İran–UAEA Krizi Yeni Bir Savaşı Tetikleyebilir mi?
İran ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı arasındaki tansiyon beş aydır süren denetim engeli nedeniyle keskin biçimde yükseldi. UAEA’nın yeni raporu, haziranda ABD-İsrail saldırılarında hedef alınan tesislerin hâlâ denetime açılmadığını ve İran’ın yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyum stoklarının doğrulanamadığını ortaya koyuyor.

İran’ın Birleşmiş Milletler nükleer denetim kurumu UAEA ile yaşadığı çıkmaz derinleşirken, Tahran’ın denetçileri engellemesi ve Batı’nın uyum çağrılarını reddetmesi gerilimi tırmandırıyor.
İran ile Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) bir kez daha çatışma döngüsüne giriyor gibi görünüyor. Ajansın bu hafta üye devletlere ilettiği yeni rapora göre İran, beş aydır bazı kritik nükleer tesislere erişimi engelliyor.
Raporda, denetçilerin haziran savaşında İsrail ve ABD tarafından bombalanan tesislere hâlâ erişemediği teyit edildi. UAEA, İran’ın yüzde 60’a kadar zenginleştirilmiş uranyum stoklarının durumunu doğrulayamadığını vurguluyor. Ajans yönergesine göre bu stoklar, silah seviyesine yalnızca bir teknik adım uzakta olduğu için aylık olarak doğrulanmak zorunda.
Tahran’ın erişim vermemesi ve Eylül ayında Kahire’de varılan iş birliği çerçevesinin artık geçersiz olduğunu ilan etmesi, Batılı başkentlerde kaygı yaratmış durumda. Diplomatik tıkanıklık ve teknik belirsizlik birbirini beslerken nükleer dosyanın yeniden tehlikeli bir rotaya girdiği değerlendiriliyor.
UAEA, beş aydır erişim sağlanamamasının doğrulama sürecini “aşırı geciktirdiğini” belirtiyor ve “beyan edilmiş nükleer malzemenin barışçıl amaçlardan saptırılma ihtimaline” ilişkin endişelerin giderilmesi için denetimlerin acilen yeniden başlaması gerektiğini söylüyor.
Haziran saldırılarından ne kadar yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyumun sağ çıktığı, nerede depolandığı ve envanterin tamamının hâlâ izlenip izlenemediği, teknik tartışmaların merkezindeki konu. Batılı diplomatlara göre bazı materyaller saldırılarda yok olmuş olabilir, ancak önemli bir kısmı İsfahan’daki derin yeraltı tesisinde tutuluyor. Saldırılarda tünel girişleri vurulmuş olsa da ana altyapı sağlam görünüyor.
UAEA raporu, ajansın İsfahan’daki yeni zenginleştirme tesisinin tam konumunu, güvenlik denetimleri kapsamındaki statüsünü ya da saldırılardan etkilenip etkilenmediğini bilmediğini açıkça söylüyor. Bu düzeyde belirsizlik en son 2021’de, nükleer anlaşmanın izleme mekanizması çöktüğünde yaşanmıştı ve şu anda Avrupa ve ABD açısından “kırmızı çizgiye” yaklaşıldığı düşünülüyor.
İran: “Süreç siyasileştirildi”
Tahran’ın tepkisi ise sert oldu. G7 ülkelerinin bu hafta İran’a BM kararlarına uyma ve denetçilerle tam iş birliğine dönme çağrısı yapmasının ardından İran Dışişleri Bakanlığı bu açıklamaları “yasadışı” ve “ikiyüzlü” diye niteledi.
Devlet fonlu Mehr Haber Ajansı’na göre Dışişleri Sözcüsü İsmail Bagai, G7’nin “ABD-İsrail ortak suçu” olarak tanımladığı nükleer tesislere yönelik saldırıları görmezden geldiğini söyledi. Bagai, G7’nin İran’a yönelik saldırıları kınamak yerine Avrupa devletlerinin ve ABD’nin “yasadışı yaptırım dayatma girişimini” desteklediğini savundu.
Bagai, krizin Washington’ın 2015 nükleer anlaşmasından “yasadışı ve tek taraflı” çekilmesiyle başladığını yinelerken, İran’ın samimi diplomasi çabaları yürüttüğünü, Avrupalıların ise ABD’nin baskı politikasına uyduğunu söyledi.
Tahran, G7 açıklamasını reddederek UAEA baskısını daha geniş bir Batı stratejisinin parçası olarak görüyor; bunu tarafsız teknik bir süreç değil, ülkeyi tecrit etmeyi amaçlayan siyasi bir adım olarak değerlendiriyor.
Daha Tehlikeli Bir Çıkmaz
İran geçmişte de zaman zaman denetimlere kısıtlama getirmiş olsa da bu kez tablo farklı. Haziran saldırıları mevcut dengeyi sarstı. ABD-İsrail ortak saldırıları İran’ın bazı zenginleştirme tesislerine ağır hasar verdi ve İran müfettişlere hâlâ erişim izni vermiyor. Bu durum, UAEA açısından materyal saptırması veya gizli yeniden inşa olasılığını gündeme getiriyor.
İsfahan’daki yeni tesisin bildirilmiş fakat denetlenmemiş olması büyük bir güvenlik açığı. Konumu ve faaliyet durumu bilinmeden İran’ın zenginleştirme mimarisi haritalanamaz.
Siyasi tablo da oldukça hassas. İran’da bazı analistler ve medya, İsrail’in yaklaşan UAEA raporlarını yeni bir askeri saldırı için gerekçe olarak kullanabileceği uyarısında bulunuyor. Ajans yönetim kurulundan çıkabilecek bir kınama kararı, Batı’nın daha sert adımlar atmasına ve bunun İsrail tarafından “eylem zemini” olarak yorumlanmasına yol açabilir. Haziran savaşına giden süreçte benzer bir tablo yaşanmıştı.
Aynı zamanda ABD ve İran daha geniş bir bölgesel rekabet içinde. Gazze savaşı sonrası ortaya çıkan dengeler ve İran’ın Suriye’de ve bölge genelinde etkisinin azalması, Tahran’ın stratejik hesaplarını etkiliyor. Nükleer dosya, bu geniş güç mücadelesinin bir parçası olarak görülüyor.
Batılı hükümetler, yüzde 60 zenginleştirmenin hiçbir sivil gerekçesi olmadığını vurgulayarak İran’ın bu argümanı artık inandırıcı şekilde kullanamayacağını söylüyor. UAEA’nın kaygısı ise sadece zenginleştirme seviyesi değil, “görünürlük kaybı.” Beş ay boyunca erişim olmaması ve yeni tesisin denetlenmemesi, ajansın güvenilir doğrulama kapasitesini zorluyor.
İran’ın bir sonraki UAEA Yönetim Kurulu toplantısından önce tam erişimi sağlamaması, ajansı daha sert uyarılar yapmaya zorlayabilir. Bu da İsrail’de diplomasi karşıtı kesimlerin elini güçlendirebilir.
İran içinde hem reformist hem muhafazakâr çevreler, krizin yanlış yönetilmesi hâlinde ülkenin stratejik bir yanlış hesaplama riskiyle karşı karşıya kalabileceğini söylüyor. Bazıları, İsrail’de İran’ın nükleer programının “geri döndürülemez” aşamaya yaklaştığına inanan çevrelerin etkisine dikkat çekiyor.
İran için aciliyet net: İsrail’e hukuki veya siyasi bir gerekçe vermemek. Ancak Tahran’ın gerçekten tırmanmayı önlemek isteyip istemediği belirsiz. Kriz henüz tam bir kırılma noktasına ulaşmış değil, ancak hızla yaklaşmakta.
Teknik dosyada — doğrulanmamış yüzde 60 stoku, denetlenmemiş İsfahan tesisi, saldırı sonrası hasar incelemesi — her konu artık bölgesel siyaset, G7 baskısı ve İsrail'in tehdit hesaplamalarıyla iç içe geçmiş durumda.
Tahran bir yandan eleştirileri reddedip denetçileri engellerken, diğer yandan teorik olarak UAEA ile diyaloğa açık olduğunu söylüyor. Bu “direniş + sınırlı diplomatik açıklık” stratejisi, İran’ın Batı ile krizlerinde uzun zamandır uyguladığı ama sınırlı başarı getiren bir yöntem: nükleer ilerlemeyi kaldıraç olarak kullanırken diplomatik sürecin tamamen çökmesini engellemek.
Son güncellenme: 12:57:40



































































































































































































