Bilindiği üzere sömürgeciler işgal ettikleri topraklarda kalıcı olabilmek için özellikle köleleştirmek istedikleri milletin değerlerini yozlaştırmak ve ilerleyen süreçler içerisinde o milleti ya da toplumu kendisine yabancılaştırmaktır. Bu anlamda belli bir program çerçevesinde o milletin dilini, kültürünü, inançlarını ve geleneksel değerlerini yıpratmak üzere oldukça sinsi çalışmalar yapmaktadırlar.
Dolayısıyla sömürgeciler zorla işgal ettikleri topraklarda yaşayan insanların kendilerine ait dilini kullanmasına büyük engeller çıkarırken yine o milletin kendi kültüründen uzaklaşması ve giderek kendi değerlerine ve inançlarına yabancılaşması için büyük gayretler sarf ederler. Esasen dünyanın birçok yerinde görüldüğü üzere işgalcilerin militarist ve zorba yöntemleri belli bir dönem etkili olsa bile köklü bir millete uygulanan askeri ve zorbaca yöntemler zulme karşı haksızlığa uğramış milletlerde önemli reaksiyon ve direnişlerin de gelişmesine sebep olduğu görülmektedir.
Demek oluyor ki sömürgeleştirilmiş bir milleti köleliğe götüren süreçlerde askeri ve zorba uygulamalardan daha çok etkili olan o millete ait dil, kültür ve inançları üzerine uygulanan sinsi ve asimilasyoncu yöntemlerin uygulanmasıyla mümkün olmaktadır. Bu genel değerlendirmelerden sonra sömürgeleştirilmiş toprakların gerçek sahiplerinin de kendi kimliğini sahiplenerek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde esas alması gereken mücadele biçimi kendi dilini, kültürünü, inançlarını ve o millete ait değerlerini militanca sahiplenip özgürlük mücadelesini bu temelde örgütlemeleri gerekmektedir.
Elbette ki böylesi bir mücadeleyi başlatmak ve giderek daha ileriye taşımak için sağlam, cesur ve oldukça birikimli bir lidere ve onunla birlikte hareket edecek yetkin namuslu kadrolara ihtiyaç vardır. Lider ve onunla beraber hareketi yönetecek kadrolarda da aranması gereken en önemli özellikler cesur, dürüst, bilgili ve ayrıca coğrafyasına ve milletine aşkla bağlı olmalarıdır. Böylesi bir ağır ve çetin mücadeleyi kendi çekirdek ailesine ve milletine bağlı olmayan ve yaşamın bütün alanlarında çevresine güven vermeyen cesareti, çalışkanlığı ve fedakârlığı göze alamayan hiçbir lider adayı ve ona bağlı kadroların mazlum ve mağdur bir millete öncülük yapamayacağı ve bütün bunlardan dolayı ait olduğu toplumun da kendisine teveccüh göstererek itibar etmeyeceği kesinlikle bilinmelidir.
Lider ve öncü kadrolar kendilerine ait ütopya ve fantezileriyle toplumu etkileme ve onlara güven verme şansına hiçbir koşulda sahip olamayacaklardır. Dolayısıyla şiir yazmakla, resim çizmekle ya da fantastik anıları kaleme almakla herhangi bir mücadelede lider veya öncü kadro olmak mümkün değildir. Lider ve öncü kadrolar dünyadaki gelişmeleri an be an takip edemeyip halkın ve olayların gerisinde kalanların ve her geçen gün savundukları millete yeni ve doğru perspektifler sunarak mücadeleyi geliştiremeyenlerin kendilerine ait geçmiş hikayelerini anlatarak bırakın sahip oldukları örgütleri ve kitleyi büyüterek geliştirmelerini tam aksine eldeki mevcutları da korumaları asla mümkün değildir.
Dolayısıyla içinde yaşadığımız bu yakıcı süreçlerde kendi halkının özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde kapağı herhangi bir sömürgeci devletin başkentine atarak gerçek rengini, ilkelerini, niyetini, safını ve düşüncelerini ortaya koyarak Kürdistan’ın mezralarında, köylerinde, kasabalarında velhasıl Kürd halkının yaşadığı her karış toprakta anlatıp ortaya koyamayanların bu mazlum Kürd halkı adına bırakın liderlik yapabilmeleri üç beş kişiden oluşan kendi ailelerini bir arada tutarak uygun bir biçimde yönetmeleri dahi mümkün değildir.
Lider geçinen birilerinin ben falan zaman şunu söylemiştim filan zaman şu şiiri yazmıştım sözleri ve hatta söylemleri ile dört ceberut devletin sömürgesi ve ırkçı şoven Arap, Acem ve Türklerin kölesi durumuna düşürülmüş mazlum Kürd halkının yaralarına merhem olmayacaktır. Ve yine Avrupa başkentlerinin ya da sömürgecilerin merkezlerinde kendi komformist yaşamlarıyla bu ağır ve onurlu mücadeleyi götürebilmeleri mümkün değildir. Bu konuda illede birileri örnek gösterilmesi gerekiyorsa ya da kendileri örnek arıyorlarsa Barzaniler, Qazi Muhammedler, Berzenciler ve Xeyh Saidleri örnek almaları yeterlidir. Ey lider geçinenler eğer müritlerinize örnek arıyorsanız bizce yukarıda bahsi geçen Kürd büyüklerini onlara örnek gösterebilirsiniz. Kırk yıl boyunca örnek alıp müritlerinize örnek olarak sunduğunuz Marx’ı, Engels’i, Lenin’i, Stalin’i örnek göstermeyin. Çünkü sizin bu vazgeçemediğiniz Sosyalist ve Komünist liderler mazlum Kürd milletinin yabancısı oldukları gibi bu millet adına bir satır yazdıkları ve bir kelime sarf ettikleri yoktur.
Ayrıca bahsi geçen ve her vesileyle hayranlığınızı ifade ettiğiniz bu lider ve ideologların geçmişte Kürdlere oynadığı oyunları ve yaptıkları kötülükleri tarih yazmaktadır. Ve siz sözde liderler bunların bir kısmına ilerlemiş yaşınızla zaten şahitsiniz. Biz Kürd milliyetçileri diplomasiye evet diyoruz, Uluslararası ilişkilere de evet diyoruz. Ancak bütün bunların hepsi Kürd halkının kendi kimliği, kendi değerleri ve kendi milliyetini sahiplenmesi koşuluyla ve kendi öz gücünün yaratılması, kendi değerleri ve kendi milliyetini sahiplenmesi koşuluyla ancak mümkün olacaktır. Dolayısıyla her millet kendi milliyetini sahiplenip savunduğu ölçüde mücadelesini geliştirme şansına sahiptir. Bunun dışında halkımıza yabancı olan ideoloji ve bir takım merkezlerin işine yarayacak safsatalarla Kürd halkının enerjisini boşaltmanın bizim açımızdan anlamı Kürd halkına yapılabilecek en büyük kötülük olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.