İran’ın Azınlıkları ve Politika Karmaşıklığı: İki Topluluğa Bakış
ABD ve İsrail’in rejim karşıtı baskılarının arttığı bir dönemde İran’daki Kürt ve Beluc toplulukları, hem devletin sistematik baskıları hem de diasporadaki muhalif hareketlerle yaşadıkları gerilim nedeniyle öne çıkıyor. Kürtler “Jin, Jiyan, Azadî” sloganıyla kendi kimliklerini savunurken, Beluclar kanlı baskılar ve kimliksiz bırakılma politikalarıyla mücadele ediyor. Uzmanlara göre Washington, yalnızca Fars merkezli bakış açısına değil, İran’ın çok etnili ve çok uluslu yapısına odaklanmalı; aksi takdirde Irak’ta olduğu gibi yanlış politikalar tekrarlanabilir.

Bu yaz, ABD destekli bir İran rejimi değişikliği kampanyası mümkün görünüyordu. Şimdi bu ihtimal zayıflamış olsa da İsrail’in gizli operasyonları muhtemel olmaya devam ediyor ve ABD’nin gelecekteki müdahaleleri ihtimal dışı değil. İran, Orta Doğu jeopolitiğinde önemli bir rol oynuyor; bu nedenle kısa vadede dramatik bir gelişme olmasa bile, politika yapıcıların nüfusun gerçekçi ve doğru bir haritasını geliştirmesi ve sürdürmesi gerekiyor.
Bu bağlamda bazı temel noktaların altı çizilmelidir: İran tek tip bir ülke olmaktan uzaktır, yeni bir Şah çözüm için gerçekçi veya uygun olmayabilir ve mevcut rejimi reforme etme ya da devirmeye yönelik çabalar, İran’ın vatandaşları ve diasporası kadar karmaşık ve çeşitlidir. Aşağıda iki önemli bölgeye dair kısa bir tablo sunulmaktadır.
Rojhılat
“Rojhılat”, Kürtçe’de “doğu” anlamına gelir ve günümüzde İran’daki Kürt nüfusun yaşadığı bölgeleri tanımlamak için kullanılır. Rakamlar tahmini olsa da Kürtler nüfuslarını yaklaşık on iki milyon olarak değerlendiriyor ve Kürt hoşnutsuzluğu onlarca yıldır İran’daki farklı hükümet sistemleri boyunca tutarlı şekilde devam ediyor. Yaz boyunca yurt dışında yaşayan birçok aktivist ve analistle görüştüm; bazıları İran’ın sınır ötesi saldırı geçmişi nedeniyle anonim kalmayı tercih etti.
Oslo merkezli Hengaw örgütünün sözcüsü ve kurucu ortağı Zhila Mostajer bana şunları söyledi:
“Amerikan kamuoyu ve uluslararası kurumlar, İran’da ulusal, dini ve kültürel azınlıklara yönelik ayrımcılığı ve baskıyı anlamalıdır. İnsan hakları ihlalleri geçici eğilimler değil, yapısal ve örgütlü devlet politikasının bir parçasıdır.”
“Jin, Jiyan, Azadî” (Kürtçe: kadın, yaşam, özgürlük) hareketi, 2022’de ahlak polisi tarafından Tahran’da öldürülen Jina Emini’nin ardından Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde başladı. Kürtler için Jina’nın etnik kimliği merkezi öneme sahipti ve çoğu kişi ona Mahsa (Farsça ismi) denmesine tepki gösterdi. Avrupa merkezli bir aktivist bana şunları söyledi:
“Jina protestoları sırasında Kürt bölgelerindeki ağır şiddeti dile getirdiğimizde, Fars muhalifler bize bölünmeye neden olmamamızı söylediler. Jina’nın Kürt olduğu için öldürüldüğünü söylediğimizde eleştirildik. Ama İran’da vurulan ya da idama mahkûm edilenler, Tahranlılardan çok daha fazla Kürt. Kendi hikâyemizi anlatmamıza izin verilmiyor, böylece şiddet görünmez kılınıyor. Biz başından beri bu rejime karşıydık. Ama Kürtler kendilerini temsil etme hakkına sahip olmalı. Bu bir diyalog değil, monolog.”
Kürt aktivistler ve sivil toplum temsilcileri öncelikle, İran diasporasındaki rejim karşıtı seslere duydukları artan hayal kırıklığını dile getirdiler. Kürt-Amerikalı avukat Samira Ghaderi, “Birçok İranlı monarşi yanlısı, işbirliği için ön şart olarak ‘birleşik İran’a bağlılık talep ediyor. Ama Kürtler bunu tarihsel olarak kendilerini bastıran merkeziyetçi, milliyetçi modelin devamı olarak görüyor” dedi.
“Federalizm ya da konfederalizm gibi anlamlı bir özerklik hakkı tanınmadığı sürece, toprak bütünlüğü çağrıları birlikten çok tahakküm aracı olarak görülecektir,” diye ekledi.
Görüştüğüm tüm aktivistler ve analistler, rejimin Kürtlere yönelik hedef alıcı politikalarının tanınmasını, İran’ın birliği vurgusundan daha önemli bulduklarını ifade etti.
Bazıları mevcut Pehlevi restorasyon hareketini, eski diktatörlüğün aşırı milliyetçi ve tehditkâr kalıntıları olarak gördü. Avrupa merkezli bir aktivist, Pehlevi’nin, İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (IRGC) olası firarilerin desteğini talep etmesinden endişe duyduğunu söyledi. Azınlık diaspora toplulukları, Pehlevi hanedanının yolsuzluk ve diktatörlük geçmişine rağmen, Batı medyası ve uluslararası toplum tarafından Şah’ın oğluna gösterilen sıcak ilgiden hem şaşkın hem de hayal kırıklığı içinde görünüyor.
Bir aktivist, İran-İsrail çatışması sırasında ve sonrasında Kürtlerin adeta nefeslerini tuttuğunu belirtti. Hengaw’ın belgelerine göre savaş sonrası rejimin azınlıklara yönelik baskısı keskin şekilde arttı; örneğin Kürt tutuklamaları çoğaldı, Bahailer’in evlerine şiddetli baskınlar yapıldı. 25 Haziran’da üç Kürt idam edildi, 10 Temmuz’da ise beş Kürt belirsiz suçlamalarla ölüm cezasına çarptırıldı. Almanya merkezli aktivist Schilan Kurdpoor, İran-İsrail çatışması sırasında ve hemen sonrasında IRGC’nin Kürt bölgelerine yayılarak olası bir ayaklanmayı önlediğini ve Jin, Jiyan, Azadî protestocularını hapsettiğini belirtti.
İsrail veya ABD’deki politika yapıcıların bu çatışmanın azınlıklara yönelik artan insan hakları ihlalleri üzerindeki sonuçlarını dikkate alıp almadığı belirsiz. İngiltere merkezli bir analist şunları söyledi:
“Kürtler, ister Irak’ta, ister İran’da, ister Suriye’de olsun, kendilerini ABD ve Batı’nın müttefiki olarak görüyor… Bu rejimi iktidarda bırakmak felaket bir hata olur. Ciddi şekilde zayıflatılmış olsa da önümüzdeki beş-on yıl içinde özellikle petrol gelirleri sayesinde toparlanacak ve Batı ile İsrail, muhtemelen Hamaney’den sonra gelecek biriyle yeni bir büyük tırmanışla karşı karşıya kalacak.”
Belucistan
Jin, Jiyan, Azadî hareketi Rojhılat’ta başlamış olsa da hızla tüm İran’a yayıldı. Belucistan’da bu, yerel bir meseleyle çakıştı. Amini’nin öldürülmesinden bir hafta önce, 15 yaşındaki bir Beluç kız çocuğu, Çahabar’daki IRGC Polis Komutanı Ebrahim Khouchakzai ile görüşmeye çağrıldı. Mahallesinde işlenen bir cinayetin tanığı olabileceği düşünülüyordu. Görüşmeden sonra ailesine Khouchakzai tarafından tecavüze uğradığını söyledi. Ailesi topluluk desteği aradı. Rask’taki cuma hutbesinde İmam Naghshbandi olayı açıkça dile getirdi ve sessizliği bozmanın görev olduğunu söyledi. Bu olay, Jin, Jiyan, Azadî hareketiyle birleşerek Belucistan’da geniş çaplı protestolara yol açtı. IRGC, protestoculara gerçek mermiyle ateş açarak karşılık verdi — Beluclar buna “Kanlı Cuma” diyor. Beluc İnsan Hakları Grubu (BHRG) sözcüsü, IRGC’nin doktor ve hemşireleri yaralılara tedavi vermekten men ettiğini, birçok kişinin bu yüzden öldüğünü belirtti.
Önde gelen Beluc aktivist Rahim Bandoui bana şunları söyledi:
“Amerikan halkı bilmelidir ki İran tek bir ulus değildir. Tek bir dilimiz, tek bir kültürümüz, hatta tek bir tarihimiz bile yok.”
Bandoui, 1921 darbesiyle başlayan ve Pehlevi hanedanıyla devam eden süreçte, Fars elitleri ve On İki İmamcı Şiilerin tarihsel ayrıcalığını vurguladı. “Tüm İran vatandaşları içerdekiler ve dışardakiler olarak ayrıldı — özellikle Beluclar, Kürtler ve Araplar dışlanmış oldu. Beluclar Fars hükümetine güvenmiyor ve Fars hükümetleri de Beluçlara asla güvenmedi,” dedi.
Belucistan ilk kez 1800’lerin başında Tahran’ın kontrolü altına girdi ve sonraki İran yönetimleri Beluc bölgelerine kayda değer yatırım yapmaktan kaçındı.
Bandoui, yeni bir [Pehlevi] Şah fikrine şüpheyle yaklaşıyor. “Sorun şu ki İran’ı çok etnikli, çok uluslu bir ülke olarak kabul etmiyor. Biz federasyon veya konfederasyon istiyoruz, bundan daha azı olmaz. Biz merkeziyetçiliğin sona ermesini istiyoruz ve İran’daki baskı altındaki hiçbir azınlığın onu destekleyeceğini sanmıyoruz.”
Beluc nüfusunun İran’da %2 kadar düşük, 4,8 milyon kadar yüksek olduğu tahmin ediliyor. BHRG sözcüsü, yüz binlerce Beluc’un devlet kimliği olmadığını, bunun hem nüfus sayımını zorlaştırdığını hem de iş bulma, banka hesabı açma, seyahat etme gibi temel hakları engellediğini belirtti. Kimliği olmayanlar özellikle kötü muameleye açık; yetkililerin mülklerine el koyduğu bildiriliyor.
1 Temmuz’da İran güvenlik güçleri, görünüşte İsrailli ajanları yakalamak için Gunich köyüne baskın düzenledi. Birkaç köylü vuruldu, en az iki kadın öldürüldü, hamile bir anne bebeğini kaybetti, protestocular tutuklandı. Ancak Bandoui’ye göre İran-İsrail çatışması Beluçların savaşı değil:
“Rejim her zaman saldırmak ya da öldürmek için bahane arıyor. Ama İsrail ile İran rejimi arasındaki savaşın Kürtlerle veya Beluçlarla ilgisi yok. Rejim tüm İran’ın servetini silahlara ve Hizbullah, Hamas gibi vekillere harcadı ve her zaman ‘İsrail’e ölüm’ dedi. Bu savaşı kendileri istediler, Şii hilalini kendileri kurmak istedi ve 7 Ekim onların desteğiyle oldu. Beluclar için önemli olan İran’daki insanlar. Bu, İran halkıyla İsrail halkı arasında ya da İslam ile Yahudilik arasında değil; bu, Hamaney ile İsrail arasında.”
BHRG sözcüsüne göre İran-İsrail çatışması, zaten süregelen tutuklamaları, idamları, Beluç yakıt kaçakçılarının yargısız infazlarını ve kimliği olmayan Beluclar ile Afgan mültecilerin hapsedilmesini daha da yoğunlaştırdı.
Bandoui şunu ekledi:
“Washington, yalnızca Farsça konuşulan bölgelerde değil, tüm İran’da neler olup bittiğini daha iyi anlamalıdır. Tahran’daki kadınlar zorunlu başörtüsüne karşı mücadele ediyor olabilir ama azınlık bölgelerinde bu, günlük bir hayatta kalma mücadelesi.”
Ayrıca, İran-İsrail savaşında rejimin büyük bir aşağılanma yaşadığını, sonrasında ise kontrolünü sürdürmek için kaos, acı ve korku yaratmaya çalıştığını söyledi. “Bu rejim artık yaralı bir yılan gibi. Ve bundan en çok Kürtler, Araplar ve kesinlikle Beluçlar zarar görecek.”
ABD Politikası için Değerlendirmeler
ABD-İran ilişkilerinin geleceği, her iki ülkedeki öngörülemez karar alma süreçleri nedeniyle çizilmesi zor olsa da, basitleştirilmiş ve pembe değerlendirmeler beklenmedik ve felaket sonuçlara yol açabilir.
ABD, Irak’ta Saddam Hüseyin’in rejimini devirdiğinde, politika vizyonları ve tahminler, gerekenin yerini tutmadı: Çoğu zaman birbirleriyle rekabet eden etnik ve mezhepsel toplulukların ve kabilelerin siyasi önceliklerine dair nüanslı bir anlayış. Washington, İran’daki farklı toplulukları temsil eden seslere, onların özgün hedef ve yönelimleriyle birlikte maruz kalarak fayda sağlayacaktır. İran’ın nükleer programı şu anda dışarıdan gözlemciler için akla ilk gelen mesele olabilir, ancak bu, İran vatandaşları ve diasporası için tek ya da en öncelikli kaygı olmaktan uzaktır.
*David Sklar-Atlantic Council
Son güncellenme: 11:24:15