İbrahim Sediyani, 1 Ekim 2020 de, kendi sitesinde ‘Kafkasya Ne Azeridir, ne Ermeni, Kafkasya Kürttür ve Kürt Topraklarıdır’ başlıklı, geniş bir yazı yayımlamıştır. Yazısında eşitli kitaplara, yazılara dayanarak Kafkasya’nın bu bölümünde Med İmparatorluğu’ndan beri Kürdlerin yaşadığını, bölgenin, Kürdistan’ın bir parçası olduğunu belirtmektedir. Ermenilerin, Türklerin, bölgeye çok sonraları geldiği de vurgulanmaktadır.
Fehim Taştekin, 1 Ekim 2020’de, gazeteduvar’da yayımlanan yazısında da benzer görüşler dile getirilmiştir. Yazı,’ Kızıl Kürdistan’da Türk-Ermeni Savaşı’ başlığını taşımaktadır.
11. yüzyılda, bölgede, Mervaniler, Hasanveyhiler, Eyyubiler döneminde, Revadi-Şeddadi Kürd hanedanlığının hüküm sürdüğüne de işaret edilmektedir. Selahattin Eyyubi’nin, Revadi Kürd aşiretinden geldiği bilinmektedir.
Kızıl Kürdistan, 1923’te, Karabağ ile Ermenistan arasında kurulan otonom bir bölgedir. Qelbejar, Laçin, Kubatlı, Cebrail, Zengilan ve Zengezur’un bir kesimini içine almaktadır. 1929’da, bir entrikayla, Sovyetler Birliği yöneticileri tarafından otonom yönetimin varlığına son verilmiştir. Bu süreçte Mustafa Kemal’in Stalin’den istemlerinin de çok büyük bir payı vardır. Bunun karşılığında Mustafa Kemal de, İstanbul’da Büyükada’da mülteci yaşamı süren Troçky’nin günlük yaşamına, sınırlamalar getirmiş, yaşamını zorlaştırmıştır. Bunun üzerine Trocky’ Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmış, İtalya’ya yerleşmiştir.
Bu konu, Lenin ve Stalin’in 1910’larda yazmış oldukları, Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin Hakkı, Marksizm ve Milli Mesele gibi kitaplarda yazdıklarını hatırlatıyor. Bu kitaplarda dile getirilmiş düşüncelerin, Sovyetler Birliği’nde, genel olarak, yaşam bulmadığı görülüyor.
Hele de Kürdlerin durumu… Sovyetler Birliği yöneticilerinin de bilgisi dahilinde, Ermenilerin ve Azerilerin Kürdleri nasıl mağdur ettikleri, Türkiye’nin de istemi doğrultusunda Kızıl Kürdistan’ı nasıl imha ettikleri yakından bilinmektedir. Bir kısım Kürd’ün de Gürcistan’da yaşadığı yine bilinmektedir.
Erivan Radyosu, Kürdler için çok önemli bir kurumdur. Bütün Kürdler bunu bilir. Ama bu, özellikle 1992 Azeri-Ermeni savaşında, Ermenilerin, Kızıl Kürdistan’da, Laçin, Qelbejar, Kubatlı, Zengilan, Cebrail, Zengezur’da Kürdlere karşı gerçekleştirdiği baskıyı, zulmü, sürgünü, dikkatlerden uzak tutamaz. 1915’de, Osmanlı yönetimi Ermenilere neler yaptı, Ermeniler de 1992’de, Kürdlere aynı uygulamayı gerçekleştirdi. Tehcir… Kürdlerin, kendilerini korumak için ellerinde tutacakları bir değneğe ihtiyaçları vardı. Ama, öyle mekanizmalar uygulandı ki, Kürdlerin elinde değil değnek, çöp bile kalmamıştı. 1992’ye kadar, Kürdlerin zaten çok az şeyi, çok az öteberisi vardı. 1992’den sonraysa, hiçbir şeyleri kalmadı. Kürdlerin yüzyıllardır yaşadığı, MED İmparatorluğu döneminden beri yaşadıkları Kürdistan, Selahattin Eyyubi (1137-1193) döneminde Revadi-Şeddadi Kürd hanedanlıklarının yer aldığı Kızıl Kürdistan yerle bir edildi. Ermenistan, Azerbaycanla savaşıyordu, ama Kızıl Kürdistan’ı işgal etti. Kürdleri, Kızıl Kürdistan’dan kovdu. Kürdler, sadece ülkelerinden kovulmadı, yaşadıkları yüzyıldan da kovuldu. Muradhan Mungan’ın Karanfil şiirini hatırlayalım…
1992 savaşından sonra, Baku gibi alanların varoşlarında, çok güç koşullarda sürgün yaşayanların çoğunun Kürdler olduğu söylenebilir.
Çeşitli makamlar tarafından uygulanan sansürlerden dolayı, Kürdlerle ilgili gelişmeleri, maalesef, günü gününe izleyemiyoruz. 1992’de yaşanan bu olayın gerçeğini de yıllar yıllar sonra öğrenebildik.
1992’de, Ermeni-Azeri savaşında, Kürdlerin başına neler geldiği, insanlara kitlesel katliamlar, sürgünler, soykırıma varan operasyonlar konusunda yeniden düşünmelerini hatırlatıyor: Artık her yönetimin, her halkın, her halka karşı kitlesel katliamlar, kitlesel sürgünler yapabileceğini düşünmek gerekir. Hasım bildiği bir halka karşı sürekli olarak kin biriktiren bir yönetim, bir halk, yeri zamanı geldiğinde, gerekli araç-gerece sahip olarak böyle bir süreci gerçekleştirebilir. Bunu önüne geçebilecek tek süreç yüzleşmedir. Türkiye, 1915’le, soykırımla, yüzleşmek istemiyor. Ermenistan da Kızıl Kürdistanla yüzleşmekten özenle kaçınıyor. İttihat ve Terakki, daha sonra Türkiye Ermenilerin dönmesini hiç istemedi, hep karşı koydu. Ermenilerin dönüşünü engellemek için önlemler aldı. Ermenistan da Kürdlerin dönüşünü her zaman engelledi. Kürdlerin dönüşüne engel olmak için, kendi topraklarına yeniden yerleşmelerini önlemek için birçok mekanizma yarattı
Bugün Karabağ üzerinde bir savaş var. Ermenistan-Azerbaycan Savaşı. Aslında, Karabağ da kadim bir Kürd toprağıdır. Ama Kürdlerin adı bile anılmamaktadır. Uluslararası kurumların belgelerinde Kürdlerin adı bile geçmektedir. Bu, 1920’lerde Milletler Cemiyeti’nde kurulan, 1945’de Birleşmiş Milletler döneminde güçlendirilen anti-Kürd dünya nizamının Kafkasya’da da yaşama geçtiğini göstermektedir. Kızıl Kürdistan’ın ortadan kaldırılmasından sonra, Kürdlerin, Rusya’ya, Orta Asya’da, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan gibi alanlara sürgün edilmesi Kürdlerde çok büyük bir mağduriyet yaratmıştır. Asimilasyon politikarından dolayı, özellikle Azerbaycan’da, Kürdlere uygulanan asimilasyon politikalarından dolayı, Kürdlük kalmadı gibi bir durum var. Lenin ve Stalin 1910’larda Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin Hakkı konusunda neler yazmışlar, Sovyetler Birliği döneminde fiili olarak neler yaşanmış, neler gerçekleşmiş? Fiilen, Kürdlerle ilgili olarak gerçekleşenler, bu kitaplarda yazılanların tam tersidir.
Asimilasyona da uğrasa, sürgünlere de uğrasa, Karabağ’ın her iki tarafında da hala Kürdler var. Her iki yönetimin de Kürdlerde oluşturduğu birlikleri savaşa sürmesi mümkündür. Her iki devlet adına, Kürdlerin birbirleriyle savaşması olanak dahilindedir. Bu, Kürdlerin makûs talihidir. Birleşmiş Milletler, adında yaşadığı gibi milletlerin değil, devletlerin örgütüdür. Bu devletler de yeri ve zaman geldiğinde, bazı milletlerin haklarını hukuklarını hiçe sayıp yok edebilmektedir, ayakları altına alıp çiğneyebilmektedir. Bu süreçte en az dört devletin baskısı altında olan Kürdler hemen dikkkati çekmektedir. Böyle bir süreçte bile Birleşmiş Milletler, milletlerin değil, devletlerin yanında yer almaktadır. Kafkasya’daki Kürd varlığı böyle bir süreçte imha edilmiştir.
Bugün, Karabağ nüfusunun büyük bir kesiminin, hatta nüfusun tamamın yakın kısmının Ermeni olduğu söylenebilir. 1990’lardan önce Karabağ’da güçlü bir Kürd varlığı da vardı. 1992 Azeri-Ermeni savaşında onlar da kovulmuşlar… Ve bu yapıdaki bir Karabağ, Azerbaycan’a bağlanmak istemiyor. 1920’lerdeki durum da böyleydi. Ama o gün Sovyetler Birliği yöneticileri, Karabağ’ı otonom bölge olarak Azerbaycan’a bağlamışlar. Karabağ’a ‘Azeri toprakları’ deniyor. Halbuki, bugün, burada, daha çok Ermeniler yaşıyor. Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin Hakkı ile ilgili temel ilkelerin, ta o günlerde etkisiz bırakıldığı söylenebilir.
Prof. Dr. Kinyaze İbrahim Mîrsoyev’in kürdistan24’den Cesim İlhan’a verdiği röportaj bu bakımdan dikkate değer. 7 Ekim 2020’de k24’de yer alan bu röportaj, ‘Azeriler Kürdleri asimile etti, Ermeniler göç ettirdi.’ başlığıyla yayımlanmış. Kinyaze İbrahim, 1992’ye kadar Erivan’da yaşadığını, Ermeni-Azeri savaşı başladığında, Erivan’dan kaçıp, Kazakistan’a yerleştiğini anlatıyor. Azerbaycan’da pek çoğu asimile olmuş, 500 bin Kürd yaşadığını söylüyor. Kazakistan’da 150 bin civarında Kürd yaşadığını ifade ediyor. Kazakistan’da yaşayan Kürdlerin kendi kimliklerine, kurumlarına daha çok sahip çıktıklarını, Kazakistan Devleti’nin de buna elverişli bir zemin hazırladığını belirtiyor. Kinyaze İbrahim, 1992 savaşından önce, Karabağ’da 30 binden fazla Kürd yaşadığını, bugün, orada hiçbir Kürd'ün kalmadığını söylüyor. Sünni Kürdlerin hepsinin sürgün edildiğini, kalanların Ezidi Kürdler olduğunu ifade ediyor. Ermeni yönetimi onlara sadece Ezidi ddiyor. Kürd olduklarını söylemekten özenle kaçınıyor. Nüfuslarının 40 bin civarında olduğunu belirtiyor. Kinyaze İbrahim, ‘savaş sonunda Karabağ, tekrar Azerbaycan’ın eline geçerse, Kürdlerin kendi toprakların dönmesi yüksek bir olasılıktır’ diyor.
Kinyaze İbrahim, k24’den Cesim İlhan’ın soruları üzerine, bugün, Baku’da Kürdlerle ilgili kültürel çalışmalar yapıldığını da anlatıyor. Devlet radyosunda haftada iki kez Kürdçe yayın yapıldığı da belirtiliyor. Prof. Dr. Kinyaze ibrahim Mîrsoyev Rusya’daki Kürdler tarafından kurulan YekbunTV’den de söz ediyor. dağılmış, dağıtılmış Kürdlerden birlik oluşturmaya çalıştıklarına işaret ediyor. Dil ve kültür üzerine haftada iki kez yayın yaptıklarını söylüyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.