24 Kasım 2018-9 Aralık 2018 tarihleri arasında, Vakıf Başkanımız Ruşen Arslan’la ve Vakıf yöneticilerinden Celal Temel ve eşi Necla Temel’le birlikte ABD’deydik. Bu ziyarette, Başkent Washington’ da, Chicago’da, Boston’da ve Newyork’da konferanslar gerçekleşti. Yine aynı alanlarda, akşam salon sohbetleri de yapıldı.
2014 yılı Mayıs ayında, o zamanki İBV Başkanı İbrahim Gürbüz’le ABD’ye gidecektik. Vizemiz falan tamamdı. Washington Üniversitesi’nin ve Üniversite bünyesindeki Barzani Vakfı’nın daveti vardı. Buna rağmen ABD’ye uçacak uçağa bindirilmedik… Atatürk Havaalanı’ndan dönmek zorunda kaldık. Bize, ABD Sınır Güvenliği’nden, bizi uçağa bindirilmememiz gerektiği konusunda bir yazı geldiğini söylemişlerdi.
Bu sefer de yeni bir engel gündeme gelir mi diyerek, endişelerle Atatürk Havaalanı’na gittik. Ama bu sefer, hiçbir sorunla karşılaşmadık… Hatta, 27 Kasım’da gerçekleşen Chicago-Boston uçuşunda, 8 Aralık’ta gerçekleşen Washington-İstanbul uçuşunda, pasaport kontrollerinde, bizlere hızlı geçiş hakkı tanındandı. Hiçbir aranmayla, denetimle karşılaşmadan geçiyorsunuz. Bu, herkese uygulanan bir hak değilmiş… Bazı kişiler için uygulanıyormuş…
Kurdish Policy Research Center
Bu ziyaret, Kurdish Policy Research Center kurumunun daveti üzerine gerçekleşti. Kurdish Policy Research Center kurumunun yöneticilerinden biri olan Sertaç Temel, Celal Temel hocamızın oğlu oluyor… Celal Temel hocamızın kızı Vildan da ABD’de, Washington’da yaşıyor. Vildan mimar… Eşi İsmaille birlikte O da ABD ziyaretimizde bizlere yardımcı oldu… Kurdish Policy Research Center, bizi ABD’ye getirmek için çok büyük emek harcamış, çok büyük hazırlıklar yapmış…
Konferanslar, Milletler Cemiyeti’nden Birleşmiş Milletlere’ Anti-Kürd Uluslararası Nizam; Sykes- Picot-Sazanof’dan 25 Eylül 2017 Referandumu’na Kürdler ve Kürdistan; Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı ve Kürdler; Birleşmiş Milletlerin, 14 Aralık 1960 tarihli ve 1514 Sayı Sömürgelere ve Sömürge Halklara Bağımsızlık Bildirgesi’nin Kürdler ve Kürdistan Açısından Değerlendirilmesi; Kürdistan’nın Statüsü, daha doğrusu, Kürdistan’ın Statüsüzlüğü: Sömürge Bile Olmayan Kürdistan, Bengal Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve Kürdler; Devletin Ermeni ve Kürd Politilkaları gibi konular üzerindeydi. Akşam sohbetlerinde de benzer konular dile getirildi. Boston’daki akşam sohbetine Ermeniler de katıldı…
ABD’ye gitmek için, 23 Kasım’de Ankara’dan, otobüsle İstanbul’a gittim. Alibeyköy’den, otobüsün servis arabasıyla Taksim’e, Taksim’den de bizim Beyoğlu’ndaki Vakfa ulaştım. Vakıf Başkanımız, Ruşen Arslan, beni Vakıfta bekliyordu. Vakıfta fazla beklemeden, yüklerimiz de alarak doğrudan doğruya Ruşen hoca’nın evine gittik.
Gece, yüklerimizi ve valizleri hazırladık. 24 Kasım sabahında, Ruşen hoca’nın eşi Güler Arslan ‘da Almanya’ya uçacaktı. Sabahleyin hep birlikte Atatürk Havaalanı’na gittik. Önce Güler Arslan’ın uçağa biniş kartı alındı. Bu arada, Celal Hoca ve eşi Necla Temel’de Mersin’ den geldiler. Hep birlikte uçağa biniş kartı aldık. Yukarıda da kısaca belirttiği gibi, bu konuda hiçbir sorun yaşamadık, havaalanına endişeyle girmiştik ama bir sorunla karşılaşmadık…
İstanbul-Washington arasında yolculuk 11 saat sürüyor. 25 Kasım’da Washington’daydık. Washington Havaalanı’nda, pasaport kontrolleri sırasında da herhengi bir sorunla karşılaşmadık. Havaalanında bizi Sertaç Temel, Servet Tosun, Deniz Ekici, Şeyhmus Yüksekkaya, Nusret Öner, Kamuran Yakut karşıladılar. İstanbul-Washington arasında sekiz saat zaman farkı var…
Havaalanından ayrıldıktan sonra, doğrudan Servet Tosun’un evine gittik. Servet’in eşi Japon… Evde, İngilizce, Japonca ve Kürdçe konuşuluyor. Servet’de, eşi Naksima da 4-5 yaşlarındaki kızları Elegez de İngilizce, Japonce ve Kürdçe konuşuyorlar. Ailenin, 3-4 aylık bir bebekleri daha var.
1990’da Devletlerarası Sömürge Kürdistan, kitabı Japonca’ya çevrilmişti. Kitap, Japonya’da kısa zamanda basılmıştı. İstanbul’daki Vakıf kütüphanesinde var… Naksima’ya bu kitabı görüp görmediğini sordum. Naksima, üniversitede siyaset bilimleri okumuş… Kitabı görmediğini, bilmediğini söyledi. İnternetten araştırabileceğini de söyledi. On dakika kadar sonra, kitabı çeviren Kiyuşiler’in fotoğrafını gösterdi,‘kitabı bunlar mı çevirdi’ diyerek…
Karı-koca Kiyuşiler’lerle, 1990’da Ankara’da, Necatibey Caddesi Yeşilırnak Sokak’daki, Yeni Ülke Gazetesi bürosunda tanışmıştım. Gazeteciydiler. Bizimle röportaj da yapmışlardı. Ankara’dan sonra, Kürdistan’ın güneyine, oradan da Bekaa Vadisi’e gideceklerinin söylüyorlardı… Gittiler… Japonya’da bir dergide o röportajlar da yayınlanmıştı.
Servetgil’in evinden üç gün süreyle kalmamız için kiralanan eve gittik… Washington’un bu bölgesinde, evler genel olarak iki katlı ve bahçeli… Üç gün süreyle bu evde kaldık. Ev çok rahat… Bu evde bütün eşyalar mevcut. Ev her türlü konforu barındırıyor. Siz sadece kendi özel eşyalarınızla gidiyorsunuz. Ev iki katlı. Evin giriş katı altında bir de bodrumu var… Bodrum katı da çok aydınlık… Bahçeye açılan kapıları var. Washington bu bölgede yatay olarak büyümüş… Nusret Bey, Kamuran Yakut, Şeyhmus Yüksekkaya bir süre oturduktan sonra, ‘yakında tekrar görüşmek üzere’ diyerek evden ayrıldılar.
Üç gün süreyle bu evde kaldık. Sertaç, mimar kızkardeşi Vildan, Vildan’ın eşi İsmail ve kızları da bu evde kaldılar… 26 Kasım sabahı bu eve Sait Bektaş da geldi. Sait’le, 12 Mart Rejimi’nde, Diyarbakır Askeri Tutukevi’nde iki yıl beraber. kalmıştık. Sait, öbür arkadaşları gibi, Devrimci Doğu Kültür Ocakları’ndan tutuklanmıştı. Sait uzun zamandan beri ABD’de Michigan’da yaşıyor. Çocukları da ABD’de doğmuş, orada büyümüş, kendilerine orada iş kurmuşlar
National Presse Club
26 Kasım sabahı hep birlikte, Beyaz Saray’ın önüne gittik. Beyaz Saray’ın önünde epey kalabalık vardı. Birkaç kişi, ellerinde, tam Beyaz Saray’a karşı, ‘Faşist Başkan’ yazan bir pankart tutuyordu. Bu kişiler slogan da atıyorlardı. Bir kişi de ‘ben protesto etmiyorum, ben bağış istiyorum’ yazan bir pankart tutuyordu. Ortada polisin görünmemesi çok dikkat çekiciydi. Biz oradayken Beyaz Saray’ın bahçelerinin kapısı açıldı. İnsanlar, Beyaz Saray’ın bahçelerinde dolaşmaya başladı. Biz de biraz dolaştık. Bazı aileler çocuklarıyla birlikte dolaşıyordu. İnsanların, ailelerin bir kısmı ağaçların altına oturmuş piknik yapıyordu.
Beyaz Saray’dan sonra, O’na çok yakın olan Kongre’ye gittik. Orada da insanlar, kongrenin bahçelerinde geziniyordu. Ağaçların altına oturup piknik yapanlar da vardı.
Akşama doğru, hep birlikte, Washington’da konferansın gerçekleşeceği National Presse Club ‘e gittik. Orada pek çok arkadaşı gördüm. Kongre Kütüphanesi’nde çalışan, Ortadoğu Dilleri uzmanı Michael L. Cheyet ile tanıştım. Michael Chyet’in, Kürdçe konuşmadıkları için Kürdleri eleştiren yazılarını, Kurmançça-İngilizce sözlüğünü yakından biliyordum.
National Presse Club’de, Mutlu Civiroğlu ile karşılamak benim için sürpriz oldu. 1990’ların başında, Ankara’da aynı apartmanda bir süre beraber oturmuştuk. O zaman kardeşiyle birlikte öğrenciydiler…
Konferansa, gazeteciler, konsolosluk temsilcileri bir çok kişi katıldı. Irak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi temsilcisi, Bayan Sami Abdul Rahman, Suriye Demokratik Konseyi Temsilcisi Senam Mohamed’de katıldılar.
Konferans Milletler Cemiyeti’nden Birleşmiş Milletlere Anti-Kürd Uluslararası Nizam üzerineydi. 25 Eylül 2017 Referandumu üzerinde de duruldu. Bu ilişkiler çerçevesinde, ABD’nin Kürd politikası da gündeme geldi. ABD’nin Kürd politikasının zikzaklar içerdiğini söylemeye çalıştım. Bu konuda, ABD’nin 6 Mart 1975’de imzalanan Saddam Hüseyinle İran Şahı Rıza Pehlevi arasında yapılan anti-Kürd Cezayir Anlaşması’ındaki tutumu irdelendi daha sonra, 20 Mart 2003’de Irak’a silahlı müdahale ederek, Saddam Hüseyin Rejimi’ni yıkması, Baas Partisi’ni kapatması, Orduyu ve gizli örgüt el Muhaberat’ı dağıtması, kitle imha silahlarını imha etmesi üzerinde duruldu. Bunlar ise, Kürdlerin önünü açan operasyonlardı ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi bu süreç sonunda kuruldu. Daha sonra da ABD’nin 25 Eylül 2017 de, gerçekleşen Referandumdaki tutumu, 16 Ekim 2017’deki tutumu irdelendi…
Bu zikzaklar çizen bir politika, Bu politika birbiriyle çelişen uygulamalar içeriyor. Halbuki, daha bütünsel bir politika üretilebilir. Birbiriyle çelişmeyen uygulamalar geliştirilebilir.
ABD’nin, Ortadoğu’da, İsrail ile ilişkilerinin biliyoruz. ABD’ Yakındoğu’da, Ortadoğu’da, eksik de olsa, yanlışlıklar da içerse, Kürdlerin önünü açmıştır. Saddam Hüseyin Rejiminin yıkılması bu bakımdan çok önemli bir tarihsel noktadır. Bu, Irak’ı da Türkiye’yi de, İran’ı da rahatsız eden bir gelişmedir. ABD, her yıl 24 Nisan’da, Ermenilerin istediği gibi, ‘soykırım’ sözcüğünü kullanmasa da soykırımı ifade eden açıklamalar yapması dolayısıyla Türkiye yine rahatsızdır. Bu bakımdan, Irak, Türkiye, İran, ABD’ye hiçbir zaman güvenmez. ABD de bu yönetimlere güvenmez. Bu durumda, Irak, İran, Türkiye, Suriye gibi güçler arasında ABD’nin güvenebileceği tek halk Kürdlerdir… Bu bakımdan ABD’ Kürdlere daha kararlı bir şekilde destek olmalıdır. Askeri destek yanında siyasal, diplomatik destek önemlidir.
Irak’ta 2014-2017 İŞİD’e karşı mücadele ve referandum yıllarını hatırlayalım. ABD ve öbür koalisyon güçleri, İŞİD’e karşı mücadele yürütülsün diye, Irak’a her türlü ağır silahları vermişlerdi. ABD, bu silahların bir kısmının, Kürdlre aktarılmasını da istiyordu…Bu silahlar, İŞİD’e kaşı mücadlede kullanılsın diye verildiği halde, İŞİD’e karşı yapılan mücadeleyi de en çok Kürdlerin yürüttüğü bilindiği halde, Irak bu silahların bir kısmını Kürdlere vermemişti. Kürdlerin talep etmelerine rağmen vermemişi.
16 Ekim 2017 sabahında, bu ağır silahların, Irak hükümeti eliyle Haşdi Şabi’ye verildiği ortaya çıktı. Haşdi Şabi bu ağır silahlar ABD’nin gözü önünde Kürdlere karşı kullandı. Fakat, ABD’nin bu konuda sesi çıkmadı. Halbuki, Haşdi Şabi, Kürdlere karşı oluşturulmuş bir beladır. Esas üyeleri, Iraklıdır, Araptır ama İran tarafından yönetilmektedir. Şunu saptamak önemlidir. İŞİD’de, Haşdi Şabi’de esas olarak Kürdleri geriletmek için oluşturulmuş örgütlerdir. Esas finans kaynaklarının, Müslüman ülkeler olduğu bilinmektedir.
ABD’nin 2011’de Irak’tan hiçbir hazırlık yapmadan ayrılmasıyle, Irak, İran’ın etki alanına girmeye başlamıştır. Referandum ve seçim dönemlerinde de ABD her zaman Maliki’ye karşı Başbakan İbadi’yi desteklemiştir. ABD eski Başbakan Malik’yi İrancı bulmakta, İbadi’nin, Irak’ı İran etkisinden kurtaracağını düşünmektedir. Halbuki, Başbakan İbadi’de o zaman İran’ın avucunun içindeydi… Bu bakımdan ABD’nin Kürdlere kaşı daha sağlıklı ve uzun vadeli bir politika oluşturması gerekmektedir…
Bu konferanstaki konuşmayı, Hocamız Prof. Dr. Deniz Ekici çevirdi. Çok iyi bir çeviriydi. Konferanstan sonra birçok soru soruldu. İlgi çekici bir soruyu, Irak Konsolosluğu’nda gelen bir diplomat sordu. ‘Haşdi Başi’nin Kürdlere baskı yaptığına dair bir örnek var mı ?’ şeklinde bir soru…
16 Ekim 2017 den itibaren Haşdi Şabi’nin, İrak birlikleriyle beraber, Kerkük, Tuzhurmatu, Xaneqin gibi alanlarda, Kürd mahallerine saldırdığı, Kürdleri evlerinden çıkardığı, evlerini yağmaladığı, evleri yakıp yıktığı ve bütün bunları çok açık bir şekilde yaptığı ortadayken böyle bir nasıl sorulabilir… Zaten biz bu şekilde konuşurken diplomat salonu terketti
Konferanstan sonra eve varınca, Naksima, Kitabı Japonca’ya çeviren Kiyuşilerle konuştuğunu, Kiyuşi’nin kendisine, İki saat süreyle İnternette Beşikci’yi izlediğini söylediğini anlattı. Kurdish Policy Research Center’dan arkadaşlar, internetten uluslararası yayın yapacaklarını söylemişlerdi.
National Presse Club’deki konferansa, Halkların Demokratik Partisi’nden temsilciler de katılmıştı. 27 Kasım’da, öğleden sonra bir kafede onlarla da buluşup sohbet ettik.
27 Kasım akşamı, Bayan Sami Abdul Rahman, bizi bir otelde yemeğe davet etti Otele gittik. Aynı otelde Aliza Markos la da görüştük. Aliza Merkos konferansa gelemediğini, bu bakımdan otele geldiğini söyledi. Bizim arkadaşlarla görüşüp öyle randevulaşmışlar. Aliza Markosla sohbetimiz bir saat kadar sürdü.
Daha sonra yemekte Sami Abdul Rahman ile görüştük. Yemek çok kalabalıktı. Dostumuz Ömer Mirani de yemeğe katıldı… İki saate yakın çok yararlı sohbetler oldu. Kürd hükümeti temsilcisi Sami Abdul Rahman, Kürdistan’da gelişen yeni süreç hakkında, hükümet kurulması çalışmaları hakkında bilgi verdi.
27 Kasım gecesi, Washington’daki Baltimore Havaalanında, Chicago’ya uçuş gerçekleşti.
Yollar
Washington’da yollar, çok geniş, çok temiz, bakımlıydı. Yollar çok kaliteliydi. Almanya, Fransa, İngiltere, İsveç, Norveç gibi Avrupa ilkelerinde de dolaşırken yol durumuna dikkatle bakardım. Kendimce, Türkiye’deki yollarla karşılaştırırdım. Kendimce, en iyi yolların Türkiye’de olduğunu düşünürdüm. Ankara-İstanbul yolu dikkate alındığında bu açıkça böyle. Moskova’da da yollar geniş, bakımlı, kaliteliydi. Washington’da da yollar çok geniş, bakımlı ve çok kaliteli.
Polis, Yollar, Kavşaklar
Washington’da, ABD’de, dikkatimi çeken çok önemli bir konu, yollarda, yol kavşaklarında vs. hiçbir yerde polisin görülmemesidir. Polis araç ve gereçlerinin görülmemesidir. Devletin baskı aracı olduğu söylenir. Baskının önemli unsurlarından biri polistir. Washigton’da, polisi, polis araç ve gereçlerini hiçbir yerde görmüyorsunuz. Polisin valığını, baskıyı, hissetmiyosunuz…Chicago, Boston, New Jersey, Newyork da bu böyle.
Beyaz Saray’ın ve Kongre’nin bahçesinin giriş kapısında birer polis vardı. Kapılar sabah, bir süre sonra ziyaretçiller için açılıyor. O polislerde, silah, tabanca belki vardı. Ama siz bunu görmüyorsunuz. Silahın varlığını hissetmiyordunuz. Polisler, adeta, davet ettikleri misafirlerini, apartmanın giriş kapında değil de, bahçe kapısında karşılayan ev sahibi gıbi bir tutum içindeydiler…
Washington’da, Chicago’da, Boston’da, New Jersey’de, Newyork’da, araba dolaştığımız yerler olduğu gibi, yürüyerek gezindiğimiz yerler de oldu… New Jersey’de iki yerde karakol gürdüm. Karakol olduğunu kapı üzerindeki veya duvar üzerindeki polis ambleminden anlıyorsunuz… Cephesi 4-5 metre olan oda büyüklüğünde bir mekan. Bu mekanın etrafında başka binalar da var. Kapıda veya kapı önünde polis de yok, polis aracı da yok… Hatta kapı üzerinde ABD Bayrağı da yok… Kapıdan girince, neler görüyoruz? Oda, oda olarak mı kalıyor, arkaya doğru uzanıyor mu, veya alt bölümü var mı, bunları bilmek benim için mümkün değil. Tesadüf olarak, buralardan geçerken, bu karakollara gireni-çıkanı da görmedim…
Washinton’da polisi sokakta bir yere gördüm. Kongre’ye giderken bir sokakta… Sokağın başında. Sokakta, inşaat var. İş makınası çalışıyor. Bir polis, o sokağı kullanamayan sürücülere yeni yön gösteriyor. Poliste belki bir tabanca var, ama siz onu görmüyorsunuz, o silahın varlığını hissetmiyorsunuz… Köşede bir de polis arabası görüyorsunuz,
ABD’de ve Avrupa’da Kürdler…
Kurdish Policy Research Center kurumunun daveti üzerine ABD’ye gittiğimizi belirtmiştim. Bu, ABD’de, Kürd işadamlarının, Kürd aydınlarının kurduğu bir kurum. Burada, Avrup’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan Kürdlerle, ABD’de yaşayan Kürdlerin durumuna kısaca bakmanın yararlı olacağını düşünüyorum…
Avrupa’da yaşayan Kürdler, daha çok siyasal düşüncelerinden, faaliyetlerinden dolayı oradalar. Mülteci yaşamaya, sürgün yaşamaya mahkum edilmişler… Siyasal mücadelelerini Avrupa’da da sürdürmek istiyorlar, ama bu konuda bazı engellerle karşılaşıyorlar. Bu bakımdan, Avrupa’da çeşitli devletlerde mülteci durumunda yaşayan Kürdler, bulundukları devletten şu veya bu şekilde şikayetçiler…
ABD’de yaşayan Kürdler ise, iş aramak için oraya girmişler veya kısa bir süre macera yaşamak için gitmişler… İş bulmuşlar, çalışmışlar, işi büyütmüşler, sonra kendilerine iş kurmuşlar… orada kalmışlar… Bir süreliğine kalmak, gezmek için gitmişler, kalmışlar, dönmemişler. İş kurmuşlar, büyümüşler, gelişmişler… ‘Kısa bir süre için ve dönmek için gitmiştim, 40 yıldır buradayım, 50 yıldır buradayım, ‘ diyenler var…Amerika’da yaşayan Kürdler, kendileriyle de barışık, ABD yönetimiyle de barışık… Avrupa’da yaşayan Kürdler böyle değil…
İş yapma bakımdan da Avrupa’da yaşayan Kürdler ile ABD’de yaşayan Kürdler arasında fark var. Avrupa’da döner, kebap gibi işler, sürücülük gibi işler daha çok. ABD’de iş bakımından da büyük bir çeşitlilik var…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.