Türkiye'de siyasetin ve kullanılan dilin seviyesi seçim yaklaştıkça düşüyor. Başta ulusal sorunu olan Kürd'ler olmak üzere statükocu ve tekçi düşünen partilerin etnik ve inançta farklı olanlara bakış açılarındaki değişmez katı anlayışları daha net olarak ortaya çıkıyor. Bu saatten sonra kimse önceki seçimlerde olduğu gibi olmadık vaatlerle statükocu partilerin peşinde üç maymunları oynayarak seçmeni kandırmaya çalışması artık nafile çabadır. Halkın gözünde bu saatten sonra "Külah düştü, keller göründü."
Kim ne derse desin 6'lı masanın bu gün seçimlerde alternatif olabilme şansı yaptığı kayda değer muhalefet sayesinde olmadı. Denetlenebilir Başkanlık Sistemi'ni tartışmak yerine HDP'nin "Seni başkan yaptırmayacağız" lafı sonrası iktidar yüzünü MHP'ye çevirdi ve statükodan yana tekçi anlayışa döndü. Ekonomi ve dış politikadaki başarısız uygulamaları sayesinde de ülkeyi getirdiği durum 6'lı masaya alternatif olabilme şansını verdi. Yoksa bu gün iki ittifak arasında tercihe neden olacak bir fark yok.
Millet İttifakı bu şansı kullanıp seçmene adına "güçlendirilmiş parlamenter sistem" dediği bildik modeli ve içi boşaltılmış demokrasi, hak, adalet, eşitlik gibi öneriler sunuyor, Erdoğan giderse güllük gülistanlık bir Türkiye ve gelecek vaat ediyor. Cumhur ittifakı ise "Erdoğan giderse beka tehlikeye girer" diyerek korku ve felaket senaryoları ile birlikte Kızıl Elma ve Fetihlerle dolu 2071'e kadar sürecek, aya adam göndermek dahil ayakları havada bir sürü vaatlerden dem vuruyor. Böylece seçmen bu iki tekçi anlayışın ürünü ittifaktan birini diğerine karşı tercih etmek zorunda bırakmak isteniyor. Daha önceki yazılarımda belirtmek istediğim gibi her iki ittifakın son tahlilde siyasi amacı ülke kurulduğundan beri var olan ve sorunların kaynağını oluşturan mevcut statükonun korunması ve dayandığı tekçi anlayışın bir yüzyıl daha devam etmesini sağlamak. Böylece uygulanan zora dayalı asimilasyon politikasının bir 100 yıl daha her ne pahasına olursa olsun sürdürmek.
1.paylaşım savaşı sonrası dünyada ve Seçim öncesi Ortadoğu’da değişen dengeleri gözlemeyip bu politikanın artık baskı ve şiddet ile sürdürülebilir olmadığı gerçeğini tartışmak yerine iktidar ve 6'lı masa Süleyman Şah'ın mezar yeri veya Sultan Vahdettin’in hain olup olmadığı gibi gereksiz konuları gündeme getiriyorlar. Böylece sözbirliği ederek dünyadaki örnekleri ile birlikte, farklı ve çağdaş demokratik sistemlerin (denetlenebilir başkanlık ve buna bağlı otonom, yada eyalet sistemi ve her yönü ile ) tartışılmasına da engel oluyorlar. Sonuçta her iki ittifak demokratik ortamda sorunların tartışılmasına ve halkın buna göre karar vermesine de ustaca engel oluyorlar.
Cumhur ve Millet İttifakı'nı oluşturan partilerin ortak özelliği PKK ve yaptığı eylemleri kullanarak Türkiye'de ve Türkiye dışında nerede yaşayan bir Kürd varsa ulusal, demokratik ve insani taleplerini yok saymak.
Bu yok saymaya rağmen, her iki ittifakı düşündüren seçim kazanmak için Kürd oylarına olan ihtiyaçları var. Bu oyları almadan iki ittifakında yüzde 51 oyu alıp seçim kazanma şansı yok. Bu basit matematik hesabını görüp yorum yapan Gürsel Tekin seçimi kazanmak için "HDP'ye bakanlık verilebilir “diyerek kişisel görüşünü açıkladı. Daha önce HDP'ye bakanlık verildiğinde gıkı çıkmayanların "ayranı kabardı" ve Gürsel Tekin Kürd ulusal haklarından söz etmiş gibi linç edilmek istendi. İktidar ve ortağı PKK ile bağlantı kurarak "Öküz altında buzağı aradı" 6'lı masada yer alan partiler tepkiler ile geçmişten bu yana değişen bir anlayışlarının olmadığını gösterdiler.
Böylece 90'lı yılların İçişleri Bakanı Akşener'i ve asit kuyularını, beyaz torosları, listede adı olsun olmasın her zaman arkasına bakarak eve girip çıkanlarla göstere göstere işlenen faili belli işlenen cinayetleri hatırladık. Kirli Hendek Savaşı döneminin Başbakan'ı Davutoğlu'nun "darbe yapmak için şartların olgunlaşmasını" bekleyen Kenan Evren gibi "Hendeklerin kazıldığını biliyorduk ve 2 yıl müdahale etmedik" dediğini, öldürülen çocukların kokmasın diye buzdolabına koyduğunu, kaldırılmasına izin verilmeyen cenazeleri köpekler yemesin diye pencerede nöbet tutanları, çocuğunun kemiklerini ödemeli koli ile alan anneyi ve torba içinde teslim alan babayı hatırladık. Yine ilk okullardaki çocuklara andımızı yeniden okutulmasını isteyen Kılıçdaroğlu ve partisinin12 Eylül anayasasına aykırı olduğunu bile bile yapılan uygulamalarda, parlamentoda iktidarın yanında sayısız defa yer aldığını, böylece binlerce insanın mağdur edildiğini de sayısız örnekleri ile birlikte hatırladık. CHP’nin C.Başkanı adayı Ekmeleddin İnsanoğlunu ve seçimi kaybedince MHP'den millet vekili olduğunu da zaten hiç unutmadık.
Şimdi Kılıçdaroğlu 6'lı masanın Cumhur Başkanı adayı olmak istiyor. Böylece Demirtaş’ın demokrasi, adalet ve eşitlik diyerek ulustan ve statüden söz etmeden Kürd muhalefetini dahil etmek istediği tekçi sistem içine Kılıçdaroğlu'da seçimleri kazanarak alevi muhalefetini "sözde" laik sisteme dahil etmek istiyor. Akşener'de Kılıçdaroğlu'nun hem alevi ve Kürd olduğu için seçilme şansının olmadığını bu nedenle ülküdaşı ve CHP'li Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın Cumhur Başkanı ve kendisinin de yenilenmiş parlamenter sistem ile birlikte başbakan olmak istiyor.
Bunların dışında Millet İttifakı'nın kayda değer, R.Tayyip Erdoğan karşıtı olmak dışında geleceğe dair umut veren bir söylemleri yok.
Muhalefetin zerinde önemle durduğu ve çözeriz dedikleri en önemli sorunun ekonomi olduğunu kabul edelim. Yine yazılarımda sürekli değindiğim ve tekrar tekrar etmekte yarar gördüğüm Türkiye'deki ekonomik ve siyasi sorunların gerçek nedeni bir ilk okulun bile nereye yapılıp yapılmayacağına karar veren statükocu ve merkeziyetçi anlayıştır.
Geçmiş seçimlerde olduğu gibi statükocu partilere ve adaylarına oy vermenin bir yararı olmadığı artık görülmelidir. İlkesiz kurulan ittifaklarda hak, hukuk, demokrasi, insan hakları ve eşitlik için verilen sözler her zaman seçime kadardır ve seçim sonrası unutulur gider. İlkeli ve yazılı kurulan ittifaklar geleceği ve yapılması gerekenleri belirler. Bu nedenle ilkesiz, kısa vadeli sadece örgüt veya bireysel çıkarlar için yapılan ittifaklar ile bir yere varılamaz. Bir amaç yoksa alınan oyların çokluğunun da anlamı yoktur. Bir amaç varsa ve o amaca ulaşmak isteniyorsa, bunun birtek yolu var, oda ilkeli siyaset ve ilkeli ittifak yapmaktır.
A Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.