İran’ın jeopolitik dengesi: ABD, Rusya ve Çin arasında kırılgan hesaplar

İran’ın Çin ve Rusya’ya Hint Okyanusu’na erişim açabileceğine dair işaretler, Washington’ın küresel deniz hâkimiyetini tehdit eden kritik bir jeopolitik kırılma olarak görülüyor. Bu durum, ABD–İran geriliminin neden kalıcı olarak sınırlı tutulduğunu da açıklıyor.

2 Aralık 2025 - 10:21
2 Aralık 2025 - 10:21
 0
İran’ın jeopolitik dengesi: ABD, Rusya ve Çin arasında kırılgan hesaplar

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın, İran’ın Hint Okyanusu’ndaki tek limanı olan Çabahar’a uzanan kara yolunun açılmasını 2025 Ağustos’unda düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi’nde özellikle vurgulaması tesadüf değildi.

İran’ın Çin ve Rusya’ya —ya da ikisinden birine— Hint Okyanusu’na kara erişimi sağlaması veya bu ülkelerin sivil ya da askeri amaçlı kullanımına liman açması, küresel strateji açısından son derece kritik sonuçlar doğurabilir. Böyle bir adım, ABD’nin küresel “deniz boğazları hâkimiyetini” kırarak Washington’ın Rusya ve Çin karşısındaki stratejik konumunu zayıflatacaktır. Bu durum yalnızca ABD’nin Moskova ve Pekin’e yönelik yaklaşımını değil, İran ve İsrail politikalarını da kökten etkileyebilir.

Bu nedenle, İran’ın ABD ile 46 yıllık gerilim sürecinde hiç açmadığı Çabahar kara yolu konusunu tam da bu dönemde gündeme getirmesi rastlantı sayılamaz. Aynı şekilde, 25 Mayıs 2025’te Çin’den Tahran yakınlarına uzanan demiryolu hattının açılmasından bir ay sonra, 22 Haziran’da İran’ın nükleer programına yönelik hava saldırılarının gerçekleşmiş olması da tesadüf olarak görülemez. Bu demiryolu hattı Hint Okyanusu’na doğrudan bağlı olmasa da, İran’ın Avrasya bağlantısını güçlendiren stratejik bir adım niteliği taşımaktadır.

Benzer biçimde, İran Parlamentosu’nun 21 Mayıs’ta Rusya ile stratejik ittifak anlaşmasını onaylaması ve Uzmanlar Meclisi’nin 11 Haziran’da bunu teyit etmesi, ABD’nin sınırlı hava saldırılarından yalnızca haftalar önce gerçekleşmiştir. Her ne kadar anlaşma bir savunma paktı içermese de, Rusya–İran ilişkilerini “genişletilmiş saldırmazlık” düzeyine taşıyan bir gelişmedir.

ABD’nin İran’a yönelik sınırlı hava saldırıları, 1979’dan beri devam eden düşük yoğunluklu çatışma çerçevesinde okunmalıdır. Washington, diplomatik baskı, ekonomik yaptırımlar, istihbarat operasyonları ve zaman zaman uygulanan sınırlı askeri müdahaleleri bir arada kullanarak İran’ı hizalamaya çalışmakta, ancak rejimi devirmekten bilinçli olarak kaçınmaktadır. Bu yaklaşımın temel nedeni ideolojik değil, tamamen jeopolitiktir: İran’ın benzersiz coğrafi konumu.

ABD, Afganistan’da Taliban yönetimini (2001) ve Irak’ta Saddam Hüseyin rejimini (2003) işgal yoluyla devirmişken, İran’a karşı neden aynı yola başvurmadı? Yanıt, İran’ın doğal ve demografik jeopolitiğinde saklıdır.

1. Doğal Coğrafya: Rusya ve Çin İçin Tek Kara Çıkışı

Rusya ve Çin, ABD’nin hâkimiyetindeki küresel deniz boğazları zinciri tarafından kısıtlanmaktadır: Tayvan Boğazı, Malakka, Bab el-Mendeb, Cebelitarık, Türk boğazları, Danimarka Boğazı gibi birçok nokta Batı’nın deniz üstünlüğü altındadır. Bu zincir, Rusya’nın sıcak denizlere erişimini büyük ölçüde sınırlar; Çin ise Asya-Pasifik’te ABD üsleri ve müttefiklerle çevrilidir.

İran, bu iki güç için Hint Okyanusu’na açılabilecek tek güvenli kara köprüsü anlamına gelmektedir. ABD, bu kartın Rusya veya Çin’in eline geçmesinin küresel deniz üstünlüğünü radikal biçimde sarsacağını bilmektedir.

2. Demografik Coğrafya: Rejim Çökerse Kim Kazanır?

Washington, İran’da rejimin çökmesi halinde ortaya çıkacak etnik ve mezhepsel parçalanmanın Rusya tarafından hızla manipüle edileceğini, tıpkı 1941–1946 döneminde olduğu gibi kuzey İran’da fiili hâkimiyet kurabileceğini öngörmektedir. Bu da Rusya’ya Hint Okyanusu’na engelsiz çıkış sağlayabilir.

Çin içinse Rusya’nın İran üzerindeki böyle bir nüfuz artışı Pekin’in işine gelecek, çünkü Pekin de benzer bir kara koridoruna ihtiyaç duymaktadır.

ABD–İran Gerilimi Sürecek, Ama “Kontrollü”

ABD, İran’ın Rusya ve Çin için jeopolitik bir çıkış kapısı olduğunu bildiği için rejimi tamamen devirmeye yanaşmıyor; İran ise bu konumunu büyük güçler arasında denge siyaseti için kullanıyor. Mevcut tablo, tarafları geniş çaplı bir savaşa sürüklemese de, kısa vadede artan gerilim, orta vadede ise çatışmalı bir “zorunlu birlikte yaşam” (modus vivendi) dönemine işaret ediyor.

Fosil yakıt çağının sonuna yaklaşıldıkça bu denge daha da belirginleşecektir.

 

Bu haber toplam 1 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 10:21:24