Teşî yani Çeko 1980’de 17’sindeyken Doğu’da ve Güney’de aylarca kalmış. Sonraları ‘anam’ dediği eski liderine birkaç yıl önce şu sitemli cümleyi kurmuş; “Sen bizi o zaman öldürtemedin!”
Bir alana girip “Buradan çıkmıyoruz!” demeyi Kızıldere’den Kürkçü mü önermiştir? Öneren o olsaydı, nasıl sağ çıkılacağını da öğretmiş olmalıydı. Demek ki o önermemiş.
Bir alanın girişini hendeklerle kapatırsan; içeride kalana sen ‘yerel halk meclisi üyeleri’ dersin, karşı ‘milis’ der. Sen ‘sivil’ dersin, karşı ‘rehine’ der.
Süreç gerçekten de ‘çıkışı olmayan bir alanda kuşatılma ve orada topyekün imha edilme’ üzerineymiş. Kuşatmayı kuşatma ve/veya kuşatmayı yarma girişimleri ile ya da süreçten vazgeçme ile kuşatılanları kurtarmaya rastlanmadığına göre amaçlanan buymuş.
Mesele, bir alana hapsolup öldürülmeyi mümkün olduğunca geciktirmekmiş. Ya sağ ele geçmemeye çalışmak ya da sağ ele geçmeyeceklerini anladıklarından ölüm anını ötelemek; İnanılmaz bir direngenlik, adanmışlık. Rojava hesaplaşması!
Cizre’den çıkış olmadıysa, aynı çıkışsızlık Sur’da ve sıradaki yerlerde de olmayacak demektir. Tekrarın tekrarı. Ölümlerin, yıkımın geometrik artışı.
Coğrafyamızsa çökmektedir ve daha kötüsü toplumun tüm kesimlerindeki çözülme tüm çıplaklığıyla devam etmektedir.
İntikam almak, hesap sormak!..
Soluklanmak, rasyonelleşmek, bilimselleşmek, kurumsallıkla tanışmak, demokratikleşmek, sakinleşmek elzemdir. Coğrafyamızı terk etmekten, kaçtığımız yerlerde linç edilme korkusundan, büst öptürülmekten yorulduk.
Sinerken ‘Biz o Kürdlerden değiliz.’ demekten, ‘Biz sadece Aleviyiz, sadece Zazayız, sadece Müslümanız, sadece insanız, yahu biz Kürd değiliz.’ aşamasına geçişten gücendik.
Dersim’de, Zilan’da, Maraş’ta denedikleri halde, tüm dürüst ve modern çabalarına rağmen, bizi medenileştiremediler. Bizler bu ilkelliğimizle kuracağımız iç ittifakımızla baş başa kalmalıyız. O zaman dünya da huzura erer.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.