Türkiye... Hafızasız Bir Barış
''Bugün olup bitenler, Türkiye’nin bu “iç savaşı” aşma isteğini gösteriyor; ancak bunu, o savaşa yol açan asli nedenleri anlamadan ve kabullenmeden yapmaya çalışıyor.''

Rüstem Mahmud’un Al Majalla’da yayımlanan analizi, Türkiye’de hükümet ile PKK arasında ilerleyen müzakere süreci “tarihî bir dönüşüm” beklentisi yaratsa da, son gelişmeler Ankara’nın hâlâ Kürt meselesinin köklü nedenleriyle yüzleşmekten kaçındığını ortaya koyuyor. Mahmud, Türkiye’nin iç savaşı sona erdirmeye çalışırken, bu çatışmayı doğuran temel siyasi ve toplumsal dinamikleri görmezden geldiğini; bunun da barış çabalarını “hafızasız ve kırılgan” hale getirdiğini vurguluyor.
Mahmud’un Al Majalla’da yayımlanan analizi şöyle:
''Türkiye’de iktidar ile “PKK” arasındaki “müzakere süreci”nin kararlı biçimde ilerlediğini, devlet yapısında, siyasi sistemde ve toplumsal hayatta olumlu ve köklü bir dönüşümün habercisi olduğunu düşündüren bir hava var. Fakat iki taraf arasında yaşananlar, bunun “tarihî bir dönüşüm” olarak tanımlanamayacağını gösteren iki önemli olayı gün yüzüne çıkardı.
İlk olarak, aralarında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de bulunduğu Türk milliyetçi partilerinin liderleri; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koalisyon ortağı ve sürecin “koruyucusu” olarak kendisini tanımlayan Bahçeli dahil, I Kürdistan Bölgesi güvenlik personelinin KDP lideri Mesud Barzani’ye birkaç gün önce çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı Cizre’deki ziyaretinde eşlik etmesine sert tepki gösterdi. Özellikle koruma ekibinin üzerindeki Kürdistan Bölgesi bayrakları ve yerel halkın gösterdiği yoğun ilgi eleştirildi.
İkinci olayda ise, bir Türk ceza mahkemesi, Kürt vatandaş Cemil Taşkesen’i, dokuz yıl önce İYİ Parti lideri Meral Akşener’in çoğunlukla Kürtlerin olduğu Siirt ziyaretinde kendisine “Şu anda bulunduğunuz yer Kürdistan’dır” dediği için 50 ay hapis cezasına çarptırdı.
Bu iki olay, ve benzeri onlarca günlük vaka—üniversite öğrencilerinin Kürtçe bir şarkı söyledikleri için gözaltına alınması, bir dükkânın sadece Kürtçe tabela kullandığı için kapatılması gibi—Türkiye’nin yakın tarihinin en ağır dönemlerinden biri olan, neredeyse yarım yüzyıl süren, on binlerce sivilin hayatına mal olan, yüzlerce köyün ve kasabanın yok edildiği, çok sayıda askeri darbeye zemin hazırlayan, ekonomiyi yıllarca çökerten ve ülkenin Avrupa sistemine girememesinin temel nedenlerinden olan “iç savaşı” gerçekten aşmaya çalıştığını göstermiyor.
Bugün yaşananlar, Türkiye’nin bu “iç savaşı” bitirme çabasının, savaşın artık dayanılmaz hale gelen yüksek maliyetinden kurtulmak istemekle ilgili olduğunu, fakat savaşın temel nedenlerini anlamaya ve gidermeye yanaşmadığını gösteriyor. Yani sıradan fikirleri, tutumları ve davranışları ulusal güvenliğe tehdit sayan katı milliyetçi zihniyet hala yürürlükte. Türk devlet aklı, en hafif kültürel ifade biçimlerinde—müzik, edebiyat, dil ya da semboller—bile “öteki” bir kimliğe karşı aşırı bir korku duyuyor. Müzakere süreci ise özünde barışmak değil, “karşı tarafı yok sayarak kazanmak” üzerine kurulu; savaşla elde edilemeyenin, siyaset yoluyla elde edilmeye çalışıldığı bir yöntem.
Sürece verilen “Terörden Arındırılmış Türkiye” adı bile bu zihniyetin en somut göstergesi. Bu adlandırma, Kürtlerle Türkler arasındaki yüz yıllık sorunu yalnızca “PKK teröründen ibaret” göstererek, Kürt halkının tarihsel ve siyasi mağduriyetini tamamen yok sayıyor. Kürtlere karşı uygulanan kültürel imha, siyasi dışlama, güvenlik baskısı ve sembolik yok etme politikalarının üzeri böylece tamamen örtülüyor.
Dünyadaki birçok örnekte, gerçek bir iç savaş sonrası barışın temel şartı, yaşananların karşılıklı tanınması, savaşın sebeplerinin kabul edilmesi ve sistemin buna göre yeniden düzenlenmesiydi. Lübnan, Ruanda, Sri Lanka, İrlanda gibi ülkelerde barışın başarısı bu ilkeye dayanıyordu. Buna karşılık Yemen ve Afganistan gibi ülkelerde “hafızasız barışlar”, yani geçmişle yüzleşmeden yapılan yüzeysel uzlaşmalar, sadece yeni iç savaşların önünü açtı.
Türkiye’de ise siyasi yorumcular ve kamuoyu önderleri, hükümetin müzakere sürecinde Kürtlerin yaşadığı mağduriyetten hiç söz etmemesini, Türk milliyetçilerini “kışkırtmamak” için gerekli bir politika olarak savunuyor. Fakat bu savunma bile, aslında savaşın temel nedeninin PKK’nın şiddeti değil, devletin Kürt kimliğine yönelik yapısal inkâr politikaları olduğunu dolaylı olarak kabul etmiş oluyor.''
Son güncellenme: 14:02:03



































































































































































































