siyaset yapılmadığı surece, yapılan siyaset hiç bir zaman gerçeklerle barışık olup anlamlı hale gelemez. Dolayısıyla Erdoğan ya da AKP'nin dünden kalan siyaset kulvarı, sorunları çözmeye yönelik aldığı riskten dolayı anlamlılaşma işlevini görüyordu. Bugünle anlamsızlaşan AKP'nin, üretmeye çalıştığı siyasetin özünde ise, mevcut tüm gerçeklerle mayalanmış olgulara başını çeviren ırkçı beyaz Türkün Türklüğüne teslim oluşuyla anlamsızlaşma işlevini görüyor!
Velhasılıkelam, bir daha görüldü ki, yaşadığımız bu coğrafyada evrensel değerlerle barışık sanıldığı siyasetin ömrü ne yazık ki, başka bir gün ile ortaya çıkan çıkarsal koşullara kadardır. Dolayısıyla , siyaset ahlakının seyri bu şekilde zuhur ettikçe, dünün demokratı, gelecek yarınların geriye gidişatıyla anti demokrat olabiliyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.