Dersim’de belediyelerin, buradaki aşırı siyasallaşmanın baskısı altında olduklarının, hizmet vermelerindeki zorlukların farkındayız. Bu sorunun mutlaka hal edilmesi gerekir. Kongre meclisimiz, Dersim’deki yerel yöneticilerin bu zorlukları belediye meclisleri, mahalle meclisleri ve sivil toplum örgütleri ile tartışıp sonuçlara gitmesini önemsiyor.
“Yerel yönetim kuruluşları özgür halkların gerçek gücünü oluşturur, İlkokulların bilime katkısı ne ise yerel meclislerin de özgürlüğe katkısı odur…
Bir halk özgür bir yönetim kurabilir, ancak yerel yönetim olmadan özgürlüğün ruhuna sahip olamaz.” (Alexis De Tocqueville)
Kuşkusuz Dersimlilerin özgür bir yerel yönetime çok daha ihtiyacı var. Bunun da yolu Dersimlilerin kendi geleceklerini kendi ellerine almaları; kendi hayatlarının içinden dışarıya bakmalarından geçer.
Bu şu anlama gelir:
Dersimlilerin içinde bulundukları durumun farkında olmaları ilk adımdır. Dersim halkının geleceği, sahip oldukları tarih, dil, inanç ve kimliklerinin hayat bulmasına bağlıdır. Bunların ciddi bir tehdit altında bulundukları; yok olmakla yüz yüze oldukları apaçık ortadadır. Bu nedenle belli siyasi örgüt veya partilerin penceresinden gördükleri görüntü sahası içinde olayları yorumlamanın düşünce ve akıl yürütmenin tamamen dışına çıkmaları gerekiyor. Kendi öz gündemlerini yaratmaları ve gündemlere ilişkin bir düşünme durumu öne çıkarılmalıdır.
Siyasal örgütlerin son elli yıldır sürdürdükleri Dersim politikası, Dersimleri birleştirmemiş dahası buna yönelik herhangi bir yönelim de olmamış; tersine Dersimliler ayrıştırılmış, parçalanmış ve birbirine göstermeleri gereken ortaklık ve sorumlulukları ciddi bir düzeyde zedelenmiştir.
Dersimlilerin her şeyden önce bu parçalanmışlıktan kurtulmaları gerekiyor. Bir halk olarak var olmanın, bunun da binlerce yıldır harmanlanmış farklılıklarıyla bir arada olmakla sağlana bilineceği yani zereweşiye kültürünün hayat bulmasıyla mümkün olabileceğini bilmeliyiz.
Belediyecilik genel anlamda yerelleşmenin bir ürünüdür. Yerelleşme demek, yerelin sorunlarına sahip çıkmak, buradaki halkın kültürel değerlerine karşı hassasiyet göstermekten geçer. Bu alan ideolojik, siyasal yandaş yapıların; örgüt ve partilerin dar menfaatleri için kullanabilecekleri bir alan değildir. Olmamalı.
Yaşanan tecrübeler ışığında, Dersim coğrafyasının özellikle seçim dönemlerinde grupsal çatışmaların bir nevi “savaş alanı” haline getirildiğini, toplumun genel çıkarları değil; örgüt ve parti çıkarlarının dayatıldığı süreçlerin yaşandığını üzülerek söylemek durumundayız.
Bu oluşumların hatta bekledikleri desteği görmediklerinde akıl almaz suçlamalarla Dersimlileri karaladıklarına da çok defa şahit olduk. Dersimlileri adeta kendi örgütlerine oy verme zorunda oldukları tavrını göstererek, dışardan dayatmacı, ikameci, hoşgörüden uzak bir çaba ve tavır sergilediklerini neredeyse her seçim sürecinde gördük ve yaşadık. Hepsi için geçerli olmasa da, kimi örgüt ve partiler, Dersim’deki adayların kendilerinden izin almadan adaylık başvurusu yapamayacakları yönünde izlenim yaratan; demokratik normlarla hiçbir şekilde bağdaşmayan tavır ve siyaset içinde olduklarını şaşkınlıkla izliyoruz.
Kişi yaşam hakkı ve güvenliği, kanun ve hukuk tanınmadan kolayca ihlal ediliyor. Sivillerin öldürülmesi “hak” sayılmaktan çıkarılmalı, sivillerin yaşam hakkı konusundaki uluslararası sözleşmelere titizlikle uyulmalıdır.
Dersimlilerin genel sorunları ve içinde bulundukları olumsuz durumu aşmanın yolu, Dersimlilerin kendileriyle yüzleşmekten, daha doğrusu kendi sorunlarını apaçık masaya yatırmalarından geçiyor. Yaşanan sorunlar ve içinde bulunduğumuz durumun öne çıkardığı gündem doğru saptanamazsa, doğru çözüm yollarını da bulmak mümkün olmuyor. Albert Einstein’ın söylediği şu sözler Dersim için daha da anlamlıdır; “Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.”
Peki nedir bu sorunlar?
Dersim bir beka sorunu yaşıyor. Uzun bir dönemden beri, devlet tarafından Dersimlileri kendi topraklarından göçertmenin sistemli olarak planları uygulanıyor.
Dersim’de 40-50 yıldır adı konmamış bir savaş yürütülüyor. Bu savaş, Dersimlilerin mağduriyetine neden olmuş, Dersimlilerin kazanç hanesine herhangi bir katkı yapmamıştır.
Dersim’de köyler yakılmış, binlerce insan evinden, yerinden edilmiş; kar kış denmeden adeta kapı önüne koyulmuşlardır. Evine götürecek yiyecekleri almak için izin veya karne zorunluluğu getirilmiş; yiyecek ve giyecekleri kontrole tabi tutulduğu dönemler yaşamıştır.
Barajlarla Dersim toprağı sular altına gömülmüş, siyanürle altın arama yaygınlaşmış ve sonuçta Dersim’de çevre ve doğa tahrip edilmiştir.
Göç sonucunda Dersim nüfusu 1980’lere oranla %50 azalmış, Dersim’in nüfus ve demografik yapısı ciddi bir zarar görmüştür.
Tarımsal üretim son derece azalmış, yayla yasağı ile hayvancılık bitme noktasına gelmiştir.
Dersim’de yaşanan olağanüstü durumun ve dayatılan korkunun sonucunda yatırımlar durma noktasına gelmiş, sermaye girdisi engellenmiş ve bunun sonucunda işsizlerin sayısı son derece çoğalmıştır.
Dersim son yıllarda Türkiye’de mutsuz kent olarak ilk sıralara çıkmış, doğum oranı son derece düşük seviyelere inmiş ve boşanmalar giderek artar hale gelmiştir.
Dersim inanç ve etnik kimliği küçümsenmiş, üzerinde gelişigüzel oynanmış; çarpıtılmış veya yok sayılmıştır. Dersimliler kendi kültür ve tarihine yabancılaşmış, bu konularda bin bir çeşit müdahalenin baskısı ve çarpıtması ile derin yaralar almıştır.
Dersim tarihsel bağından koparılmış, tarihsel sürekliliği dumura uğramış bir hal almıştır. Dil, inanç, edebiyat, müzik, hukuk, tarih vb. kültürel zenginliklerinden soyutlanarak; Dersim tarihi kan ve isyana indirgenmiş, yaşanan ihanetler ile tarihi okumalar öne çıkmış; sahici olmayan bir tarih algısı yaratılmıştır.
Ayrıca Dersim’de yürütülen şiddet politikasının yarattığı sonuçların farkında olarak, sorgulanması gereken oldukça hassas bir süreçten geçiyoruz. Dersim’de siyasal yapıların sürdürdükleri şiddet politikaları, devletin Dersim politikasına malzeme sağlıyor. Devlet, bu bahane ile politikalarını daha kolayca hayata geçirmenin rahatlığını yaşıyor. Her yıl ormanlarımızı yakmak, sıradan bir hal almıştır. Yayla yasağı, bu bahanenin bir başka sonucudur. Yolların kesilmesi, araç kontrolleri, sürdürülen askeri operasyonlar; Dersim toplumunu olağanüstü bir yaşama mahkum eder durumla karşı karşıya bırakmıştır.
Kısacası Dersim adeta bir sorunlar yumağına dönmüştür. Dersim Meclisi ve devamında Dersim Kongresi’nin kuruluş nedeni olacak ve saymakla bitmeyecek bu sorunların farkında olarak yeni bir düşünce, yeni bir fikriyatın hayata geçirilmesi son derece gerekli ve zorunludur.
Dersim Belediye adaylarının, yüzleşebileceği bu sorunları mutlaka görmeleri ve bunları Dersim halkının gündemine getirmelerinde yardımcı olmaları adeta ilk adım olmalı.
Bu sorunlardan çıkış ve çözüm önerileri mutlaka kolektif bir akılla ve sağduyulu bir yaklaşımla ele alınmalı, yerel halkın sorunları ve beklentilerine karşı hassas davranmak vaz geçilmez görev ve sorumluluk olmalı.
”Kamu sorumlulukları genellikle ve tercihen vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılacaktır.”
Yerel sorunları masaya yatıracak ve çözümler üretecek yerel bir politikaya ihtiyaç var. Belediye Başkan adaylarının her şeyden önce bu alanda yapacaklarına ilişkin bir program sunmaları gerekir. Siyasal ajitasyon ve propaganda yerine, somut ve yerelin sorunlarına odaklı bir çalışma planı ve programı çıkarmaları öncelikli olmalı.
Belediyelerin her şeyden önce sınırları belli bir coğrafik alan veya şehir ile yetki ve görev alanları sınırlıdır. Yerel halkın oyları ile seçilen bu kamusal tüzel kişiliklerin yapıları gereği yerelleşmeleri gerekir.
Türkiye’de her siyasal kesimin, belediye meclislerinde temsili seçim sistemi nedeniyle maalesef sağlanamıyor. Oysa demokrasilerde farklı siyasal kesimlerin temsilinin sağlanarak temsilde bir çeşitlilik sağlanır.
“Bizler devlet işlerine karışmayanlara sessiz sakin yurttaşlar olarak değil, işe yaramayanlar gözüyle bakıyoruz.” Perikles
Tabii bu görevi alanların halka karşı sorumlulukları adım adım takip edilmelidir. Bunun için halkın yönetime katılması, yöneticileri bir nevi denetleme sorumluluğunda olmaları çok daha önemlidir. Demokrasi de zaten halkın doğrudan yönetime katılması, kararların alınmasında kendisini sorumlu hissetmesindeki kararlılığı ve ısrarına bağlı olarak gelişip serpilir.
Halkın oyları ile seçilmişlerin keyfiyetçi davranmaları, seçimler öncesi verdikleri vaatlerini tutup tutmadıkları, halkın yönetime katılma tavrına ve seçilmişleri gözlemlemelerindeki tutumlarına bağlı olduğunu unutmamak gerek.
Demokrasilerde asıl belirleyici olan yöneticilerin kendileri değildir. Tersine halkın, aktif olarak yönetime katılma durumu, sorumluluk alma bu alanlarda duyarlı olmaları çok daha belirleyici olacaktır. Ayrıca yasal ve yerel yetkilerin bu alandaki gelişmişlik ve yerelleşme seviyesi; halkın bilinç ve sorumluluk içinde yöneticileri (seçilmişleri) denetleme durumu katılımcı belediyeciliği geliştiren olmazsa, olmazlardır. Kısacası duyarlı ve aktif bir “Kent Kamuoyu” oluşturmak hem gerekli hem de mümkündür. Bu nedenle yerel düzeyde halkla ilişkiler ve demokrasi arasında karşılıklı ve çift yönlü bir ilişki vardır.
Belediye yönetiminin yerel halkın yönetime katılımını sağlamaya dönük uygulamaları ve yaklaşımlarını içeren halkla ilişkiler etkinlikleri demokratik belediye, sorumlu ve duyarlı yerel halk, yönetsel açıklığın işler kılındığı belediye yönetimi, toplumsal barış, sorumluluk alanlarının belirlendiği bir belediye yönetiminin (Selçuk Yalçındağ, 1996) yaratılması hedeflenmelidir.
1992 Rio Konferansı ve 1996 Habitat II toplantılarında yerel yönetimlere katılımcı anlayış içinde Gündem 21 olarak ifade edilen “Kentler İçin Eylem Planı” hazırlama sorumluluğu verilmiştir.
Bu toplantılarda katılım, birlikte yönetim kavramları geliştirilmiş merkezi ve yerel yönetimler ile sivil toplum kuruluşlarının birlikte çözümler üretmesi ve bu amaçla toplumun tüm kesimleriyle işbirliği sağlanması önerilmiştir.
Yerel Yönetimlerinin, hizmetlerini Mahallelerde kurulacak Mahalle Meclisleri ile birlikte yapması ya da onlardan danışmanlık hizmetleri almaları son derece önemlidir. Çünkü mahallenin sorunlarını en iyi bilen bu oluşumlardır. Bunlar tabii ki, o mahallede oturan mahalle sakinlerinden oluşmalı. Her türlü meslek grubundan kişilerin bu mecliste yer almaları ise ele alınması gereken bir başka konudur. Nitelikli, kaliteli bir hizmet vermek için bu çeşitlilik sağlanmak durumundadır. Mahalle meclisleri, belediyenin “organik bileşenleri” olarak ele alınmalı; “danışma meclisi” görevini üstlenmelidirler. Bu meclis temsilcilerinin, aracısız olarak doğrudan kent yönetimine katılmalarının yolları her zaman açık olmalıdır.
Belediye sınırları içinde yaşanan her sorun, bu sınırlar içinde yaşayan her insanının sorunu yerel yönetimin de sorunu olmalıdır. Buralarda verilecek hizmet, bu sorunları gidermeye hizmet etmeli. Sonuç da hizmet insana, kente, bölgeye yönelik olmak zorundadır. İnsanın merkezde olması temel ilkedir.
Bir grup, örgüt veya klik için değil toplumcu ve adaletli bir belediyecilik.
Toplumcu Belediyecilik, seçilmişlerin esas olarak kendi örgüt ve partilerine değil halka karşı sorumlu oldukları; halka hesap vermekle yükümlü olmaları gerektiği anlamına gelir. Bu konuda Dersim’de yaşananlar ne yazık ki, genel demokratik ölçülerle bağdaşmayan dar grupçu, halka karşı sorumluk taşımayan; yerelin sorunlarını çözmekten uzak kalındığını söylemek durumundayız.
Bütün bu deneyim ve tecrübeler ışığında yeni ve toplumsal bir belediyecilik anlayışının hayata geçirilmesi özellikle Dersim’de vaz geçilmez bir zorunluluktur.
Belediyelerin veya belediye adaylarının bu konuda sorumlu olduklarının bilinci ve farkındalığıyla çalışmalar yürütmelerini; bunu sadece söylemde değil, pratikte de göstermelerini bekliyoruz.
Aşağıda kısaca Dersim’de belediyelerin asgari sorumluluklarını, neler yapmaları gerektiğini ve beklentilerimizi kısmen de olsa listelemek istiyoruz:
Alıntı: https://www.slideshare.net/SreyyaSakn/trkiyede-sosyal-belediyecilik-rnekleri
Bilgilendirme, istişare, aktif katılım için bazı yol, yöntem ve araçlar:
Toplumu bilgilendirmenin, onunla iletişimde bulunmanın günümüzde kuşkusuz birçok yol, yöntem ve araçları vardır. Dersimli belediyelerin bu yol ve yöntemleri ağırlıklı olarak kullanmalarında yarar görüyoruz.
Yerel düzeyde katılımcı Stratejik Yerel Yönetişim Projesi Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti ortak finansmanıyla, Ağustos 2011 – Ekim 2013 döneminde çalışmalar yaptı. Bu projenin çıkardığı “Yönetişim ve Katılım, Etkili Katılım için Araçlar, Yöntemler, Mekanizmalar” adlı broşüründeki (Mayıs 2014 basımı) önerilerinden aşağıya aktardığımızı önemli buluyoruz:
Bilgilendirme için yöntem ve araçlar (bilgi ve iletişim) (Sayfa 61)
■ Resmi yayın panosu
■ Bilgilendirme telefon hattı
■ Basın duyurusu, basın toplantıları
■ Broşürler, posterler
■ Belediye dergisi
■ Sergi ve sunumlar
■ Posta grubu (örn. elektronik posta duyurusu)
■ Vatandaş Bilgilendirme Merkezi
■ Medyadaki söyleşiler/makaleler
■ Etkileşimli gösterimler
İstişare Yöntem ve Araçları
(Sayfa 67)
■ Anketler
■ Söyleşiler/grup söyleşileri/odak grup tartışmaları
■ Telefon söyleşileri
■ Danışma kurulu
■ Kentli paneli
■ İnternet portalı
■ Açık posta kutusu
■ Yuvarlak masa toplantısı
■ Halk toplantıları
■ Kamuya açık tartışmalar
■ Organizasyon/Festival
■ Şehir yürüyüşleri
■ İnternet üzerinden iletişim /İnternet forumu
■ Sohbetler
Aktif Katılım için Yöntem ve Araçlar
(Sayfa 75)
■ Çalıştaylar
■ Planlama hafta sonu
■ Vatandaş çalışma grupları
■ Belediye komisyonları
Kaynak: https://www.tepav.org.tr/upload/files/1408538775-7.Yonetisim_ve_Katilim.pdf
SONUÇ OLARAK
Dersim’de belediyelerin, buradaki aşırı siyasallaşmanın baskısı altında olduklarının, hizmet vermelerindeki zorlukların farkındayız. Bu sorunun mutlaka hal edilmesi gerekir. Kongre meclisimiz, Dersim’deki yerel yöneticilerin bu zorlukları belediye meclisleri, mahalle meclislerive sivil toplum örgütleri ile tartışıp sonuçlara gitmesini önemsiyor.
Yerel toplumcu belediyecilik, yerelin sorunlarına karşı hassas ve toplumun sorunlarına karşı duyarlı olmak zorundadır. Bu konuda bugüne kadar iyi deneyimler yaşamadığımızı söyleyebiliriz. Yöneticilerin genellikle fikren yakın olduğu düşünce yapılarının karar ve emirleri doğrultusunda faaliyet yürüttüklerini söylemek haksızlık olmasa gerek. Oysa toplumcu belediyecilik topluma karşı sorumludur. Eşit ve adil bir biçimde toplum arasında ayrım yapmadan hizmet sunar. Personel alımından, oluşacak belediye meclisi üyelerine kadar bu adil davranma ve liyakate bağlı kalma sorunu, sorumlu bir belediyecilik için şarttır.
Dersim Kongresi Meclisi, Dersim’deki yerel belediyelere Dersimlilerin temel sorunları (barınma, güvenlik, sağlık, çevre, doğa, dil, inanç vb.) ile yüzleşmelerinin önemini; bu sorunların farkındalığında olmalarını, faaliyetlerinin öncelikleri arasına almalarını önerir.
Bizler, üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Kongremiz, Dersimli belediyelere, Dersim’in yerel sorunlarına ilişkin çalışmalar yürüttükleri sürece gerekli desteği verecektir. İstenildiği taktirde gerekli danışmanlık hizmetini sunmaya çalışır.
Kongremizin şiarını burada tekrar yineliyoruz:
Şimdi Dersimli olmanın zamanı!
Dersim Kongresi Meclisi Yürütme Kurulu