Batı’nın Suriye Kürtlerini Yalnız Bırakması ve Jeopolitik Sonuçları
ABD’nin Suriye’den kısmi çekilme süreci, Kürtleri yeni Şara yönetimi karşısında yalnız bırakıyor. IŞİD’e karşı Batı’nın en güvenilir müttefiki olan DSG, özerklik talebini korurken, rejimin merkeziyetçi baskısı ve Türkiye’nin müdahaleleri gerginliği tırmandırıyor. Uzmanlara göre, Kürtlerin stratejik gücünün zayıflatılması Batı’nın bölgedeki uzun vadeli çıkarlarını tehlikeye atıyor.

Suriye’deki Kürtler, IŞİD’e karşı savaşta Batı’nın önemli müttefikleri olmalarına rağmen, bugün Amerika ve Batı’nın baskısıyla, Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni Suriye devletine entegre olmaya teşvik edilmektedir. Ancak bu rejimde cihatçı akımlar ve silahlı güçler büyük rol oynamaktadır; Mart 2025’te Suriye kıyı kesimindeki Alevilere ve Temmuz 2025’te Süveyda’daki Dürzilere karşı yaşanan olaylar bunu açıkça göstermiştir.
ABD’nin Nisan 2025’te kuzeydoğu Suriye’deki kuvvetlerini azaltma kararı, Kürtlere verilen desteğin geri çekilmesi gibi görünmekte ve bu durum, sadık bir müttefikin fiilen terk edilmesine ve yeni Sünni rejimle uzlaşma uğruna feda edilmesine dönüşebilir. Bu gelişme, bölgesel istikrar arzusu ve askeri varlığı azaltma isteğiyle gerekçelendirilse de, bölgede yeniden güç kazanmaya çalışan Şii eksenini dengeleme potansiyeli olan, cihatçı olmayan stratejik bir aktörden vazgeçilmesi, gelecek yıllarda ciddi sonuçlar doğuracaktır.
Mart 2025’te Kürtler ile Şam arasında imzalanan anlaşmadan bu yana, yeni Suriye rejiminin merkeziyetçi kontrol arzusu ile Suriye Kürtlerinin özerklik talebi arasındaki çelişki çözülememiştir. Yeni rejimin ana müttefiki ve askeri destekçisi olan, aynı zamanda Kürtlerin kuzey Suriye’deki özerklik arzularının amansız düşmanı olan Türkiye’nin sürece dahil olması durumu daha da karmaşık hale getirmektedir.
ABD’nin, Şara rejimiyle iş birliği yapma ve Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği desteği azaltma kararı, bu rejimin gerçekten reform yapacağına dair safça ve tehlikeli bir varsayıma dayanmaktadır.
Batılı ülkeler “Birleşik Suriye” çerçevesini yeniden gözden geçirip, bunun yerine Suriye Kürtlerinin stratejik korunması politikasını benimsemeli midir? Belki de bu yaklaşım, Batı’ya düşman aktörlere karşı belirleyici bir koz kazandıracak ve istikrarsızlığın tek istikrar olduğu bir bölgede uzun vadeli çıkarlarını koruyacaktır.
Kürtler: Anti-Cihatçı Stratejik Güç
Yaklaşık on yıl boyunca, DSG aracılığıyla hareket eden Suriye Kürtleri, Batı’nın ve özellikle ABD’nin IŞİD’e karşı mücadelesinde en güvenilir ve etkili ortak olmuştur. ABD liderliğindeki koalisyondan aldığı önemli destekle DSG, Mart 2019’da IŞİD’in Suriye’deki toprak hâkimiyetinin sonunu getiren zorlu bir kara savaşını yürütmüştür. DSG ve siyasi kolu Demokratik Kuzey ve Doğu Suriye(Rojava) Özerk Yönetimi, Suriye için laik, demokratik ve federal bir vizyon ortaya koymuştur. Bu vizyon, IŞİD dahil olmak üzere birçok Sünni cihatçı örgütün ideolojisiyle tamamen çelişmektedir.
Ancak Batı ile Suriye Kürtleri arasındaki ilişki her zaman stratejik değil, taktiksel bir hesap üzerine kurulmuştur. İttifak yalnızca IŞİD’in yok edilmesine odaklanan geçici bir ortaklık olmuştur. Batı’nın askeri varlığını azaltması ve Şara rejimine diplomatik yönelimi, bu taktiksel ortaklığın sürekli bir stratejik taahhüde dönüştürülememiş olduğunu göstermektedir.
ABD başta olmak üzere Batı, Kürtlerin özerklik taleplerine hiçbir zaman uzun vadeli yatırım yapmamıştır. DSG’nin “yeni Suriye ordusuna entegrasyonu” yönündeki mevcut Amerikan politikası da bu yaklaşımı teyit etmektedir. ABD, uyarı işaretlerine rağmen “birleşik ve istikrarlı bir devlet” ve “bölgesel istikrar” gibi soyut hedefleri tercih etmektedir.
“Rojava”nın Stratejik Değeri: Bir Koz ve Tampon Bölge
Kürtlerin kontrolündeki kuzeydoğu Suriye bölgesi, yani “Rojava,” bugün tehlike altındaki büyük bir stratejik değere sahiptir. Bölge, Deyrezzor’daki petrol ve gaz sahaları da dahil olmak üzere kaynak açısından zengindir ve Suriye devletinin ekonomik sürdürülebilirliği için kritik önemdedir. Daha da önemlisi, DSG’nin askeri kapasitesi, hem İran ve vekillerinin yayılmasına hem de IŞİD’in yeniden canlanmasına karşı tampon bir bölge işlevi görmüştür.
ABD’nin askeri varlığını azaltması ve Kürtleri rejimle bütünleşmeye teşvik etmesi, bu hayati etki alanını, ideolojik açıdan kuşkulu ve Batı ile İsrail’e gelecekte düşman olabilecek bir rejime devretmek anlamına gelmektedir.
Bu durum açık bir “kaçırılmış fırsat” örneğidir: Batı, geçmişte cihatçı tehditlere karşı değerini kanıtlamış güçlü bir kozu ve stratejik tamponu, garantisi olmayan diplomatik bir sonuç uğruna feda etmektedir.
Mart 2025 Anlaşmasının Çatlaması
10 Mart 2025’te imzalanan DSG–Şara anlaşması “ulusal birlik” için tarihi bir adım olarak sunulmuştu. Ancak sonraki gelişmeler, gerçek ilerleme yerine sürtüşme ve güvensizlikten ibaret bir süreci ortaya koymuştur:
- 10 Mart 2025: Anlaşma resmen imzalandı, DSG’nin devlet kurumlarına entegrasyonu ilan edildi.
- 4 Nisan 2025: İlk uygulama işaretleri görüldü; esir değişimi ve sınırlı DSG çekilmesi gerçekleşti.
- 13 Mayıs 2025: ABD çekilmelerinin ardından DSG, Deyrezzor’a büyük askeri sevkiyat yaptı, Halep’te binlerce savaşçısını tutmaya devam etti.
- 18 Haziran 2025: ABD iki üssü daha tahliye etti; DSG komutanı Mazlum Abdi, IŞİD’in güçlendiği konusunda uyardı.
- 26 Temmuz 2025: DSG bazı sivil kurumları devretti ancak askeri yapısını ve özerk yönetimini koruyacağını açıkladı.
- 2 Ağustos 2025: Menbic yakınlarında DSG ile Suriye ordusu arasında çatışma çıktı.
- Eylül 2025 başı: Taraflar gerginliği azaltmak için görüştü; ABD CENTCOM komutanı Amiral Brad Cooper, DSG’ye IŞİD’le mücadele konusunda destek sözü verdi.
Anlaşmanın temel sorunu, tarafların “entegrasyon” kavramını farklı anlamlarda yorumlamasıdır. Şara rejimi için entegrasyon, DSG’nin tamamen dağıtılması ve merkezi orduya katılması demektir. DSG ise bunu özerklik ve federal bir yapının korunması olarak görmektedir. Bu, varoluşsal bir çelişkidir.
Türkiye Faktörü
Türkiye, DSG’yi PKK’nin bir uzantısı ve terör örgütü olarak görmektedir. Aynı zamanda Şara yönetiminin ana destekçisi konumundadır. Ankara için sınırda özerk bir Kürt yapısının varlığı, devletin bütünlüğüne doğrudan bir tehdittir. Bu tavır değişmezdir ve “Özgürlük Şafağı Harekâtı” ile “Menbic Harekâtı” gibi operasyonlarla ortaya konmuştur.
Ayrıca Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO), yeni Suriye ordusuna entegre edilmiştir ve aktif biçimde DSG’ye karşı savaşmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan için Suriye, Osmanlıcı ve İslamcı bir vizyonun uygulama alanıdır. Bu vizyonda Kürtler, önünde duran rahatsız edici bir engeldir.
İsrail Örneği
İsrail’in Temmuz 2025’te Süveyda’daki Dürzileri hedef alan katliam karşısındaki tavrı, ABD’nin Kürtlere yönelik politikası için bir örnek sunmaktadır. İsrail, Batı’nın “itidal” çağrılarını reddederek, Şam’daki askeri karargâhları ve başkanlık sarayını vurmuştur.
Bu müdahale, düşman güçlerin sınırda güçlenmesini önlemeye öncelik veren yeni güvenlik doktrininin ilanıdır. İsrail’in tavrı, dost azınlıkların korunması ve tampon bölgelerin muhafazası üzerine kuruludur. Kürtler de Dürziler gibi seküler, cihatçı olmayan, güvenilir bir azınlık olarak aynı konumda bulunmaktadır.
Sonuç
Bu nedenle, Kürtlerle yeni bir iş birliği politikası yalnızca meşru değil, aynı zamanda stratejik açıdan da gereklidir. ABD yönetimi şimdilik farklı bir yol seçmiş olsa da, “Birleşik Suriye” modelinin reddedilmesi ve DSG’nin stratejik korunması hayati önemdedir.
Kürtlerin askeri kapasitesinin korunması, IŞİD’in yeniden canlanmasına, Şara yönetiminin potansiyel düşmanlığına ve İran’ın yeniden kök salmasına karşı bir güvence sağlayacaktır. Kürtlerden silah bırakmalarını istemek stratejik bir hatadır ve geri alınmalıdır.
İsrail’in Dürzilerle kurduğu modele benzer, resmi tanıma olmadan ama siyasi, ekonomik ve istihbari destek içeren bir politika geliştirilebilir. Bu, düşük profilli ama yüksek etkili bir yaklaşım olacaktır.
Özerk bir Kürt varlığının korunması, Batı için eş-Şara yönetimi yapılacak müzakerelerde önemli bir koz olacaktır. Kürtlerin kritik petrol ve su kaynaklarını elinde tutması, Batı’nın elindeki baskı aracıdır. Bu fırsatın kaybedilmesi, düşman bir rejimi güçlendirmek anlamına gelecektir.( Alma Research and Education Center -Yaakov Lappin)
Son güncellenme: 11:41:59