Ortadoğu neden 'güç yoluyla barışa' ihtiyaç duyuyor?

ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’de IŞİD’e yönelik hava saldırıları, Washington’un uzun süredir aşınan caydırıcılığını yeniden tesis etmeyi amaçlıyor. Uzmanlara göre bu adım, Ortadoğu’da kalıcı istikrarın ancak “güç yoluyla barış” doktriniyle mümkün olabileceğini gösteriyor.

23 Aralık 2025 - 10:16
23 Aralık 2025 - 10:17
 0
Ortadoğu neden 'güç yoluyla barışa' ihtiyaç duyuyor?

ABD Başkanı Donald Trump’ın sıkça dile getirdiği “güç yoluyla barış” söylemi, son Suriye operasyonlarıyla birlikte retorik olmaktan çıktı. Aralık ayında Palmira yakınlarında düzenlenen saldırıda iki ABD askeri ve bir sivil tercümanın hayatını kaybetmesinin ardından Washington, Suriye’nin orta ve doğu kesimlerinde IŞİD hedeflerine yönelik geniş çaplı bir hava harekâtı başlattı.

Operasyonlarda örgütün komuta merkezleri, silah depoları ve lojistik altyapısı hedef alındı. Verilen mesaj açıktı: ABD personeline yönelik saldırılar cezasız kalmayacak.

Caydırıcılığın aşınması Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırdı

Analistlere göre ABD’nin son on yıldaki Ortadoğu politikası, “gerilimi tırmandırma korkusu” nedeniyle caydırıcılığını büyük ölçüde kaybetti. Provokasyonlara sınırlı tepkiler verilmesi, yaptırımların uygulanmaması ve askeri gücün tutarsız kullanımı, terör örgütleri ve vekil güçler açısından bir “fırsat alanı” yarattı.

Bu süreçte sorun caydırıcılığın kendisi değil, seçici ve istikrarsız uygulanması oldu. Suriye’deki son saldırılar ise bu dengenin yeniden kurulmasına yönelik bir hamle olarak değerlendiriliyor.

“Bu bir savaş ilanı değil, caydırıcılık mesajı”

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, operasyonların amacını şu sözlerle özetledi:

“Bu bir savaşın başlangıcı değil; ABD’nin halkını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğinin ilanıdır.”

Uzmanlara göre bu yaklaşım, askeri karşılık vermeyi bir “intikam” değil, rakip aktörlerin davranışlarını şekillendirme aracı olarak gören klasik realist doktrine dayanıyor. Terör örgütleri açıklamaları değil, fiili yaptırımları esas alıyor.

Diplomasi ancak güçle desteklendiğinde işler

Trump yönetiminin savunucuları, başkanın yaklaşımının sanılanın aksine savaşı değil, diplomasiyi güçlendirdiğini savunuyor. Abraham(İbrahim) Anlaşmaları’nın başarısı da bu çerçevede yorumlanıyor.

İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki normalleşmenin, ideolojik yumuşamadan ziyade ABD’nin net gücü ve baskı kapasitesi sayesinde mümkün olduğu vurgulanıyor. Aynı yaklaşımın Ukrayna-Rusya hattında da uygulanmaya çalışıldığına dikkat çekiliyor.

IŞİD, Hamas ve Hizbullah: Aynı denklem

Analizde, IŞİD’in bölgedeki tek tehdit olmadığına da işaret ediliyor. Hamas ve Hizbullah gibi örgütlerin, İran destekli daha geniş bir militan ağın parçası olduğu belirtiliyor.

Bu yapıların en büyük avantajının “zaman” olduğu ifade edilirken, her ateşkesin ve karşılıksız diplomatik girişimin bu örgütlere yeniden yapılanma fırsatı sunduğu vurgulanıyor. İran’ın bu vekil ağın merkezinde yer aldığı ve askeri, mali ve ideolojik destek sağladığına dikkat çekiliyor.

İsrail ve çifte standart eleştirisi

Metinde İsrail’e yönelik yaklaşım da ele alınıyor. İsrail’in kendisini açıkça yok etmeyi hedefleyen örgütlere karşı “itidal” göstermesinin beklendiği, buna karşın bu örgütlerin sınırsız hareket alanına sahip olduğu vurgulanıyor.

Analize göre Hamas’ın tasfiye edilmesi ve Hizbullah’ın yeniden silahlanmasının engellenmesi “maksimalist” değil, caydırıcılığın ön koşulu.

Güç, barışın ön koşulu mu?

Uzmanlar, Suriye’deki operasyonların tek başına kapsamlı bir strateji oluşturmadığını kabul ediyor. Ancak bu adımın, uzun süredir kaybolan “netlik” ve “caydırıcılık” duygusunu yeniden tesis ettiğini savunuyor.

Analizin vardığı sonuç net:
Ortadoğu’da barış, ancak güç dengeleri açık ve yaptırımlar inandırıcı olduğunda mümkün. Zayıflık belirsizliği büyütürken, güç yanlış hesaplamaların önünü kesiyor.

 

Bu haber toplam 579 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 12:20:15