Bir hafta önce Irak Federal Kürdistanı’nın Hewler şehrindeydim. Daha önce Halepçe’ye gitmişliğim vardı. Ancak sadece anıtı ziyaret amaçlı olmuştu, Kürdistan’a gidip, dönenlerin, ahkâm kesici yazılarını çokça okuduğum için. Bu kez farklı duygularla gittim. Hiç bir şey yazılan, çizilene benzemiyordu. Örselenmiş durgularla döndüm.
- Yolculuğumuz esnasında, güvenli yolları tercih ettiğimiz halde İŞİD belasının uğramadığı yer kalmamış ve geçtiği yerlerde arkasında birer enkaz bırakmıştı. Yolları hangi firmalar yapmışsa kalitesiz malzemeler kullanılmış, adeta deve sırtında yolculuk yapıyormuş gibi hissettim. Karşıda görkemli Kandil dağları İran’a sınır, heybetinden adeta gözlerim kamaştı, bu sıradağlar karşısında sessizliğe gömülüp sustum… Ancak Kerkük yol güzergâhın da olduğu içinde dikkat çekiciydi. Bir gün önce katliam yaşanmıştı. Acımız sonsuz. Sabrımızda bir o kadar acil ve sonsuzdu…
.Kerkük, Kürdistan bölgesinde olmasına rağmen, hala bir statüye kavuşmamış, Federalizmin prensiplerine göre idare edilmediği, Merkezi ve Üniter devlet prensiplerine göre yönetildiği için, bu sorunun da halen çözülmediğini ve tamamen tıkanmış olduğunu görülüyor. Irak’ın ve Kürtlerin temel sorunu olan Kerkük yol güzergâhıdır. Savaşa endeksli yaşam petrolün Kerkük’ün can damarı olmasına engel teşkil etmemiş. Kürdistan bölgesinde olmasına rağmen hala bir statüye kavuşmamış, Federalizmin prensiplerine göre idare edilmediği, Merkezi ve Üniter devlet prensiplerine göre yönetildiği için, bu sorunun da halen çözülmediğini ve tamamen tıkanmış olduğunu gördük..
- Halepçe, Irak-İran sınırında olduğu için ticaret hayatının yoğun olduğu hareketli bir kasabadır. İran-Irak savasında evleri yakılan, köyleri boşaltılan insanlar buraya yerleştiği için nüfusu inanılmaz fazlalaşmış. Çoğu köylerde buldozerlerle yerle bir edilmişti. Saddam Hüseyin 16 Mart’ta öğlene doğru ilçenin kuzeyindeki Seyid Sadıq’a hava saldırılarına başlamış, yerle yeksan etmiş. Bu da gösteriyordu ki Saddam Kürtleri toplu imha edecekmiş.
..Bazı sahte yani Daiş gibi, İslami Güçler, sürüncemede olan zayıf halkaları, fırsat bilip Kürdistan coğrafyasını kana buladılar. Bununda yegâne nedenleri; Federalizmin işletilmesindeki açmazlardır. Ayrıca Arapların tarihsel tutumu, Kürtlere karşı düşmanlığının, sömürgeci ve ırkçı reflekslerinin büyük payı bulunmakta. Elbette ki Kürdistan liderlerinin yönetimde hayati ve stratejik hatası var. Birinci körfez Savaşında, Kerkük özgür Kürdistan alanının dışında kaldı. DP ve YNK arasında kanlı çatışmalar oldu.
İkinci körfez savaşında BAAS rejimi yıkıldı. Müttefiklerin yardımıyla Kürtler barıştı. Kürtlerin olan ve idaresinde olan, Süleymaniye, Erbil yönetimi Kürtlere hiç yaramadı.
Kürtlerin yaşam alanı olarak, tarihsel, coğrafi, bağlamda Kerkük’ün Kürlere ve Kürdistan’a ait olduğu tartışma götürmez. Petrol yokken Kürtlerin küçük bir kasabası idi. Petrol bulununca Araplar gelmeye başladı.
-MOLLA MUSTAFA Barzani ”Kerkük Kürdistan’ın kalbidir demişti”
Beynimden, yüreğimden geçen, bu düşüncelerle tüm dünyanın kanını donduran büyük bir katliamla anılan Halepçe’ye doğru yol alırken, burayı tekrar görecek olmanın heyecanı ve mutluluğuyla hem sevinçli, hem de keder yüklüydüm.
Sevinçli olmamın en önemli sebebi aslında “Kürdistan Parlamentosu Halepçe’de toplanıp, resmi olarak İl oluşunu açıklayacaktı ve buna “BENDE TANIKTIM ”bu benim için tarifi imkânsız bir MUTLULUKTUR… Ama!
Hepimizin bildiği gibi; Halepçe katliamı; malları, canları. Namuslarının sahte dinci vicdansızların, dini fetvalar eşliğinde, katliam ve soykırımın uygulandığı bir ilçeydi... Biz Kürtler ve Halepçeliler için tarihe kara bir gün olarak geçmiş. Soykırımdır. Saddam Kuran’daki bir sureyi operasyon malzemesi yapmıştı.
Saddam Efendi Kürt kadınlarına tecavüz ettirip, öldürtmüş, yada savaş ganimeti olarak etrafındaki Arap şeyhlerine ganim olarak satmıştır.
Halepçe’ye gitmek için Süleymaniye’den geçilir. Üstü karla kaplı Ezmer sıradağları karşıda, görkemle boy gösterir.
Süleymaniye’den Halepçe’ye geçişte, sanki başka bir ülkeye gidiyoruz gibiydim, garip bir his oluşmuştu içimde, Şöyle ki; burada çok bariz bir şekilde katı bir dini baskı söz konusuydu. Katı Dini kurallar, her şeyin önüne geçmiş durumda. Bunda birinci nedeni; -İran’a komşu oluşu, İkinci neden -Fetullah Hoca Efendinin!!! bu durumu fırsat bilip, hemen orayı keşf ettirip adamlarını yerleştirmesi;
Katliamda ailelerini kaybeden çocukların toplatılıp, büyük şehirlerde zengin dindarların çocuklarının yanına yerleştirilmesi, çeşitli ülkelerde okumalar için olanakların yaratılmış olması. Ede çoğunun Halepçe’ye dönüp söz sahibi oluşudur..
FETULLAH görüşünün 3.dünya ülkelerinde yaptığı çalışmaların aynısı Halepçe’de yapılmış.
Hemen Marx’sın ünlü sözü aklıma geldi ”Din Halkların Afyonudur”
Halepçe’de dinselleştirilmiş inançlar kutsal mertebesine yükseltilmiş ideolojiler Böyle ciddi bir alan bulmuş ve yayılmış.
Muktedirler; kendi yarattıkları kutsallara sığınarak ve o halkı sömürerek iktidarlarını pekiştirirler. Fetullahın Görüşü maalesef Halepçe’de de böyle karşılık bulmuş.
SONUÇ OLARAK:
-HALEPÇE’Yİ BİR AN ÖNCE STATÜYE KAVUŞTURUP, DEMOKRATİK HAKLAR TEMELİNDE, -Ekonomik Sosyal hak bölüşümünün adil olarak, kısa süre içinde Halepçe’ye aktarılması,
-İranla sınır ticaretinin kalitesinin değiştirilmesi,
Genç kızların Araplara gelin verilmesi (DİLİM VE GÖNLÜM VARMIYOR BAŞKA ŞEYE)
DURDURULMALIDIR.
Ayrıca, Zaten Süleymaniye ye düşen gelir dağılımının demokratik ve eşitlikçi şartlarda Halepçe’ye ulaşması. Söz konusu olmamış. Açıkçası Süleymaniye İdaresi ve Erbil Halepçe’ye sıcak bakmamış. Sahte dincilerin kucağına itmişler…
YÜKSEL AVŞAR
SİYASETMEDAR. KADIN AKTİVİST
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.