Lafı evirip çevirmeye, kafaları karıştırmaya hiç gerek yok. Kurulduğu günden bu yana ülke tarihi bilindiği gibi sıkıyönetimlerin, OHAL'lerin bunlar yetmeyince de açık ya da örtülü darbelerin tarihidir. Söylendiği gibi vatan, millet aşkına ya da demokrasiyi korumak, güçlendirmek için yapılmadığı gibi yapılan darbelerin hiçbiri ilericide değildir. Yapılan darbeleri statükocu partiler arasındaki iktidar mücadelesine indirgemek, bu yanı ile ele alıp izah etmeye çalışmak ile bir yere varılamadığı gibi doğru sonuç elde edilemez.
İktidarın seçim ile değişmesi halinde biriken sorunların üstesinden gelemeyip ülke yönetemez duruma geldiğinde, düzenin devamı tehlikeye girmesi yapılan darbelerin esas nedenidir. Yani amaç iktidara el koyup, değiştirmek değil mevcut statükoyu korumaktır. Darbe yapanların görevi ülkeyi yönetecek olan siyasilerin önlerindeki engelleri kaldıracak yeni yasaların (hala değişmeyen 12. Eylül anayasası gibi) çıkarmasını sağlamak ve sorun çıkaran muhalif grupları (onların deyimi ile şer odaklarını) temizleyip yok etmektir.
27 Mayıs’ta Menderes ve iki bakan arkadaşının idamı ve 28 Şubat’ta Erbakan'ı hedef alan postmodern darbe hariç, yapılan hiçbir darbede bu nedenle siyasi liderler hedef alınmamış ve onlara kısa süreli uygulanan siyaset yasağı dışında sorunlu tutulup ceza verilmemiştir. Hepsi kısa süre sonra partilerinin başında, ya da yeni parti kurarak siyasi yaşama dönüşlerin. Demirel'in "Bu fötr şapka ile 6 defa gittim, 7 defa geldim" diyerek yoruma gerek bırakmayacak şekilde bunu ifade etmesi hala akıllardadır. Çünkü darbelere neden olan sorunların kaynağı siyasiler olmayıp sistemin bünyesinde barındırdığı nedenledir. Bu nedenler çözülmediği müddetçe sıkıyönetimlere, OHAL gibi antidemokratik yasalara, yetmezse darbelere her zaman için ihtiyaç olduğudur.
Söylendiği gibi darbelerin nedeni dış güçler değildir. Bu temeli çürük düzeni aklamak için uydurulan bahanelerle biridir. Her darbenin arkasında duran, onay veren dış güçler mutlaka olmuştur. Dünyada olduğu gibi dış güçlerin onay vermedikleri darbelerin Türkiye'de de başarı şansı yoktur. Bu destek sağlanmadığı takdirde darbe diktatörlüğe dönüşür ve kalıcı olamaz. Bilinmesi gereken önemli bir nokta darbelere neden oldu diye eleştirilen dış güçlerin yaptığı baskı sayesinde darbeciler Türkiye'de en kısa sürede seçimleri yaptırarak ülke yönetimini sivil siyasete terk etmek zorunda kalmışlardır. Yoksa kolay kolay iktidar nimetlerini terk edip gitmezlerdi.
Bugün İsveç ve İskandinav'yanın NATO'ya girmesi için bilindiği gibi Türkiye'nin oluru isteniyor. 12 Eylül öncesi aynı olur Yunanistan'ın NATO'ya dönebilmesi için isteniyordu. Kıbrıs'ta ve Ege Denizi'ndeki sorunlar o günde gündemde olduğu için Yunanistan'a siyasi partiler halka rağmen bu oluru veremiyorlardı. Darbe sonrası oluşan Evren cuntasının ilk uygulamalarından biride sessiz sedasız bu oluru vermek olmuştu. Yine olumsuz ve kötü giden her olayın arkasında dış güçleri arayanlar "Darbe yapanlar bizim çocuklar" denmesine rağmen Irak'ta ve Suriye'deki gelişmelere kadar darbelerde dış güçleri nedense görmediler.
Türkiye'de 6-7 Eylül’de yaşanan olaylar gibi darbelerin de alt yapısını hazırlayan karanlık odaklar her zaman olmuştur. Kenan Evren'e darbe yapmasının nedeni sorulduğunda ülkede her gün işlenen siyasi cinayetlere engel olmak ve toplumsal düzeni yeniden sağlamak olduğunu söylemişti. Mevcut statükoyu sallayan sınıf mücadelesinden, 1 Mayıslarda alanlarda toplanan yığınlardan, Kürdlerin yükselen ulusal ve demokratik taleplerden hiç söz etmemişti. Neden müdahale etmekte geç kaldığı sorulduğunda da sadece “Darbe yapmak için şartların olgunlaşmasını bekledik” demişti. Nasıl olduysa her gün onlarca insanın saldırılarda katledilirken işlenen cinayetler 13 Eylül sabahı bıçakla kesilmiş gibi tamamen son buldu.
Darbe sonrası Kenan Evren'de her darbeci gibi yeni anayasa ile birlikte antidemokratik yasaları hazırladıktan sonra 1983'te seçimleri yapmak zorunda kaldı ve yönetimi sivillere devrederek görevini tamamladı.
Bu ülkede yapılan her darbe toplumu bölerek kendisine sağ veya solda kendisine destekçi bulmuştur. Darbelere karşıyız dedikleri halde, ülke bölünüyor, laiklik elden gidiyor diye askerlere darbe yapmaları için davetiye çıkarmak amacıyla öğretim üyelerinin Anıtkabir'e cübbelerini giyerek yürüyüş yaptıkları hala akıllardadır.
Oysa onların görevi ülkenin kaç yıl ilan edilen sıkıyönetimlere ve OHAL yasalarına rağmen yönetilemediği, bunlar yetmeyince darbelere neden ihtiyaç duyulduğunu araştırmak ve çözüm üretmek olmalıydı. Bunun yerine darbeleri doğru değerlendirmeyip işlerine geldiği gibi ilerici ve gerici diye yorumlar her zaman yapıldı. Kimine göre Menderes ve iki bakanın idam edildiği 27. Mayıs darbe değil devrim olarak değerlendirildi, 12 Mart'ta Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idam edilmesi de 27 Mayıs'ın öcünü almaktı. Oysa hem 27 Mayıs, hem 12. Mart düzeni korumak, halkı sindirmek için yapılan klasik darbelerdir. CHP nedense soğuk savaş döneminden kalma Gülen hareketini AKP ile olan organik ilişkileri ile değerlendirerek ele alıyor. Bülent Ecevit ile Fetullah Gülen’in kurduğu çokta farklı olmayan ilişkiyi görmezden geliyor.
Sadede gelirsek yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi Türkiye'de statükoyu korumak dışında, iktidarı ele geçirmek için yapılan darbenin başarı şansı yoktur. Gülen Hareketinin 15 Temmuz'daki iktidarı ele geçirmek amacıyla kalkıştım darbe girişiminin de bu nedenle başarı şansı yoktu. Tıpkı 12 Mart sonrası Madanoglu'nun yaptığı gibi. 15 Temmuz darbe girişiminde bu nedenle içeriden ve dışarıdan destek bulamadı ve başarısız oldu.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.