Sömürgeci Türk -Ulus Devleti tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor. Göreceli olarak gösterilmeye çalışılan ihtişam aslında çöküşün başlangıcıdır. Ekonomik göstergeler büyük bir krizin gelmek üzere olduğunu gösteriyor. TL para birimleri karşısında hızla büyük değer kaybediyor ve alarm sinyalleri veriyor. Ermeni Soykırımının 100. yıl dönümü nedeniyle de Politik olarak dünyadan tecrit olmaya başladılar. Katolik dünyasının ruhani lideri Papa ve sözcüsü Vatikan’ın başlattığı Ermeni Soykırımını tanıma çıkışının ardından başlayan, İtalya, Avusturya, Almanya Cumhurbaşkanı, Rusya Başkanı Putin’in Ermeni Jenosidini Soykırım olarak ifade etmeleri devamının geleceğinin işaretidir. Türkler akıllarınca tepkisel olarak Avusturya Büyükelçilerini geri çektiler. Bu gidişle Dünyanın hiçbir ülkesinde Büyükelçileri kalmayacak ama kimsenin onları takmadığını onla da çok iyi biliyor. İhalesini Rusya’ya verdikleri Nükleer Santralin yapımını iptal edecekler mi acaba merak ediyorum, ama Putin’in soykırım çıkışı bu ihalenin çoktandır rafa kaldırıldığının belirtisidir aslında.
08 Haziran Türkiye için Kıyamet günü olacak gibi. Etme bulma dünyası. Mazlumun ahi çıkar aheste aheste..! Ermeni Soykırımının üzerinden 100 yıl geçti hala barbarizmden zerre kadar geri adim atmış değil Türk devleti. Hani şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan IŞİD Kobanê’ye dayandığında Antep’ten nasıl sesleniyordu: “Düştüüü, düşecek!“ diyordu da hevesi Başkan Barzani’nin politik ve diplomatik cabaları sonucu ve Peşmerge’nin kahramanca yardımı sayesinde kursağında kalmıştı. İşte o sözleri bugün Bumerang gibi dönüp onu ve başı olduğu ceberut devleti vuruyor. Rezil devletin rezil başı Erdoğan Soykırımın 100. Yıldönümünde arlanmazca “Soykırımı onlar yaptı!” deme küstahlığını gösterebiliyor hala. Tıpkı geçenlerde ; “ne Kürd sorunu! Kürd sorunu diye bir şey yok!” dediği gibi.
Sömürgeci Türk Devletine uşaklıkta sinir tanımayan işbirlikçi Kürtler: PKK-KCK-HDP ise bu çöküşün altında kalacaklar. Onlar oy potansiyelleri 0.001 bile olmayan Türk solu denilen sosyal-faşist artıklarını Kürdlerin sırtına bindirip Parlamentoya taşıyamayacaklar. Yenilgiyi daha secim olmadan yaşamaya başladılar. HDP’nin Secim Beyannamesi denilen ihanet belgesi bunun en bariz örneğidir. Baştan sona Türk’e yalakalık olan bir ihanet belgesi. Bu hain tarikat örgüt 40 milyonluk Kürd Ulusunu egemen sömürgeci Türk, Irak, Iran, Suriye devletlerinin böl-parçala-yönet politikalarının gönüllü Taşeronluğunu yapmakla meşgul. Yüzölçümü bizim köyden daha küçük olan (7km2) Sırbistan ve Hirvatistan arasında kalan bir bölgede bu Kürd hainlerine nanik yaparcasına Liberland adında bir Devlet kurma ilanı yapılıp BM başvuru yapılırken, bu soysuzlar Kürde devlet olmayı haram kildilar, ilkellik ilan ettiler.
Rojava Kürdistanı kartondan kantonlara ayırıp IŞİD’e ve Türk özel kuvvetlerine peşkeş çektiler, haritadan silinen ve ugruna 1000 (Bin) den fazla şehit verilen Kobanê,nin Eşme köyünü Türklere peşkeş çekip Türk bayrağı diktirdiler Kobanê’yi resmen Türk topraklarına kattılar, yetmedi devletleşme aşamasında olan Başur’u ayni hain politikayla Êzidileri de kirli emellerine alet ederek parçalamaya, bölmeye çalışıyorlar.
Secim Beyannamesinde tek kelime Kürd Ulusu’nun ulusal haklarından bahsetmediler, ret ettiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin başına “demokratik” kelimesinin yerleştirilmesiyle her şeyin güllük gülistanlık olacağı illüzyonist hayalciliğiyle oy aldıkları Kürd kamuoyunu aldatmayı marifet sayıyorlar. Üstelik bunu 40 milyonluk “Kürd Ulusunun kaderini tayin hakkını” yok sayarak yapıyorlar. Ermeni Soykırımının 100. Yıldönümünde Ermeni Soykırımından tek kelime bahsetmeden sadece Ermenilerle iyi komşuluk ilişkilerinden bahsetmeleriyle bile devletin “modernite tetikçileri” olduklarını deklare ediyorlar. Ama Kıbrıs’ta azınlık olan devşirme Türklerin devlet hakkini korumayı, 22 devleti olan 1 milyon nüfuslu Güney Kürdistan’ın Enfal katilleri Filistinli Araplara “bağımsız devlet kurma hakkının tanınması için gerekli desteği vereceklerine” Secim Beyannamesinde yer veriyorlar.
Bu hainlere gidecek her oy Kürd’ün Soykırımına verilecek bir onaydır.
Mem Alan
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
