Kerkük ve diğer Kürdistan topraklarına yönelik 16 Ekim 2017 günü başlatılan işgal hareketinin arka planına baktığımız zaman, bu projenin başta İran molla rejimi ve diğer sömürgeci ülkelerin ortaklaştığı ve birtakım Kürd ihanetçilerini de içine alan çok kapsamlı bir operasyon olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Mollaların, yaklaşık kırk yıldır demokrasinin kırıntısını dahi uygulamadığı ve her geçen gün evrensel hukukun biraz daha ayaklar altına alınarak, İran halklarına zulüm ve işkencenin dayatılıp, muazzam bir adaletsizlik ve yoksulluk çektirdiği herkesçe bilinen bir gerçekliktir. İran ülkesi bu haldeyken, ülkede var olan çelişki ve rahatsızlıkları gizlemek ve muhalefeti susturabilmek için iktidarda ki mollalar olmadık hile ve entrika yöntemlerini kullanmaktadırlar.
Katı Şii mezhepçi bir anlayışla, ülke içindeki dayanılmaz zulüm uygulamalarını gizlemek üzere ülke kaynaklarını silahlanmaya ve paramiliter çeteler oluşturmaya ayıran ve böylelikle de Orta Doğu’nun farklı ülkelerinde ki Şii damarı harekete geçirerek büyük Pers imparatorluğunu kuracağız yalanlarıyla kendi halkını kandıran mollalar, Kasım Süleymani gibi rejim kölesi generalleri vasıtasıyla da Irak, Suriye, Lübnan gibi ülkelerde provokatif ve sinsi faaliyetler yürütmektedirler.
Bu anlamda, Suriye’de Esad rejimi, Irak’ta Nuri Maliki, Haydar Abadi ve Lübnan’da Hizbullah liderleriyle sıkı ilişkiler geliştiren molla rejimi, oluşturmak istediği Şii hilalinde Kürdistan bölgesel yönetimini ve Kürdleri kendileri için en büyük engel ve düşman olarak görmektedir. Çünkü Güney Kürdistan’da ki her olumlu gelişmenin, İran ve Suriye coğrafyasında ki Kürdleri cesaretlendireceğini ve dolayısıyla İran ve Suriye’de ki Kürdlerinde ulusal, demokratik hak talebinde bulunacaklarını çok iyi bilmektedirler.
İran mollaları, bütün bu sebeplerden dolayı Kasım Süleymani vasıtasıyla bir taraftan Şii dava partisinin liderleri Nuri Maliki ve Haydar Abadi’yi örgütlerken diğer taraftan YNK ve Goran içerisinde ki birtakım zayıf kişilikleri de kendi manyetik alanın da tutmaya büyük özen göstermiştir. Dolayısıyla, İran mollaları ilk anti-Kürd projelerini Nuri Maliki’nin başbakanlığı döneminde devreye sokmuşlardır. Nuri Maliki, İran mollalarından aldığı talimatlarla Kürdistan bölgesinde ki kazanımları boşa çıkarmak üzere çok yönlü ve alçakça çalışmalarını aralıksız ve inatla sürdürerek, Kerkük ve diğer Kürdistan topraklarına yönelik işgali örgütleyen en tehlikeli Kürd düşmanıdır.
Bunun en somut örnekleri ise;
a-) Irak anayasasında yazılı olmasına rağmen Peşmerge ve memur maaşlarının kesilmesi ilk defa Nuri Maliki döneminde başlatılmıştır.
b-) Bugün Haşdi Şabi olarak bildiğimiz Şii mezhepçi çeteler, Dicle güçleri adı altında yine Nuri Maliki döneminde örgütlenip, silahlandırılmıştır.
c-) Musul’u tek mermi patlatmadan IŞİD barbarlarına terk eden ve bu barbarları Musul askeri karargah ve depolarından elde ettikleri modern silahlarla Kürdistan topraklarına yönlendiren yine Nuri Maliki’dir.
d-) Goran ve YNK’nin bir kısım mensuplarıyla oldukça ciddi menfaat ilişkileri kurarak ve Kürd hainlerini besleyerek, İran mollalarının güdümüne sokup Kerkük ihanetine imza atan kişi de yine Nuri Maliki’dir.
e-) Şengal’de Ezidi ve Müslüman Kürdler arasında ki inanç farklılığını sinsice ve alçakça kullanarak, PKK’yi Ezidilerin kurtarıcısı rolüne taşıyan ve aynı zamanda o bölgede Haşdi Şabi-PKK ilişkisini kullanarak Ezidilerin daha çok mağdur olmalarına sebep olan da yine Nuri Maliki’dir.
Elbette ki bütün bu hadiseler Kürdlerin dostu olduklarını iddia eden ABD ve diğer batılı güçlerin gözleri önünde cereyan etmiştir. Ancak Nuri Maliki ve Haydar Abadi arasında bir tercih kullanan ve dolayısıyla Haydar Abadi’nin iktidarını kendilerine ve çıkarlarına yakın bulan ABD ve diğer batılı ülkeler, en son Kerkük başta olmak üzere Kürdistan topraklarının işgaline ve yüz binlerce Kürd’ün kendi topraklarında mülteci konumuna düşmesine göz yummuşlardır.
Ancak olay ABD ve batılı güçlerin düşündüğü ve beklediği gibi gelişmemiş, tam aksine bir taraftan Kürdistan yönetiminin eli zayıflatılırken, diğer taraftan ABD ve batının vazgeçilmez ittifakı olan İsrail devleti, Haşdi Şabi güçlerinin Kerkük ve Şengal’i işgal etmesiyle İran’ın saldıracağı bir menzile dönüşmüştür.
Geldiğimiz bu noktada, şartlar ne olursa olsun bütün komplo ve ihanetlere rağmen Kürd halkının, yüz binlerce evladını toprağa verdiği bu coğrafyada paramiliter işgalci güçlerin kalıcı olması mümkün değildir. İşgal edilmiş Kürdistan kent ve kasabalarında başlatılacak direniş hareketleri, mutlaka düşmanları bu kutsal topraklardan söküp atacaktır. Ancak her zaman maddi hesaplar yaparak konulara yaklaşan batılı devletler, bu coğrafyada eskisi gibi ucuz ve dürüst dostlar bulamayacaklardır.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
23.11.2017 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.