Düşmanımdır diye tabir etiğin düşmanından önce, seni kemirip bitirmeye iten yetmezliklerinle savaşmanın zamanıdır? Can yakmış yaşanmışlıkları oldu bittileriyle gömülen mezarlıktan biran önce çıkarttırmalıdır. Olmuşlardan yüreği yanarak düşünsel dünyası donuklaşmış bir halk gerçeğiyle karşı karşıya olduğu unutulmamalı. Bir halkın başına gelen en büyük felaket nedir’ in birden çok cevabı varsa da sorunun özünü belirleyen esas cevabın kendisi bahsi geçen halkı sarmalayan umutsuzluğun kendisidir!
Yaşanmış başıboşluklarla baş gösteren olumsuzluklar, olası olumlu gelişmelere karşı dahi umutlar tükenişe işaret ediyorsa, şöyle ya da böyle oldu diye laf üretmekle Kürt halkına sil baştan umut aşılanamaz. Uzun yılarla devam eden Barış Süreci’nin gelgitlerinin içi her ne kadar doldurmuyor ise de yine de Kanlı namluların susması Kürtlerin toparlanıp güçlenmesine büyük katkılar sunuyordu. Yüzden fazla Belediyelerle binleri aşan SSK teşkilatlarıyla kurumlaşmaya yönelen çok ciddi bir gelişme söz konusuydu.
Demokratik siyasetin arenasında kazanılan bu mevziler, her ne kadar tüketimden üretime ciddi bir şekilde geçmemişlerse de varoluşları bile olası gelişmeler bağlamında Kürt halkı için bir umut vesilesi olabiliyordu. Zira aklıselim her Kürt için kazanılan mevziinin yetmezliğinden ziyade kazanılmış mevziinin varlığı öncelikliydi. Kazanımlar bugün değilse de yarınki buluşmada evirip çevirme yeteneğine açık kapı bırakma şansını veriyordu.
Peki, Kürdistan’ın kuzey coğrafyasında yaşayan Kürtlerin eline bin yıldan bir geçen bu kazanımlar neden bir çırpıda buharlaştı! Sureci yönlendirip idare eden Kürt tarafının gerekçesine bakıldığında bu yaşanmışlığa sebep olan düşman diye tabir edilen düşmanın kendisiymiş. Aslına bakılırsa Kürt siyaset arenasının çıkmazı da tam da burada düğümleniyor. Zira hak iddiasında bulunan hiçbir akım hakkını gasp edenlerin ortaya koyacağı seçeneklerle ortaya çıkmaz.
Karşındaki Türk devletine düşman ve sömürgeci gibi tanımlamalarda bulunacaksın ama diğer tarafta düşman ve sömürgecidir dediğinin kanlı savaş konseptine balıklama dalacaksın. Hemen sonrasından da “düşman başka seçenek bırakmayıp bizi savaşmaya mecbur etti” diyeceksin. Zaten düşmandır dediğin düşmanın düşmanlığından emin olmuşsan eğer o zaman çok iyi bilmelisin ki, bahsi gecen düşman, kendisine kafa tutanları akrep intiharına zorlayacağını da hesaplamalıydın der birisi?
Açık ve net söylemek gerekirse-Söylenenle yapılan birbirleriyle uyumlu olmadığı her girişim hüsranla boy ölçüşecek felaketi doğurur. Her kim ne gerekçeyle bahsi geçen süreci ne gibi gerekçelerle temize çıkartmaya çalışıyorsa çalışsın görünen tüm göstergelerde özyönetim ilanıyla başlatılan hendek surecinin getiri tablosu sıfır altı eksiyi gösteriyor! Sıfır altında eksiyi gösteren bu surecin en büyük göstergesi Kürt halkının yüreğinden palazlanan umutsuzluktur.
Peki, bunca büyük bir felaketin ortaya çıkardığı yetmezlikler ortadayken ortaya çıkmış yetmezliklerin muhasebesini samimi bir şekilde yapmanın dışında başka bir şans var mıdır? Aslına bakarsanız şunun ya da öbürünün aydını olma etiketini taşıyanların dışında kalan hemen herkesin-bahsi geçen şansının dışında herhangi bir başka şansın olmayacağından hemfikirdir. Velhasılıkelam en iyisini yapmakla en doğrusunu ben bilirimden ısrar eden ideolojik zihniyet devam etikçe, binbir sorunla karşı karşıya kalan Kürt halkının her bir sorunu, bir başka sorunun doğurganlığını yapmaktan ötesine geçmez!
Zira uzun yıllarla Kuzey Kürt Siyaset Arenası, ne yazık ki dolaşıp dönüşebildiği tek dönüşüm noktası kısırlaşmış ideolojinin merasıdır! Dolayısıyla Kürt halkının güncel çıkarıyla çelişen bu ideolojik saplantı devre dışı bırakılmadıkça Kürt halkının gerçekliğini kuşatan sorunlar yumağı devam edecektir!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.