Rusya'nın Kürd Paradoksu ve Yeni Arayışlar
Bölgenin değişime gebe dinamiklerini Ankara ve Tahran’ın Kürd karşıtı politikaları üzerinde okuyan Moskova, oyun kuruculuktan oyun dışı kalmışlığını yeni müttefik arayışı ile giderme çabasına girmiş.

Rusya, Suriye ile yarım asrı aşan siyasi, askerî ve ekonomik ilişkileri sayesinde Akdeniz ve Orta Doğu’da uzun süre caydırıcı ve oyun kurucu bir aktör olmayı başardı. Ancak Moskova, Şam yönetiminin Beşar Esad’dan Ahmet Şara’ya geçiş sürecine sessiz kalması, Ankara, Tahran ilişkisini Rojava ve uluslararası koalisyon güçlerin müttefiklik ilişkisi üzerinden bina etmesi, bölgedeki nüfuzunu etkisiz hale getiren bir kırılma oldu.
Moskova, müttefiklik ilişkilerindeki tek taraflı çıkar ve kullanım paradoksu kendisini giderek yalnızlaştıracak gibi görünüyor. Astana süreciyle Ankara ve Tahran’a alan açan Moskova, bu süreçte kendisine kurulan jeopolitik tuzakları geç fark etti. Putin’in Suriye’de Esad, Erdoğan ve cihatçı bileşenlerini aynı masada buluşturma girişimi başarısız oldu. Şimdi Moskova, eski stratejik ağırlığını yeniden kazanma amacıyla Şam ve İsrail üzerinden Güney Suriye’de yeni bir güç mimarisi kurmaya çalışıyor.
Putin–Netanyahu Görüşmesi ve Yeni Dengeler
15 Ekim’de Ahmet Şara’nın Kremlin’de ağırlanması ve bunu izleyen Netanyahu görüşmesi, Rusya’nın bölgedeki yeni jeopolitik dengelere müdahil olma arayışının göstergesi oluyor. Moskova bu görüşmede İran’ın zayıflayan etkisiyle oluşan bölgesel boşluğun Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan tarafından bir Sünni kuşak–Neo-Osmanlı hilali şeklinde doldurulma ihtimaline karşı İsrail güçleri ile Suriye geçiş hükümeti güçleri arasında bir tampon hat oluşturma teklifini yaptı.
Moskova’nın Kürd Çelişkisi
Rusya Dışişleri Sözcüsü Zaharova’nın, Rusya vatandaşı Kürdlerin kültür, edebiyat ve askeri yapıya katkılarını övmesine karşın, 65 milyonu aşan Kürd halkının devletleşme hakkını savunmaktan kaçınması, Moskova’nın temel çelişkisini ortaya koyuyor. Rusya, Kürdlerle daha siyasi, stratejik ve ticari ilişkiler geliştirmeyi arzuluyorsa Kürdistan politikasını gözden geçirmeli, Kürdlerin meşru ulusal haklarını tanımalıdır.
Bölgenin değişime gebe dinamiklerini Ankara ve Tahran’ın Kürd karşıtı politikaları üzerinde okuyan Moskova, oyun kuruculuktan oyun dışı kalmışlığını yeni müttefik arayışı ile giderme çabasına girmiş.
Kürdlerin Kafkasya ve Rusya coğrafyasına tarihsel katkıları, kültürel bağları ve mevcut demografik yoğunluğu düşünüldüğünde, Rusya’nın Kürdlerin kendi kaderini tayin hakkını-devletleşme isteğini desteklemesi kendi çıkarına da hizmet eder. Putin böyle bir tutum alsaydı, bugün Suriye’de cihatçı grupların devletleşmesi mümkün olmayacaktı. Suriye’yi Kürdler yönetecekti. Rusya'nın doğru bir Kürd siyaseti olsaydı, haklı ulusal taleplerine arka çıksaydı yenilmez olacaktı. Kürdlerin sempati, güveni ve işbirliğini kazanacaktı.
Moskova’nın Tarihsel Zikzakları: Parçayı bütüne feda” politikası Rusya'nın sistematik çizgisi oldu. Moskova’nın, değişime direnen çürümüş, diktatör rejimlerle işbirliği ve müttefik harcayan politikasıyla mirasını tüketiyor. Sovyetler Birliği döneminde (1971) yerleştiği Suriye’de etkisiz hale geliyor. Rusya Federasyonu Başkanı, Vladimir Putin, stratejik kaybın bir kısmını telafi etmek için Ahmet Şara ile görüşerek Tartus’taki askeri donanma üssü ve Lazkiye yakınındaki Hmeymim hava üslerinin ömrünü uzatmak ve Kuzey Afrika lojistiğinde kullanılmak için pazarlık yapıyor.
Moskova, geçici Şam hükümetiyle kurduğu ilişkiyi, Federasyon ile sonuçlanacağı kesin olan Rojava Özerk Yönetimi ile kurmaktan gecikmesi Kürd politikasındaki çifte standart çizginin henüz devam ettiğini gösteriyor. Rusya’nın çıkar temelli zikzakları Kürd ulusal mücadelesinden hep güçlüden yana oldu. 1946 Mahabad Kürd Cumhuriyeti'nde benzer politikayı uyguladı. Türk işgalini Suriye ve Rojava’ya taşıdı. Esad’ı Kürd taleplerine ikna etme imkânlarına sahip olmasına rağmen aynı mantıkla Ankara aracılığıyla HTŞ ye pazarladı. Sonuçta kendi de kaybetti.
Moskova, özellikle müttefiklik ilişkisi bazında güvenilmez politikası sebebiyle birçok kesim nezdinde sorgulanarak mercek altına alınıyor. Tabi konu Rus politikası olduğu için İngiltere emperyalizminin özellikle Kürdlere verdiği zarar ve saman altında su yürütme politikasını sahada ABD üzerinden görünür kılmasını Rus politikasından daha az tehlikeli olduğu anlamı çıkarılmamalı.
İşgal mevzusunda konuyu dağıtmadan bir paragrafla özetlemek gerekirse; iç dış dinamiklerin örtüşmesinde bütün mesele o zeminin oluşturulmasıdır. Ortadoğu gerici, kolonyalist rejimler ve artçıları olan ezen ulus milliyetçileri, sosyal şovenler o zemini oluşturan unsurlardır. Çünkü sorunlara vakıf iradeleri yok. Ulusal-toplumsal sorunlar üzerinde sörf yapmaları ezilen ulus ve inançlar için dış müdahaleyi istenir ve kaçınılmaz hale getiriyor. Tabi bu durum söz konusu güçler için siyasi, ekonomik ve jeopolitik rekabetleri öncelediği için beraberinde ciddi tehlikelerde taşır.
Rusya, ABD-Kürd İttifakını Yanlış Okudu
Rusya, ABD’nin Suriye’de bölgesel çıkarlarına uymayan kalıcı bir düzen kurma çabasını Kürd devleti ihtimali üzerinden okudu ve stratejisini bütünüyle ABD–Kürd ittifakına karşı konumlandırdı. Moskova, Türkiye’ye S-400 hava savunma sistemi gibi bir çok ihale karşılığında Ankara’nın anti Kürd politikasına ortak oldu. Putin'in bildiği ve nereye kadar giderse kârdır hesabı ile baktığı, Erdoğan'ın ise hesaplamadığı ve Kürd karşıtlığından başka bir getirisi olmayan o ortaklık ABD-Ankara'nın yıllar süren F-35 krizini tetikleyerek Kürd-ABD ittifakına yaradı.
Rusya Suriye’yi kaybetti. Ankara ise Putin, Esad üzerinden statüsünü yıkamadığı Rojava'yı, cihatçılar üzerinden deneyerek kaybetti. Şimdide Kuzey Kürdistan ulusal taleplerini “kardeşlik” manipülasyonu ile Öcalan üzerinden minimize etme manevrasına yönelmiş. Bu durum ya kabul, ya da kopuşa gidecek. Günün sonunda Kürdlerle ulusal hak eşitliğinde ortak olmaya razı olmayan Türkiye, Amerika, İsrail, Batı ve Kürdlerin ortaklığını sindirmezse de razı olacak.
Anlaşılan o ki, Washington’ın Şam’daki Mezze Askerî Havalimanı’nı kalıcı üsse dönüştürme hazırlığı ve DSG Özel Kuvvetleri’nin burada görev alacağı iddiaları, dengeleri daha da değiştirecek gibi görünüyor. Dolayısıyla bu koşullar altında Rusya-İsrail görüşmesinden Suriye’de askeri varlık bulundurma planı, ABD’nin bilgisi dahilinde değilse pratik olarak mümkün görünmüyor. Nihayet Moskova, bölgede varlığını sürdürme stratejisini İran-Türkiye çıkarlarına bindirerek, Amerika–Kürd yakınlaşması üzerinden kurması saha manevrasını ciddi biçimde daraltmış, üslerini eskisi gibi kullanılamayacak duruma gelmiş.
Putin’in, Tahran Hamlesi ve Bölgesel çıkışı. Putin, Türkiye–Şam yakınlaşmasından duyduğu rahatsızlık nedeniyle Ahmet Şara ile Moskova görüşmesinin hemen ardından özel temsilcisi Lavrentiev Tahran’a gönderdi. Bu hamle, hem Türkiye’nin Suriye üzerindeki nüfuzunu dengelemeyi hem de İran’ı yeniden sürece dahil etmeyi amaçlıyor. Putin’e göre İran liderliğindeki “Şii Hilali” çökmüş durumda. Bu boşluğu Türkiye ve Katar’ın “neo-Osmanlı – Müslüman Kardeşler ekseni” ile doldurma ihtimali ise bölgede yeni bir rekabet hattı yaratıyor. Bu bağlamda Putin–Netanyahu görüşmesi iki olasılık taşıyor:
a-ABD’nin bilgisi ve onayıyla İran ile görüşme ekseninde yeni bir koordinasyon. b-ABD’ye rağmen adım atılması hâlinde Rusya’nın Suriye’deki varlığının zayıflaması oluyor. Sonuçta Rusya-ABD ilişkisi belli konularda zımni bir anlaşma ile yürüyor. O nedenle bölge politikası önümüzdeki dönemde nasıl bir biçim alacağı Ukrayna Savaşı’nın alacağı boyut ile görülecek.
Rusya İçin Daralan Jeopolitik Alan. Rusya’nın İsrail ve ABD’nin belirleyici olduğu yeni Orta Doğu düzeninde yeniden caydırıcı bir güç olma ihtimali orta vadede zayıf görünüyor. Ukrayna savaşının uzaması, ekonomik sıkıntılar ve uluslararası izolasyon, siyasi baskılar, bölgesel müttefik kayıpları Moskova’nın etkisini azaltmaktadır.
Kürdlerin bölgedeki yapısal rolünü görmezden gelen Rusya, bu tavrını sürdürdükçe Orta Doğu’da kaybettiği konumu yeniden kazanmakta zorlanacak. Bugün gelinen noktada Moskova’nın izlediği politika, hem güven bunalımını derinleştirmekte hem de Rusya’yı giderek daralan bir nüfuz alanına hapsetmektedir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 09:06:41



























































































































































































