Evvela AB'nin,Türkiye’yi Suriye, Rojava’da işgalci bir güç olarak açıklamasıyla baslayalım. Avrupa Birliği,“Türk askerleri ve Türkiye’yle bağlantılı silahlı güçlerin kontrolündeki bölgelerde insan hakları durumunun endişe kaynağı olmayı sürdürdüğü” ve “İşgalci bir güç olarak Türkiye’nin insan hakları meselesinin üzerine eğilmeyi önemsemesi gerektiğini” ifade etti. Akabinde ''Beyaz Saray'ın internet sitesinde Biden, Suriye ile ilgili acil durumun 14 Ekim 2021'den sonra da devam etmesine'' karar verdiğini açıkladı. Devamla "Suriye'deki durum, özellikle de Türkiye hükümetinin Suriye'nin kuzeydoğusuna askeri taarruz düzenleme yönündeki eylemleri, IŞİD'i yenilgiye uğratma çabasına zarar veriyor, sivilleri tehlikeye atıyor ve bunun ötesinde bölgede barış, güvenlik ve istikrarı zedeleme tehdidi barındırıyor. ABD'nin ulusal güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık olağanüstü bir tehdit oluşturmayı sürdürüyor" açıklamasında bulunmuştu.
Bilndiği gibi Putin, ile Erdoğan’ın Soçi görüşmesi Türk işgalci ordusunun İdlib'ın stratejik noktalarında çekilme zamanın geldiği üzerinde gerçekleşti. Zaten Soçi zirvesinde İdlib'den çıkış öteden beri Ankara'nin ödevi durumundaydı. O görüşmeden sonra Suriye dışişleri Bakanı ve Kürd Komutan General Mazlum Abdi, Türkiye Suriye'de işgalcidir ve bu işgal daha fazla devam edemez açıklamasında bulundular. Putin, Soçi görüşmesinde Erdoğan’a çekilme karşılığında Rojava özerk bölgesine, Tel rıfat’a saldırı vizesini verip vermediği Erdoğan’ın Rojava Özerk Bölgesine ilişkin tehdidinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğiyle anlaşılacak. Biliyoruz ki, Ankara, Rusya veya ABD’nin olurunu almadan Suriye ve Güneybatı Kürdistan Özerk Bölgelerine işgal girişiminde bulunamaz. Hata bir tek uçak bile kaldıramaz.
O nedenle Türkler yeniden Rojava Kürdlerine saldırırsa bu ancak Rusya'nın çıkarları ve izniyle gelişir.
Putin, Türk askerlerin İdlib'in stratejik noktalarından çekilme karşılığında Tel Rıfat gibi Kürd bölgelerine saldırı vizesi vermiş olabilir. Moskova, Ankara'yı bir maşa gibi iki cephede kullanarak rejim nezdinde kazanırken Türk Kürd savaşın dahada gelişerek her iki tarafıda zayıflatıp bir sonraki planın malzemesi yapabilir. Nihayet böyle bir savaşı Erdoğan'da istiyor. Denetimindeki paramiliter ÖSO ve diğer çeteleri Kürdlerle savaştırarak yükünü hefifletmek ve sürekli gündemi gergin tutarak muhalefeti etkisiz hale getirip uyduruk bir seçimle yeniden iktidara oturmak içinde olsa ister. Ancak böyle bir tezgah ABD'ye rağmen kurulmuşsa ve ABD'nin çıkarına değilse kazanma şansı yok.
Malesev Türkler, Kürd ulusal sorunun çözümüne ilişkin karnından konuşmaya devam ediyor, empati yapmıyor. Kürd paranoyasıyla yatıp kalkıyorlar. O nedenle Kürdlere karşı kullanılarak katliam yapmayı başarı olarak propaganda ediyorlar. Biliyoruz ki, günümüze kadar hangi devlet Türkiye üzerinden bir şey elde etmek istediyse Kürd sorunuyla hizaya sokarak gerçekleştirdi. Ne yazıktır ki, Türk çoğunluğu Kürd meselesinde kör ve sövendir, değişmiyorlar. Öyle ki, okumuş cahilleri okumamış cahillerinden çok daha tehlikeli durumundalar. Türklerin halen yüzyıl sonra güçlendirilmiş parlamenter sistemi konuşmaları, demokrasi mi, otokrasi mi? Tartışmaları 'yeniyi' eski üzerinden inşa denemesi oluyor.
Türkler yönetemeyecek duruma gelmelerine rağmen Kürdlerin statü kazanacağı, devletleşeceğı korkusuyla değişime karşı direnmeleri korkunç bir ırkçılıktır. Aslında Küresel güçler, Ankara ve Tahran rejimlerinin Orta Doğuyu Süni, Şii geriliminde tutma Kürd bağımsızlığını engelleme ve teokratik rejimler olarak yayılma hegomanyalarını çıkarlarına uygun kullanacak mı? Engelleyecek mi? ikilemi Suriye ve Rojava pazarlıklarının alacağı sonuçla görülecek. Rus basınına göre Putin, Türk askeri işgali daha fazla devam edemeyeceğini ve garanti vizesini vermiyeceğini Erdoğan'a söylemiş. Rusya'nın İdlib çevresindeki belli Türk askeri noktalarını havada bombalamasına atıfta bulunan Erdoğan, ‘’Artık tahammülümüz kalmadı. Gerekli adımları atacağız.”söyleminden sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Ateşkes hatlarının muhafaza edilmesi ve sınır ötesi saldırılara son verilmesinin önemini vurgulaması. Ankara'ya uyarı olarak okundu.
Erdoğan, artık dayanamıyoruz' söylemi geri sayım ittirafıdır. Rusya ve ABD izin vermezse Türk ordusu yeni bir işgal harekâtı yapamaz, hata işgal ettiği topraklarda bile tutunamaz.
Aslında Türkiye şu sıralar Suriye ve Rojava'da çıkarılacak mı? bırakılacak mı ? ikilemin ağır paradoksunu yaşıyor. Dikkat edilirse Türkiye cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ziyaretinde yaşadığı şoku Putin ile gidermeye çalışma hevesi Suriye dosyasının önüne getirilmesiyle şaşkın ördeğı oynadı. Ankara, şu sıralar ABD ile Rusya arasında gel gitlere oynuyor. Erdoğan, Putin ile Soçi görüşmesi Suriye’de çekilme takvimini alarak döndü. Dolayısıya Suriye ve Rojava çıkmazından geri sayım paniği başlamış görünüyor. Türk basını ABD’de eli boş dönen Erdoğan’ın Putin teselisini önemli bir zirve olarak açıklamıştı. Oysa bu tek taraflı görüşme çaresizliği, Suriye’den çıkış takvimi oldu. Çünkü İdlib’i yoğun hava saldırılarıyla bombalayan Ruslar, Erdoğan’ın Putin’den rica, minetle üç gün önceden bu bombalamanın durdurulmasıyla görüşme gerçekleşti.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin açıklamasına göre,Türk ordusunun kontrolü altında bulunan ''muhalefet'' bölgesi, Heyet Tahrir eş Şam’a (HTŞ karargâhın bulunduğu M-4 otoyolunun üstündeki Basenkul civarındaki noktanin Rus uçaklarınca bombalanması sonucu 7 ölü ve çok sayıda yaralı olduğu belirtilmişti. Ayrıca Türk ordusunun işgali altında bulunan Fırat Kalkanı bölgesindeki Mare kasabasındaki hedef noktalarda Rus hava küvvetlerince vurulmuştu. Türk askerlerinde yaralandığı söz konusu bombardımandan sonra Türk ordusu ve paramiliter askerleri ''Suriye Milli Ordusu'' (OSO) çeteleriyle birlikte Kürd direniş küvvetleri olan YPG-DSG’nin, Tel Rıfat’taki hedeflerini bombalamıştı. Fırat’ın batısında yaşanan bu denge savaşı, Türkiyenin işgali altındaki ‘Barış Pınarı’’ olarak adlandırılan Fırat’ın doğu bölgesinin sınırlarındaki koridorda ise Rus ve Türk askerlerin ortak devriye paradokso yaşanıyor.
Rusya, 22 Ekim 2019 tarihinde Soçi anlaşmasıyla Türkiye’yi kontrolüne alarak ABD’ye karşı kullanıyor. Rusya, Fırat’ın batısında Türkiye ve Suriye kozuyla ABD'nin elini zayıflatıyor. Fırat’ın doğusunda ise Kürdleri Türk saldırısı baskısına alarak Esad rejimine razı etme politikası yapıyor. Her halukârda Türkiye gidici, kazanan ve kalıcı olan Kürdler ve Suriye halkları olacak.Türkiye, Fırat’ın batısı ve doğusunda SMO ve HTŞ üzerinde izlediği tek ideoloji ve ikili politikayla Suriye'yi ikiye bölmüş. Rejim ve Kürd cephesiyle birlikte Suriye dört parçaya fiilen bölünmüş. Bu fiili parçalanmışlık etnik olarak Arap ve Kürdlerin Federasyonuyla olmazsa, ayrışmasıyla sonuçlanacak. Ancak diğer ''muhalif''ler ve rejim yanlıların iradesiz iktidar kavgaları tamamıyla Rusya, İran ve Türkiye'nin çıkarlarına göre şekilleniyor. İdlib'i uluslararası islamcı gruplarla yöneten Ankara rejimi, işgal ettiği bütün alanları yabancı cihatçıların toplama merkezi haline getirmiş.
Türkiye eskide olduğu gibi ABD, Rusya ve AB devletlerini Kürdlere saldrtamazsada pazarlayacak çok şeyi olmadığı anlamına gelmez. Kemalist cumhuriyet, Baas cumhuriyet rejimleri misali yeniliğe direnen kriminel bir aygıt halini almış olmasına rağmen henüz gözden çıkarılmamış gibi görünüyor. Ancak bu sorunlu haliylede yönetilemiyor. Anti demokratik çağ dışı politikalar herkes için istikrarsızlık, savaş ve yeni göç dalgalarına neden oluyor. Ortadoğu’da demokrasi, istikrar ve barış bağımsız Kürdistan ile gelişecek. Doğal olarak savaş ve gerginlikten beslenenler, Kürdlerin özgürlüğüne karşı duranlar ya değişecekler yada değiştirilecekler. Türkiye cumhuriyet sistemi eskimiş, yıkılması veya değişmesi zorunlu sorunların ana kaynağı haline gelmiş.
21.yüzyılda Halen Osmanli zihniyeti ile Kemalist zihniyetin etnik ve inançsal ve toplumsal sorunların çözümünde birbirine alternatifmiş gibi yarıştırılması insan aklıyla alay etmek oluyor. Türkler her seçim arifesinde çözümsüz devlet politikasını farklı partiler üzerinden defalarca denemesi ve aynı argümantlarla Kürdlere dayatıp farklı sonuç beklemesi devlet yöneticileri dışında herkes için ağır bir yıkım oldu. O nedenle Kürdistan topraklarında işgalci olarak tutunan Türkiye ve İran egemen ulusların işgal ettikleri Kürd topraklarından çekilmeleri veya Federasyonu kabullenmeleri mutlaka yaşanacaktır. Sonuç olarak Dünya Çatışma Çözüm ve Öngörme Merkezi Başkan Yardımcısı Aleksandr Kuznetsov, “Rusya, Güney Batı Kürdistan (Rojava) ’da Kürtlere otonomi verilmesini,'' Rojava Kürd Bölgesindeki otonomi hakkının anayasada garanti altına alınmasını istediğini açıklaması önemlidir. Ayrıca Moskova ve Washington arasında Suriye’deki Kürt meselesi konusunda ortak bir fikirin oluşması Türk işgalini imkânsız hale getirir.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.