Derin güvensizlik ortasında İran-ABD nükleer görüşmeleri, 12 günlük savaşın ardından ilk kez yeniden başlıyor
İran ve ABD, 12 günlük savaş ve karşılıklı saldırıların ardından derin bir güvensizlik ortamında nükleer müzakerelere yeniden başlamaya hazırlanıyor.

Amerika Birleşik Devletleri ve İran, iki ülke arasındaki gerilimin yüksek, güvenin ise düşük olduğu bir dönemde müzakere masasına geri dönmeye hazırlanıyor.
Başlangıçta RFE/RL’nin kaynaklarına göre görüşmelerin 10 Temmuz’da Oslo’da yapılması planlanmıştı; ancak kaynaklar şimdi toplantının muhtemelen önümüzdeki haftaya ertelendiğini söylüyor.
Ne zaman gerçekleşirse gerçekleşsin, bu görüşmeler, İran’ın nükleer tesislerinin hedef alındığı ortak İsrail-ABD hava saldırılarından sadece haftalar sonra, uzun süredir düşman olan iki taraf arasında nükleer diplomasinin olası bir yeniden başlamasına işaret edecek.
İsrail, İran’ın nükleer programı konusunda Tahran ve Washington arasında yapılacak altıncı müzakere turundan yalnızca iki gün önce, 13 Haziran’da İran’a saldırı başlattı.
Ardından ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’e katılarak İran’ın nükleer tesislerini vurma yetkisi verdi. Sonrasında Washington, çatışmalara son vermek için bir ateşkes anlaşması sağladı.
8 Temmuz’da Financial Times için kaleme aldığı bir görüş yazısında İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, “iyi niyetimizin iki nükleer silahlı ordu tarafından bir saldırıyla karşılık gördüğünü” gördükten sonra Tahran’ın “daha fazla angajmana nasıl güvenebileceğini” sorguladı.
Trump, İran’la “kalıcı bir anlaşmaya” varmak istediğini dile getirmiş olsa da böyle bir anlaşmanın neyi kapsayacağına dair bir çerçeve ortaya koymadı.
Ancak son hamleleri, kısa vadeli kriz yönetiminden daha geniş bir stratejiye — İran’ın nükleer programını, bölgesel etkisini ve Orta Doğu’nun daha geniş güvenlik mimarisini ele alan bir anlaşmaya — doğru bir kayma olduğunu gösteriyor.
İran, İsrail ile yaşanan 12 günlük savaşın ardından bile diplomasiye bağlı kaldığını ısrarla belirtse de, herhangi bir anlaşmanın İsrail’in gelecekteki saldırılarını önleyeceğine dair güvence istedi.
24 Haziran’da ateşkes yürürlüğe girdiğinden bu yana Trump, İran’la bir anlaşma yapmanın mevcut nükleer program göz önüne alındığında hâlâ değerli olup olmadığı konusunda çelişkili sinyaller verdi.
ABD Başkanı, saldırıların İran’ın nükleer tesislerini “yerle bir ettiğini” iddia ediyor. İran ise tesislerin ciddi hasar gördüğünü kabul etti ama nükleer programına ve özellikle uranyum zenginleştirmeye devam etme sözü verdi.
İran saldırılardan sonra bir miktar pazarlık gücü kaybetmiş olabilir, ama hâlâ elinde bazı kozlar var.
Saldırılardan önce İran, %60 oranında zenginleştirilmiş 400 kg’dan fazla uranyum biriktirmişti — bu, silah kalitesine yalnızca bir adım uzaklıkta — ve bunun bir kısmını bildirilmeyen yerlere taşımıştı.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), bu malzemenin tamamının nerede olduğunu bilmediğini söylüyor.
Bu arada İran, denetçilerle iş birliğini askıya aldı ve BM nükleer gözlemcisinin paylaştığı bilgilerin saldırıları mümkün kılmış olabileceğini öne sürerek Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan tamamen çekilme yoluna gidebileceği endişelerini artırdı.
Buna karşılık Trump, İran yüksek düzeyde uranyum zenginleştirmeye yeniden başlarsa başka bir bombardıman kampanyası emri vereceği uyarısında bulundu.
Yine de Tahran ve Washington diplomasi istediklerinde ısrar ediyor; ancak bir anlaşmaya İran’ın ABD’den daha çok ihtiyacı olduğu söylenebilir. Bir anlaşma olmazsa yalnızca yeni askeri müdahale tehdidi devam etmekle kalmayacak, aynı zamanda İran, Avrupalı güçlerin yeniden yürürlüğe koymakla tehdit ettiği BM yaptırımlarına da maruz kalma riskiyle karşı karşıya kalacak.
Oslo’daki yaklaşan görüşmeler gerçek ilerleme sağlayacak mı yoksa sadece zaman mı kazandıracak, bu belirsiz. Ama kesin olan bir şey var: Diplomasiye dönüş yolu, güvensizlik, kaçırılan fırsatlar ve karşılıklı tehditlerle dolu bir mayın tarlasında ilerliyor. Her iki taraf da hâlâ konuşuyor — ama zaten daralan anlaşma penceresi belki de gerçekten kapanmak üzere.
Son güncellenme: 18:42:12