Gökhan Yavuzel: Sanat ve İdeoloji İlişkisi

İdeoloji ve sanat kavramları gayeli bir uğraşın en etkin iki silahıdır. Sanatın ideolojiye ek olarak kullanılmasının karşılığı eğitimdir, okumadır ve anlamaya çalışmaktır. Bir ideolojinin kültür yapısı, zekasal biçimi ve yönelişleri eğitim, okuma ve algılama yetileriyle doğru orantılıdır.

13.11.2018, Sal - 07:17

Gökhan Yavuzel: Sanat ve İdeoloji İlişkisi
Haberi Paylaş

Sanat olgusu, hayatın bizatihi kendisidir. Mantalitenin, geçmişlerin, mücadelenin, yaşam biçiminin ve kültürün ifade edilme yöntemidir. Bir halkın tarihi ve konjonktürel koşullarına karşın sergilediği tavır en üst düzeyde ideolojik yoğunlaşmanın var olmaya çalışmasıdır. Ancak, ideoloji ve sanat kavramları birbirinden bağımsız olamaz. Siyasi ve örgütsel yönelişler, politik düzeyde sistem eleştirileri ve idealist düşünceler içerisinde verilen mücadeleler anlamlıdır. Fakat, yetersizdir! Kendisini tam anlamıyla geliştirmesi, dönüştürmesi ve Dünya'yı anlaması için Sanat yönelişi, temel faktördür. Sanat bireyi daha evrensel bir kişiliğe dönüştürür. En önemlisi de, bireye estetik bir faktör ve rasyonel düşünce kalıbını aşılatır.

Sanat, bireyin kendini tamamlaması, çok uluslu, enternasyonalist bir kimliğe bürünmesinin en etkin ve bilinçli yöntemidir. İlkel çağlardan kapitalist moderniteye kadar gelişen süreçte kendini daima yenilemiş, hemen her dönem sanatın dallarına katkıda bulunulmuş, toplumların gelişmesindeki ifade biçimlerine estetik öğeler kazandırmıştır. Bir halkın kültürü, sanatı olmadan ifade edilmesi güçleşir. Sanatsız aktarılmak istenilen her kültür, haklı istemler, idealler ve kazanımlar uygun ifade etme sanatları kullanılmadan aktarılması kalıcı sonuçlar doğurmayacağı gibi, temeli eksik, yıkılmaya her an meyilli bir yapı ortaya çıkabilmektedir. Bu metodu kullanıp belirli sürelerde başarıya ulaştığını zanneden nice örgüt ve yapılar yıkılmış yahut dağılmştır.

Sanatın gayesi insanı eğitmektir. İnsan her neye inanıyor, benimsiyor yahut bir şeyin uğruna mücadele veriyorsa ancak bilgisi kadarıyla tutunabilir, faydalı olabilir. Kişinin inancı bile bilgisi ölçüsündedir. Körü körüne inanışların son tahlilde yıkım, savaş ve cehalet doğurttuğu ortadadır... Politik, ideolojik, ulusal ve sosyalist hareketlerin, ilke ve prensiplerini doğru algılayamaması, eğitim çalışmalarını arka plana atmalarının sonucu kişisel çıkar çatışmalarını doğurtmuş, insanları örgütlemek yerine dışlayıcı tavırlar hakimleşmiş, yeni çalışma düzeneğinin sistematiği kendini tamamen cehalete sürüklemiştir.

Bir toplum, örgüt ya da bir ülke içindeki topluluklar sanattan çok siyaseti konuşuyorsa; ideolojik hareketlere mensup ancak hareketin gaye ve amaçları hususunda bilgisel, tarihsel ve konjonktürel durumlarında zafiyet gösteriyorsa; İnançsal örgütlere mensup bireylerin anlamadan ve sorgulamadan körü körüne inanç göstermeleri; yok oluşun en somut örneklerindendir. Ulusal Kurtuluş mücadelesi veren örgütlenmelerin şehir yapılanmalarında açıkça görülmektedir ki; bilgi eksikliği, kültürsüzlük ve hatta içinde bulunduğu örgütlenmeyi bile anlamaktan yoksun oldukları aşikardır. Bu nedenle içsel problemler tavan yapmış, harekete büyük kayıpların ve zararların dokunduğu tecrübelerle sabittir... Diğer tespitlere kısaca örnekler vermek gerekirse, Ortadoğu'da bitmek bilmeyen savaşlar, aynı dine mensup grupların birbirine karşı olan savaşları; okumaktan çok cehalete yönelişin, mevcut jenerasyonu öldürdüğü gibi yetişmekte olan nesilleri yok etmekten başka bir katkı sunmadığını somutlaştırmıştır.

İdeoloji ve sanat kavramları gayeli bir uğraşın en etkin iki silahıdır. Sanatın ideolojiye ek olarak kullanılmasının karşılığı eğitimdir, okumadır ve anlamaya çalışmaktır. Bir ideolojinin kültür yapısı, zekasal biçimi ve yönelişleri eğitim, okuma ve algılama yetileriyle doğru orantılıdır.

Asım Bezirci'nin şu tespiti yerindedir; “Elbette salt sanat yoluyla politik hedeflere varılamaz, fakat sanatın açık ya da örtülü desteğiyle, söz konusu hedeflere daha kolay ulaşılabilir. Çünkü sanatın insanlar üzerindeki eğitici etkisi derin ve süreklidir.” zaten sanat sözcüğünün temelinde “yapma”, “yaratma”, “düzenleme”, “kurma” fiilleri yatmaktadır. Sanatçı olan biteni, olmuş ve olacak olana göre kavramaya çalışır. İdeolojisi olmayan bir sanatçı yarına açık insanı neye göre düşünecek ve neyi, neye göre yansıtacaktır. İdeoloji yaşamda olmanın bilincindedir, sanat da bu bilincin en doğru, en içsel biçimde dile getirdiği yerdir.

Sanatın kendisi ideolojidir. Sanat ile kendisini var etmeye ve yoğurmaya çalışan kişi ve toplumlarda herşey daha anlamlı, evrensel bakış açısı kazanma, ötekileştirme dilinden sıyrılma, mevcut statükonun ve kapitalizmin hamlelerini öncesinden kestirebilme ve tahlil edebilme, üretken model yaratmaya çalışan bir kültür ortaya çıkar. Gerçek bir sanatçı, halkın sorunlarını çözmekten uzak, reformist değişimleri bile yapmaktan iptina eden parlamenter sistemin karşısında durur. İşte bu anlamda sanattan yoksun ideolojik ya da politik savunucusu bireyler, parlamenter sistemi körü körüne savunabilmektedirler.

İdeolojik değişim ve dönüşüm, bilinçli ve aktif bir uğraşım sonucu kazanılır. Kazanılan devasa mücadelelerin bile bir noktadan sonra yıkımlarla sonuçlandığı, bu çöküşlerin temel kaynağının siyasi bilinçsel zayıflık olduğu saptanmıştır. Örneğin, Karl Marx'ın yazmış olduğu "Kapital" isimli kitabı, köhnemiş çarkın ekonomi politiğine vurulmuş en büyük darbedir. Kitap, yazma sanatının gücü olarak asrın eseridir. Jack London'ın sosyalist düşüncelerini en belirgin biçimde anlattığı "Demir ökçe" romanında, doğması muhtemel faşist yapılanmanın, Dünya'yı nasıl vahşete sürükleyeceğini ve bunun karşısındaki devrimci duruşun nasıl olması gerektiğini kurgu içerisinde anlatır. Maksim Gorki'nin, "Ana" romanı, 1905 devriminden önceki hazırlıkları, işçi sınıfının despotizme karşı ayaklanması ve nihayetinde ekim devrimine gidecek olan süreci ustalıkla anlatması ve okuyan hemen herkesin işçi mücadelesine sempati duyması onu etkin kılan özelliklerdir. George Orwell'in "Hayvan Çiftliği" isimli harikulade Fabl tarzındaki siyasi hiciv romanı, hayvan figürlerini kullanarak dönemin stalinist rejimine karşı bir eleştiridir. Kitabın en önemli hususu, dönemsel rejimin yıkılacağını ironik, manzumi ve iğneleyici bir edebi üslupla yazmasıdır.

Sözü edilen kitaplar, gelecek sistemi, işçi ve burjuva arasındaki derin farklılığı ve haksız kazancı, gelişecek olan ulus devlet ve faşizmi çok önceden gördükleri için, bu durumlara karşın ezilen sınıfların nasıl bir mücadele vermesi gerektiğini kurgusal betimlemeyle anlatmış ve yol göstermişlerdir... İşte tüm bunlar sanatsal gücün, sosyalist ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin bilinç ve pratiğine olan derin katkılarıdır...

Bazen bir cümle, savaş doğurur. Bir kitap milyonlarca savaşçı yetiştirir. Bir kaç kelime durumu en iyi özetler. Gelecek hamleleri görme ve ona uygun çözümleri herkesin anlayabileceği biçimde kaleme dökmeye çalışarak eyleme yansıtabilmek; Dünya'yı değiştirebilecek tek olgudur...

Barış dolu günlere...

Selamlar!

Nerina Azad
Bu haber toplam: 2526 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:47:31
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x