Yaklaşık bir asır öncesinde Kürdistan topraklarını dört ayrı parçaya bölerek Arap, Acem ve Türklere peşkeş çeken egemen devletler bölgenin kadim milletlerinden olan Kürd halkını tüm insani ve siyasi haklarından mahrum bırakırken, Aslında Kürdistan topraklarını paylaştırmış olduğu Arap, Acem ve Türk milletinin de başını belaya sokarak adeta kendilerine mahkum etmiş oldular.
O dönemin dünyaya egemen güçleri böylesine adaletsiz ve haksız uygulamayla hem bölgede yaşayan halkları birbirine düşman ettiler hem bölgede yaşayan halkların gelişmesini engellediler hem de bu haksız ve sinsi planlarıyla bölge halklarına ait olan tüm yeraltı ve yerüstü zenginlikleri talan ederek buralardan elde ettikleri artı değer ile kendilerini bölge devletlerinin ve halklarının vazgeçilemez efendisi durumuna taşımış oldular.
Ancak dünya ve bölge egemenlerinin tüm entrika, zorbalık ve derin siyasetlerine rağmen dünya giderek değişti yüzyılların acıları içerisinde çelikleşen mazlum Kürd halkı da birtakım yurtsever aydınları, siyasetçileri ve kahraman savaşçıları vasıtasıyla uyanışı, direnişi, örgütlenmeyi ve daha birçok güzellikleri öğrenerek kendilerine yapılan tüm zorbalık, zulüm ve haksızlıkların hesabını sormak üzere sesini yükselterek bulabildiği tüm uygun araçları kullanarak kendi özgürlük mücadelesini başta dost dağları olmak üzere tüm alanlarda haykırmaya başladı.
Peki Kürdler ne istiyorlardı? Tek istekleri vardı o da kendilerine ait toprakları özgürleştirmek ve dünya milletleri arasında onurlu bir yaşama sahip olmaktı.
Yukarıda özet olarak tarifini yapmaya çalıştığım uyanış, örgütlenme, direniş ve her türden işgal, zorbalık ve haksızlığa isyan, hesap sorma ve kendi halkını, ülkesini özgürleştirme süreçlerinin gerçek sahibi ve bunun tüm bedellerini ödemeyi göze alanları gerçek sahibi fedakar Kürd halkı ve onun kahraman evlatlarıdır. Bunun karşılığında ise sömürgeci devlet pozisyonunda ki Türkiye, Irak, İran ve Suriye devletleri hiçbir zaman gerçek anlamda kendi iradelerini kullanabilen modern ve demokratik devletler olamamışlardır.
Bahsi geçen bu devletlerin Kürdistan topraklarını işgal altında tutma uğruna kendi yurttaşlarına da ne ekonomik rahatlık ne insanca bir huzur ne de demokratik bir yaşamı verebildiler çünkü Kürdlerin özgürlük taleplerini bastırma uğruna kendi ekonomilerinin önemli bir kısmını egemen ülkelerden aldıkları silahlara harcadılar aynı zamanda her türden sivil ve demokratik alanı kapatarak militarist ve işgalci ordularına mahkum kaldılar. Her kısmi demokratik açılım yine mahkumu oldukları ordu mensuplarının darbeleriyle engellenerek bu ülkelerin yurttaşlarına özgür ve demokratik bir yaşamı layık görmediler.
Ancak içinde yaşadığımız süreç okun yaydan çıktığı ve artık mızrağın çuvala sığmadığı bir dönemdir. Çünkü uyanan Kürd halkı hayatın tüm alanlarında özgürlük taleplerini yükseltmekte ve insanca yaşam için hiçbir fedakarlıktan çekinmemektedir. Elbette ki Kürd halkı kendi haklı mücadelesini geldiğimiz bu aşamada birtakım güçlerle doğru temelde kuracağı ittifak ve işbirliklerine muhtaç olduğunu bilmektedir. Ancak bizler tarafından unutulmaması ve bilince çıkarılması gereken en önemli mesele Kürdlerin kendi aralarında ki birliklerini oluşturmaları oldukça acil ve belirleyici bir özellik taşımaktadır.
Geldiğimiz bu aşamada Güney Kürdistan birtakım eksiklerine rağmen Kürdler açısından model sayılabilecek özellikler taşımaktadır. Gerek Sayın Mesud Barzani’nin askeri ve diplomasi alanında ki performansı gerekse Kürdistan peşmerge güçleri ve savaşçılarının destansı kahramanlıkları ve gerekse bir takım çatlak seslere rağmen güneyde yaşayan halkımızın kendisini her türlü provokasyona kapalı tutması ve milli duruşundan taviz vermemesi diğer tüm parçalarda ki Kürdler açısından örnek alınacak tutum ve davranışlardır.
Mevcut konjonktürün ve Kürdlerin uzun yıllara dayanan mücadelesinin ayrıca da dünyaya hakim güçlerin Kürdlerin mücadelesine yaklaşımları yüzyıllarca hayalimizde yaşattığımız ve uğruna on binlerce evladımızı şehit verdiğimiz Kürdistanı altın tepsi içerisinde bize sunmaktadır. Umuyor ve temenni ediyorum ki tüm Kürdistani güçler bu tarihi fırsatın bilincinde olarak parti, grup ve şahsi hesaplarını bir tarafa atıp bu önemli ve anlamlı süreci kendi halkının lehine kullanırlar.
Gün birlik günüdür. Halkımız tüm siyasilerden birlikte davranmalarını istemektedir. Her şeye rağmen tek çatı altında birlik olamıyorsak dahi kendi özgünlüklerimizle ve kendi örgütlülüğümüzle Kürdlerin düşmanlarına karşı ve yine Kürd halkını özgürleştirme adına bütün imkan ve kabiliyetlerimizi seferber ederek siyasi işbirliği ve güç birliği temelinde birlikte davranabilmenin koşullarını zorlamalıyız. Aksi durum gözlerimizin önünde cereyan etmektedir. İşte en son örneği Rusya Federasyonunun öncülüğünde Kürdistan işgalcisi İran, Türkiye ve Suriye’nin kendi ülke menfaatleri için nasıl bir araya geldiklerini bize apaçık göstermektedir. Bu konsensüs asla Kürdlerin lehine olmayacak bir sürecin ön habercisidir.
Bu duygu ve düşünceler ile tekrar tekrar birlik, birlik ve kardeşlik demekten başka bir söz bulamıyorum umarım herkes kendini gözden geçirerek sürecin hassasiyetine göre milli bir şuur, ruh ve fedakarlıkla mevcut süreci karşılar.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
29.12.2016 / WAN
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.