Ortadoğu da yıllardır süren savaşın Irak, Suriye ve daha çok da Kürdistan merkezli ağırlaşacağı görülüyor. Bu savaşın bir başka penceresi de Musul üzerinde yapılan operasyon sırasın da, başka bir hesaplaşmanın yaşanacağı, son örneği tırmanmış olan Türkiye ile Irak gerilimidir.
Bu kente nihai operasyonun ve çözümün çok yakın olmadığı kanaatindeyim. Koalisyon ve bölgesel aktörler, IŞİD sonrası bölgeyi dizayn edilmesine birçok açıdan halen hazır değiller... Birinci Dünya savaşında, İngiliz liderliğin ile batı, açık bir tutumla Kürdistan’ı işgal altında tutan devlet ve milletlere oynamış, Kürtlerin özgürlük istemlerini dışlamıştı. Hatta ülkeleri bölünmüş, tabir yerinde ise, coğrafi vücutları paylaşılmıştır. Kürt bağımsızlık mücadelesine karşı açık tutum almışlardır. Arap, Türk ve Fars‘ların ağırlığı nedeniyle İngiliz liderliğindeki batı, Kürtleri yok saydı. Şimdi savaş Musul üzerinden ağırlaşacaktır.
Musul’a kısaca göz atalım: Geçmişte Musul, Bağdat, Basra ile birlikte Osmanlı egemenliği altındaki Irak’ın üç vilayetinden biri idi. Musul, Kürdistan’ın, Bağdat ağırlıkla Sünni Arapların, Basra ise Şii Arapların başkenti konumundaydı. Kerkük, Hewler, Duhok, Süleymaniye gibi Kürdistan kentlerinin tamamı o zaman Musul vilayetine bağlı ilçelerdi...
Yani Osmanlı döneminde coğrafik olarak Musul Kürdistan’a aittir. Dahası Kürdistan’ın başkentiydi. O zaman ki nüfus yapısı da bunu doğrular nitelikteydi. Osmanlı’nın 1900 yılı sayımına göre Musul’un nüfus yapısı şöyle; Kürtler 104 000, Türkler 35 000, Araplar 28 000, Müslüman olmayan halklar 31 000 bin olarak belirlenmişti. İngilizlerin 1923 yılı verilerine göre ise; Kürtler 179 820, Türkler 14 895, Araplar 170 663, Hıristiyanlar 67 000 bin olarak verilir. (1) Dikkat edilirse her iki kaynakta da Musul’un nüfusu çoğunlukla Kürtlerden oluşur. İsmet İnönü, Lozan Konferansı’nda; “Etnografik yönden Kürtler: 263. 000, Türkler de 146. 000 kişi olduğuna göre Musul vilayetinin büyük bir çoğunluğunu meydana getirmektedirler” (2) diyerek Türk tezini doğrulamaya çalışır. “Musul’da Kürtlerin çoğunlukta olduğunu kabul eder”. 30 Eylül 1924’te toplanan Milletler Cemiyeti Meclisi de Musul meselesini inceleyecek bir komisyon oluşturur. Taraflarla görüşüp çalışmalarını bitiren Komisyon 16 Aralık 1925’te raporunu Milletler Cemiyetine verir. Rapora göre; “Musul vilayetinin çoğunluğunu Kürtler oluşuturuyordu. Bunun için bu bölgenin Irak’a bağlanmasını, Manda yönetimi de 1928’de biteceği için bu süreyi 25 yıl uzatacak ve Kürtlere yönetim serbestliği ve kültürel haklar veriliyordu” (3)
M.Ö 612 tarihinde Medlerin Komutanı Keyakser bugün Musul coğrafyasında kurulan ve bulunan Asurların başkenti Ninova’yı kuşatarak Medya imparatorluğuna kattı.
Kısacası hangi kaynağa bakılırsa bakılsın Musul kenti, coğrafik olarak Kürdistan parçası ve nüfus yoğunluğu itibarıyla da yakın tarihe kadar Kürt kentidir.. Araplar lehine değiştirmek için Saddam Hüseyin diktatörünün izlediği Araplaştırma politikasının etkili olmasıyla, Arap nüfusu artmıştır. Musul merkez bugün, Sünni Arap kentine dönüştü. Ancak bu durum Musul’un coğrafik olarak Kürdistan’a ait olduğu gerçeğini değiştirmez… Türk milliyetçiliğinin, “Musul-Kerkük Türkmeneli’dir” iddia ve propagandası da temelsizdir. Zira Türkler orta Asya’da medeniyetten uzak yaşarken, Kürtler Musul’da şehir hayatı yaşıyorlardı. Türk milliyetçileri, Osmanlının geçmişte işgal altında tuttuğu her yere “Türkmeneli” der. Dolaysıyla Sofya, Kahire, Şam ne kadar Türkmen yurdu değilse Musul’da değildir.
Musul’un bugünü ve geleceği önemlidir. Zira konumu ve enerji kaynakları 300 yıllık gaz rezervleri mevcut. Bu bakımından dün de bölgesel aktörlerin yanı sıra, İngiliz, Fransız hatta Almanların da ilgi alanıydı/dır. Osmanlıların bu ilgiden hareketle İngiliz ile Fransızları dengelemek için Berlin-Bağdat demiryolu hattının yapımını Almanlara verdiği bilinir. Bugün her devlet IŞİD’in yenilmesinden çok, Musul’un statüsü ile ilgilidir. Üzerinde büyük hesapların yapıldığı Musul, IŞİD sonrası ne olacak, kime, hangi coğrafya ve siyasal iktidara bağlanacak? Kim ne kadar pay alacak, kimler operasyona katılacak? Zira operasyona katılmak isteyen çok sayıda bölgesel ve küresel aktörlerin varlığı söz konusudur. Irak hükümeti ile Kürdistan hükümeti ve ABD’nin vardıkları anlaşma gereği; Musul operasyonuna Peşmerge ile Irak Ordusunun katılacağı, koalisyon güçlerinin hava desteği vereceği, Peşmergen in “Musul merkezine girmeyeceği” ancak ihtiyaç hissedilirse, yardım edebileceğini Başkan Mesut Barzani de doğruladı.
Türk devletinin Musul operasyonuna katılma ısrarının temelinde; operasyon sonrası paylaşım masasında yer almak; Kerkük ile Musul’un Kürdistan denetimine geçmesini engellemek; Güney Kürdistan enerji kaynaklarının kendisi üzerinden pazarlayan petrol boru hattı güzergâhını kontrol edebilmektir.. Irak başbakanın “ülkemden çıkın” çıkışına, Türk Cumhurbaşkanı “Bakınız bugün Irak\'ta IŞİD terör örgütüne karşı düzenlenen operasyona, öyle veya böyle dünyanın dört bir yanından tam 63 ülke müdahil olmuş durumda. Suriye\'de aynı şekilde benzer durum var... Birileri binlerce km uzaklıktan gelip Afganistan, Irak’ı işgal ediyorlar güvenlik gerekçesiyle benim de güvenlik gerekçem var” diyerek yanıt verdi.
Ancak Türk devleti ile ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin Irak’a ilişkin pozisyonları farklıdır. BM kararı ve Irak hükümetinin onayıyla oradalar Sonuç olarak ;
Elbette Musul’un IŞİD sonrası geleceğini, koalisyon güçleri çıkar hesaplarının bölgesel yansıması ile birlikte bölgedeki Sünni- Şii güç dengesi ve esas Arap-Kürt mücadelesi belirleyecektir. Daha önce de belirttim; gerek Irak, gerekse Suriye’de IŞİD sonrası, Kürdistan siyasetini bekleyen büyük hesaplaşma Arap - Kürt çatışması olacak. Zaten Irak rejiminin de Maliki hükümetinden beri bu çatışmaya, “Dicle Operasyon Gücü” gibi özel askeri yapılanmalarla da hazırlık yaptığı bilinir. Bu çatışmada halkımız haklı, meşru müdafaadayken, Arap ırkçı iktidarları saldırı pozisyonundalar. Halkımız bağımsızlık/federasyon hedefiyle coğrafyasında egemenlik hakkını kullanırken Arap şovenizmi bunu zorla engelleme tutumunu sürdürüyor. Bu kabul edilemez. Musul’da çözüm ararken; Tarihsel olarak Musul’un farklı halkların ve inançların bir arada yaşadığı, bugün ve yarın da bir arada yaşadıkları/yaşayacakları bir kenttir. Irak devletinin kuruluşundan bu yana BAAS ırkçı milliyetçiliğinin katliam ve soykırımlar eşliğinde izlediği Araplaştırma-Sünnileştirme siyasetiyle Musul’u Kürtlerden ve Müslüman olmayan halklardan temizleme siyaseti bilinmelidir... Bu zorlu süreçte; öncelikle Suriye Kürdistanı ve Güney Kürdistan parçalarında federasyonlaşma ve bağımsızlık hedefli üzerinde geniş ulusal birliğin sağlaması gereklidir.. Kürtler rahat nefes alacak, birleşmiş milletlerde bir kürsüleri olacak ve kendilerini savunacak koruyacak bir güç sahibi olacaklardır.
(1) Hasan Yıldız, Fransız Belgelerinde Sevr-Lozan-Musul üçgeninde Kürdistan
(2) İngiliz Belgeleriyle Musul Sorunu Dr. Kemal Melek Üçdal, neşriyat sayfa:
(3) İngiliz Belgelerinde Musul Sorunu,
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.