Türkiye’nin Cerablus’a girmesine, yayılarak bir Tampon bölge oluşturmasına verilen onaydır. Bati, PKK-PYD’nin ideolojik-tarikatçı- totaliter örgütlenmesini tıpkı IŞİD, El Nusra, El Kaide gibi dinsel- ideolojik örgütlenmeler gibi tehlikeli buluyor. Türkiye Güney Kürdistan’ın bağımsızlığını elbette ki istemiyor ama Irak’ın “toprak bütünlüğü” hikayesini de artık dillendiremiyor çünkü fiilen Irak’ın “toprak bütünlüğü” diye bir statü ortada yok.
Kürdistan topraklarının merkez olduğu sıcak savaş durumu Kürd siyasi partilerinin PEYA SIYASETI yüzünden tarihinin belki de en kritik ve belki de en kırılgan dönemini yaşıyor. Kuzey Kürdistan’ın statüsü PKK-KCK’nin kör, ideolojik, tarikatçı siyaseti yüzünden onlarca yıl sonra bile belini doğrultamayacak bir yenilgi içine girdiği için ayrı bir makale konusu olarak ele alınması gerekiyor. Bu nedenle kuzeyi atlıyorum. Hem Güney-bati Kürdistan (Rojava), hemde Güney Kürdistan’da (Başur) savaş sona yaklaşmış son hamleler yapılıyor. Savaşlar günümüzde artık yıllara yayılan değil, anlık atak hamlelerle belirleniyor. Hızlı ve ulusal stratejiler, ataklar yapmadığınız taktirde ayni hızla kaybeden oluyorsunuz. Kürdlerin hatalarını sonradan telafi etme şansı sıfırdır (O). Çünkü o hataları telafi edecek argümanlardan yoksundur yani devletsizdir, uluslararası bir kabulü yoktur. Bugün yanında olanlar kendileri de tehlike de oldukları içindir, yarın o tehlike bertaraf edildiğinde devletler hukuku ve alışverişi devreye girecek ve Kürdler yine yapayalnız kalacaklardır.
Güney Bati Kürdistan-Rojava’nın siyasi ve askeri gücünü elinde tutan PYD, PKK-KCK güdümünde yürüttüğü PEYA Siyaseti yüzünden tarihinde yakalamış olduğu “Kaderini tayin etme- devlet kurma” fırsatını artık kaçırmıştır. Daha önceki makalelerimde defalarca bu tehlikeye işaret ettim. Fransa Parlamentosu’nda dün “Ortadoğu\'da Baskı Rejimi, Terör ve Demokrasi” adı altında bir konferans düzenlendi. Fransa Senatosu Irak-Fransa Komisyonu Başkanı Bernard Cazeau, “Kürdistan Bölgesi için bağımsızlık konusunda ümit var ancak Rojava\'da (Suriye Kürdistanı) neler olacağını bilmiyoruz” diyerek durumu üstü kapalı olarak izah etti. Ayni şekilde İngiliz Gazeteci David Hearst de bir röportajında Türkiye’nin “Fırat kalkanı” adını verdiği harekatla Rojava bölgelerini birbirinden parçalayıp devlet kurma şansını ortadan kaldırmıştır diye teyit etti.
Zaten PYD de başından beri “devlet kurma” niyetlerinin olmadığını, defalarca Suriye’nin “toprak bütünlüğünü” savunduklarını deklare etmiş idi. Rojava’yı kantonlara bölme projesi bu toprak bütünlüğüne hizmet içindi. Türkiye’nin işi şansa bırakmayıp ısrarla Rojava’nın zaten parçalanmış olan demografik yapısını daha da dağıtacak olan “Tampon Bölge” kurma dayatması her ne kadar Emperyal hayallerini (2. Kıbrıs) gerçekleştirme amacı taşıyor olsa da, Rojava’yı birbirinden koparıp Kürd topraklarının birleşmesinin önüne geçmekti hesabı. Türkiye bunu IŞİD kartını çok iyi ve akıllıca kullanarak başarmış görünüyor. Türkiye’nin Veledi-Zina si olan IŞİD hem YPG, hemde uluslararası koalisyon güçlerinin ve Rusya-Iran-Suriye Rejim güçlerinin kıskacı yüzünden Rojava’da artık tutunamayacağını anlayınca Türkiye’nin direktifi ile sac-sakal keserek Cerablus’u Türkiye’ye devir-teslim etti. ÖSO şemsiyesi altına girip Tampon bölgeyi daha da genişletme harekâtına fiili olarak katılıyor.
Dün İsviçre’nin Lozan kentinde yapılan ve ABD, Rusya, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra İran ve Katar dışişleri bakanları ve Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’nın da katıldığı toplantıda alınan karar geregi El Nusra’nin da Halep ve çevresinden çıkarılması üzerinde anlaşılmış. Yakında El Nusra çeteleri de tıpkı IŞİD’in Cerablus ve çevresinde buhar olup uçması gibi bunlarda Halep ve çevresinden yok olup uzaklaşacaklar, ama ÖSO adli gurupta sayıca habire çoğalarak büyüyecek, paylaşım sonunda bati alandan elini eteğini çekincede ‘kuzey Suriye federasyonu üyesi’ kürdlerle baş başa kalacaklar. PYD farkındandır bilmiyorum ama, Suriye’de kaybeden ne IŞİD, ne Türkiye, ne de Esad rejimidir. Kaybeden sadece ve sadece PYD şahsında Güney Bati Kürdistan- Rojavalı Kürdler olacak. Çünkü Türkleri Eşme ruhuyla Rojava’ya Kobani ile Efrin arasına getirip yerleştiren, ÖSO kılığında Türk özel kuvvetlerine (Kontrgerilla) mensup yüzlerce gücü Kobanê üzerinden Rojava’ya sokan, ve bu nedenle Türkiye’nin Cerablus’a elini kolunu sallayarak girmesine vesile olan PKK-PYD’nin o kör, ilkel, taşeron politikası, PEYA siyaseti yüzündendir.
Türk Cumhurbaşkanı Erdogan’ın Cerablus ile başlayan ve derinlemesine- enlemesine göre büyüyerek devam eden işgal harekâtıyla ilgili niyetlerini dünkü konuşmasında ilan etti bile. En az 100 km eninde, 70 belkide 100km derinliğinde bir ‘Güvenli bölge’ oluşturulup Türkiye de mülteci olan Sunni Arapların oluşturduğu ve büyük çoğunluğu IŞİD, El Nusra çeteleriyle ilişkili olan 3 milyona yakın Arabi bu Tampon Bölgeye yerleştirip Güney-Bati Kürdistan-Rojava’nın demografik yapısını tamamen tahrip etmeyi hedeflemektedirler. 3 milyon kişi 100 km’lik bir alana yerleştirilemeyeceğine göre Efrin’in yarın öbür gün tamamen Araplaştırılacağını varsaymak yanlış olmaz. Koalisyon güçlerinin Tampon Bölge oluşturma konusunda Türkiye’ye vize verdiği anlaşılıyor. Fransa Senatosu Irak-Fransa Komisyonu Başkanı Bernard Cazeau’nun açıklamaları uluslararası koalisyon güçlerinin Rojava’da PKK etiketli bir federasyonun bile oluşmasını istemediklerini gösteriyor.
Musul’un kurtarılması ve Güney Kürdistan’ın meselesine gelirsek;
Musul, merkezi Irak hükümeti, güney Kürdistan askeri güçleri Peşmerge, şii milis güçleri, merkezi hükümete bağlı Sünni Arap güçleri ile koalisyon güçlerinin hava, lojistik, ağır silah desteğiyle koordineli olarak yürütülecek. Türkiye’nin Başika’da konumlanmış işgalci güçlerinin katılması söz konusu bile değil. Hatta IŞİD karşıtı koalisyonda görevli ABD’li komutanı albay John Dorrian Irak topraklarında bulunan Türk askerinin koalisyon güçlerine dahil olmadığını söyleyip “Türk ordusu izinle gelmemiştir ve illegaldir” yani işgalcidir demişti. Türklerin başta Erdoğan’ın sokak kabadayılıklarına kükreme sandıkları miyavlamalarına bakmayın. Onlara rol yok. Irak çok büyük bir ihtimalle şii Araplar, Sunni Araplar ve Kürdistan olarak üçe bölünecek. Uluslararası koalisyon güçlerinin onay verdiği Kürdlerin devlet olma statüsüne Sömürgeci Türkiye, İran, da karşı çıkamayacaktır. Türkiye’nin ikna edildiği, Başurda bağımsız Kürdistan devletine karşı çıkmayacağı tezi çok güçlenmiş durumdadır.
Bu tezin ana kaynagi ise;
Türkiye’nin Cerablus’a girmesine, yayılarak bir Tampon bölge oluşturmasına verilen onaydır. Bati, PKK-PYD’nin ideolojik-tarikatçı- totaliter örgütlenmesini tıpkı IŞİD, El Nusra, El Kaide gibi dinsel- ideolojik örgütlenmeler gibi tehlikeli buluyor. PYD’nin Rojava’da yönetecek seviyede güçlenmesini kendi çıkarına uygun bulmuyor. Türkiye’nin “güvenli bölge” oluşturma adi altında Rojava’ya girmesi izni bu sebeple verilmiş bir izindir. Zaten Koalisyon güçleriyle koordinasyon halinde yapılan bir harekâttır. Türkiye Güney Kürdistan’ın bağımsızlığını elbette ki istemiyor ama Irak’ın “toprak bütünlüğü” hikayesini de artık dillendiremiyor çünkü fiilen Irak’ın “toprak bütünlüğü” diye bir statü ortada yok.
Ama Türklerin sömürgeci, yayılmacı, çapulcu, işgalci karakterini en iyi bilenlerin başında Kürdler geliyor.
Türkler gelecekle ilgili şu hesabı da kesinlikle yapmışlardır.
Kürdler Güneyde devlet ilan etsinler, bölgede tansiyon düştükten, yabancılar evlerine gittikten sonra etrafı düşmanla (Türk, Arap, Fars) çevrili olan Kürdlerin devletini yutmak çok kolaydır. Çabuk yutulan bir lokmadır. Nasılsa Kürdleri elimizde istediğimiz şekilde oynatabilme becerimiz hayli gelişkin hesabını yapıyorlardır haklı olarak. Türkiye için “Devlet” olmuş bir Kürdistan’ı işgal ve ilhak etmek için kendince yeterli argümanlarının (yeni Osmanlı hayalleri, misakı-milli iddiaları, diğer 3 sömürgeci devletlerle olan ortak Kürd düşmanlığı, vs. ) olduğunu düşünüyor ve kuzey zaten avucumun içinde, hele bir Rojava’yı halledeyim sıra güney Kürdistan’a devlet bile olsa hayli hayli gelir anlayışındadır kesinlikle. Bu söz Kürdlerin kulağına küpe olur umarım.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.