İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Cabiri Ensari, 19 Eylül 2016 günü, Moskova ziyaretinde K24’ün sorularını cevaplarken, “Kürtlerin bulunduğu ülkelerin bölünmesi kabul edilemez…” dedi. (İlgili haberi okumak için tıklayın)
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın bu beyanı, Kürdlerin/Kürdistan’ın bölünmesinin, parçalanmasının, paylaşılmasının kabul edilmesi anlamına gelir. Bunun ötesinde, bu Ortadoğu düzeninin aynen sürmesi için çaba gösterilmesi anlamına gelir. Ortadoğu’nun birliğinin, beraberliğinin, Kürdleri/Kürdistan’ı bölen, parçalayan, paylaşan Sykes-Picot düzeninin aynen sürdürülmesi, Sykes-Picot düzeninin yoğun bir şekilde savunulması anlamına gelir.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin, Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı söz konusu olunca, buna en çok İran karşı durmaktadır. “Kürdlerin bulunduğu ülkelerin bölünmesi kabul edilemez…” demektedir. İran bu konuda neden ısrarlıdır. Çünkü bir ülkenin, bir halkın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması o halk için, o ülke için çok ağır bir felaket olmaktadır. Hem ekonomik bakımdan, hem toplumsal ve psikolojik bakımlardan büyük bir felaket… Bu, bir insanın iskeletinin parçalanması gibi, beyninin dağılması gibi bir etki yaratır. Bu çok açık, izlenebilen, gözlenebilen bir durumdur.
1919 yılında, Erzurum Kongresi-Sivas Kongresi dönemlerinde, Mandacılık, Manda Meselesi çok konuşuluyordu. O dönemde, Halide Edip Adıvar (1884-1964) Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958) gibi yazarlar, “kimin mandası olursak olalım, yeter ki bir bütün olarak kalalım…” şeklinde yazılar da yazmışlardı. Halide Edip Adıvar’ın, Yahya Kemal Beyatlı’nın 1919 yazılarında, bunu izlemek mümkündür. Yahya Kemal’in düz yazılarının toplandığı Eğil Dağlar İstiklal Harbi Yazıları, Tarih Musahabeleri kitaplarında, bu görüşleri izlemek mümkündür.
İttihat ve Terakki “Vatanın Tamamiyeti” sloganını çok kullanıyordu. Daha sonra Kuvayı Milliye, Kemalistler de bu sloganı kullanmaya başladı. Osmanlı vatanı, “vatanın tamamiyeti” sloganlarının çok yoğun olarak kullanıldığı bir dönemde parçalandı. Kürdistan’da bu bölünen parçalar arasında parçalandı, paylaşıldı. Kürdlerin/Kürdistan’ın başına lanetli bir çorap geçirildi. Bu süreç, bölünme, parçalanma, paylaşılma, dikenli teller, mayın tarlaları, gözetleme kuleleri …Kürdlerin/Kürdistan’ın ekonomik ve toplumsal gelişmesini durdurmuştur, çökertmiştir. Asimilasyon politikaları, sürgünler… Kürd insanlarını psikolojik bakımlardan hastalıklı yapmıştır.
Bölünme, parçalanma, paylaşılma, kullanılan alfabelerde de kendini göstermektedir. Türkiye’de Kürdler Latin alfabesini, Irak’ta Arap alfabesini kullanmaktadır. İran’da Kürdler Arap alfabesini, Suriye’de Arap alfabesini ve Latin alfabesini birlikte kullanmaktadır. Örneğin, Güney Kürdistanlı ve Kuzey Kürdistanlı birbirleriyle çok rahat bir şekilde konmuşsalar bile farklı alfabelerden dolayı yazılı olarak birbirleriyle anlaşamamaktadır.
Bu konuya İran, kendi devlet çıkarları açısından bakmaktadır. Bu bakışın, Irak, Suriye, Türkiye gibi devletlerin, çıkarlarıyla örtüştüğü açıktır. Ama, soruna bir de Kürdlerin gözüyle bakmak gerekir. Kürdler şöyle düşünebilir: Bölünme bu kadar kötüyse, o halk için o ülke için çok olumsuz sonuçlar ortaya koyuyorsa, yüz sene önce, neden Kürdlerin/Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması için çalıştınız? Bunu gerçekleştirmek için dönemin iki emperyal gücü Büyük Britanya ve Fransa ile işbirliği yaptınız? Bunlardan daha önemli olarak, bugün, neden, hala, Kürdlerin/Kürdistan’ın bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış kalmasında ısrar ediyorsunuz? Bölünme bu kadar kötüyse, neden, Ortadoğu’nun birliğini, bütünlüğünü, Kürdleri/Kürdistan’ı kurban ederek gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz?
Kürdlerin aydını da, siyasetçisi de, savaşçısı da, sivil toplum kurumlarında çalışanlar da, kahvehanelerde oturup günün meseleleri üzerinde sohbet eden Kürdler de hem kendilerini sorgulamalı, hem de, bu devletlere bunu sormalıdır.
Evet, kahvehanelerde oturup günün meseleleri üzerinde sohbet eden Kürdler de hem kendilerini sorgulamalı hem de bu devletlere bu süreci sormalıdır. Çünkü bu devletler, bölünmenin çok kötü bir süreç olduğunu o kadar çok, o kadar sık söylediler ki, bunun Kürd halkının şuurunda, şuur altında yer etmemesi mümkün değildir. Bu durumda, halkın da, “bölünme, madem ki bu kadar kötüdür, bunu bize neden layık gördünüz, yüz yıldır bizi bu koşullarda yaşatıyorsunuz, bu olumsuz durumlardan kurtulmamıza da neden engel oluyorsunuz” demesi normaldir.
Irak’ta, İran’da, Suriye’de, Türkiye’de Kürdlerden söz ederken, Kafkasya’daki Kürdistan’ı da unutmamak gerekir. Bugünkü Karabağ ile Ermenistan arasında yer alan ve 1923-1928 arasında özerk olan Kızıl Kürdistan, Kürdistan toprağıdır. Şeddadilerden, Mervanilerden Hasanveyhilerden, Selahattin Eyyubi’den beri Kürdistan toprağıdır.Kızıl Kürdistan nasıl kuruldu, bu proje neden iptal edildi? Kürdler neden, Kırgızistan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan gibi Türki cumhuriyetlere sürgün edildi? Bunların da bilinmesi gerekir… Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Rusya Federayonu gibi alanlarda, Kürdlerin Kril alfabesi, kullandığını da belertmek gerekir. Bu, bugün, Kürdlerin kullandığı üçüncü alfabe olmaktadır.
Bugün, Arapların, Farsların, Türklerin devleti vardır. Arap Birliği’ne bağlı 22 Arap devleti vardır. Bunun ötesinde bütün İslami halkların devleti vardır. Afganların, Urduların, Bengallerin, Azerilerin, Türkmenlerin, Özbeklerin, Taciklerin, Kırgızların, Kazakların, Malezyalıların, İndonezyalıların, devleti vardır. Arnavutların, Boşnakların devleti vardır. Kıbrıs Türklerinin devleti vardır. Çeşitli Afrika halklarının devleti vardır. Bu devletler 57 üyeli İslam Konferansı’nın üyeleridir. Filistinli Arapların devlet olması için sadece 22 üyeli Arap Birliği, 57 üyeli İslam Konferansı değil bütün dünya çalışmaktadır. Dünyada, “Güneşin altında”, neden, Kürdlerin de bir yeri bir ülkesi, bir devleti olmasın?
Bu noktada, Belucilerin durumunun da dikkatlerden uzak tutulmaması gerekir. Beluciler de bugün İran, Pakistan, Afganistan arasında bölünmüş bir halk, bölünmüş bir ülkedir. Pakistan’ın idari ve siyasi sisteminde Beluci eyaleti olduğu bilinmektedir
Bütün dinlerin temeline bir ahlak anlayışı vardır. Bu ahlak anlayışı, insanları daha eşit, daha özgür kılmaya yöneliktir. Kendin için istediğini başkaları için de iste. Kendin için istemediğini başkaları için de siteme. Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, sen de başkaların yapma… Siyaset felsefesinin, toplumsal felsefenin, adalet anlayışının temelinde de bu türden ahlak anlayışı vardır.
İslam dünyasına baktığımız zaman bu temel ilkelerin yaşama geçtiğini geremiyoruz. Kürdleri, Kürdistan’ı baskı altında tutan devletler, kendilerinin hiç yaşamak istemediği süreçleri Kürdlere yaşatabiliyorlar. Ve bunu sistematik olarak yapıyorlar, yaygın bir şekilde yapıyorlar. Kendileri için istediklerini, Kürdler için yasaklıyorlar. Bölünmenin çok kötü olduğunu dile getiriyorlar ama, Kürdleri, Kürdistan’ı sonsuza kadar bölünmüş, paylaşılmış tutmak için yoğun bir mücadele yürütüyorlar.
İran Dışişleri bakan Yardımcısı, Vatandaşlık haklarında da söz ediyor. İran’da herkesin eşit olduğunu vurguluyor. Halbuki İran’da, Kürd olmaktan, Kürd toplumu olmaktan doğan haklarını isteyen, bunun için mücadele eden Kürd gençleri her gün beşer onar idam ediliyor. Vinçlerde, salbur saçak asılı tutuluyorlar. Bu nasıl vatandaşlık haklarıdır, nasıl eşitliktir…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.