12 Nisan 2019 günü, İBV’den İbrahim Gürbüzle, uçakla, Hewler’e vardık. Erbil Havaalanı’nda, bizi, Barzani Vakfı’ndan Mirhac Mustafa karşıladı. Doğruca, Hewler’deki Weqfa İsmail Besikci’ye gittik. Vakfımızın Diyarbakır temsilcisi Seid Veroj’da, 14 Nisan sabahı, Habur üzerinden Duhok’a gelecek…
Kısa bir süre oturduktan sonra, İş insanlarına 18 Nisan akşamı, verilecek yemeğin gerçekleşeceği alana gittik. Caming Soon denilen bu alanda iki yapı var. Bu yapının biri Mado. Burayı Kürd sanatçı Rojin çalıştırıyor. Bu yapının hemen yanında, Zana’nın çalıştıracağı bir yapı daha var. Ada Cafee… Bu yapıda eşyaların, mobilyaların, perdelerin vs. yerleştirilmesi devam ediyor. Burası, 18 Nisan akşamı, Vakfın, iş insanlarına vereceği yemekle açılacak.
Daha sonra Otel Jiryan’a giderek eşyalarımızı yerleştirdik. Otelden ayrıldıktan sonra, Hewler Kitap Fuarı’nı ziyaret ettik. Hewler Kitap Fuarı çok canlı. Çocuklarıyla birlikte standlar arasında dolaşanlar, kitap alanlar, bir köşeye oturmuş kitap-dergi inceleyenler, minderler üzerine oturmuş, sohbet eden gençler, poşet poşet kitap taşıyanlar… çok canlı bir görünüm. Poşetleriyle fuardan ayrılanlar, fuara gelenler… Kalabalık, canlı bir fuar… Geçen yıl da böyleydi… Uzun yıllar Kürdistan’n güneyinde oturanlar, satın alınan kitapların okunduğunu da belirtiyorlar.
Hewler Kitap Fuarı’nda, Beşikci Center’in standı da var. Avesta’nın ve Nubihar’ın standları da var. Bu standları da ziyaret ettik. Nubihar’ın standında Said Temelle karşılaşmak hoş bir sürpriz oldu. Said Temel, hocamız Celal Temel’in selamlarını iletti.
Kitap Fuarı’ndan çıkışta Rudaw TV benimle küçük bir röportaj yaptı. Ogün gelirken, uçakta, İngilizce, Türkçe, Arapça anonslar yapılıyordu. Kürdçe duyulmuyordu. Kürdistan’a geliyorsunuz, Türkçe, Arapça duyuyorsunuz ama, Kürdçe duyamıyorsunuz. Ayrıca, pasaport kontrollerinde, Bağdad’dan gönderilen bir Arap memur, bazı yolcuların pasaportunu inceliyor. 16 Ekim 2017’den önce böyle değildi. Bu tutumu eleştiren bir konuşma yaptım. Bu konuda, Talabaniler’in rolünü belirttim.
Fuardan sonra akşama doğru Weqfa İsmail Besikci’ye gittik. Vakıf yöneticileri, Musa Ahmed, Salar Osman, Rondiq Faris Abdullah, Eli Awni, İbrahim Sevim de geldiler… İş İnsanlarına 18 Nisan akşamı verilecek yemek konusunda çalışmalara devam edildi.
Daha sonra bir kafede, Rondiq Faris ve eşi Kovan Ömer’le sohbetimiz oldu. Prof. Dr. Kovan Ömer, Erbil Politeknik Üniversitesi’nde İstatistik hocası. Aynı zamanda, üniversitede, seminerler düzenliyor, programlar yapıyor. Bizden, Teknoloji, Bilim, Eğitim konusunda bir konferans vermemizi talep ettiler. Bu isteği kabul ettik. Bu gezi sırasında bu konferans da gerçekleşecek…
Rondiq (gözyaşı), Kovan (hüzün) isimleri, bu arkadaşların, Kürdistan’ın, göç, sürgün, zulüm, yakma, yıkma yıllarında, enfal yıllarında doğduklarını hatırlatıyor. Dilerim, çocuklarının isimler bu acıları çağrıştırmaz…
Akşam, Orhan Kaya’nın yemeğine katıldık. Yemek, bir lokantada düzenlenmişti. Yemekte PAK Başkanı, Mustafa Özçelik de vardı. Yemekte, Ortadoğu ile ilgili, Kürdlerle ilgili birçok konu konuşuldu. Yemek, gece geç vakitlere kadar devam etti.
13 Nisan sabahı, Botan’ı, Sevda’yı ve arkadaşlarını, nerinaazad ofisinde ziyaret ettik. Birçok konu üzerinde uzun uzun konuştuk. Yazılarda yeralan dipnotları, bazı bilgisayarların ekranlarında görülmeyebiliyor. Bunun teknik nedenlerini anlamaya çalıştım.
Hewler Kitap Fuarı’nı bugün de ziyaret ettik. Fuar bugün de çok kalabalık. Besikci Center’in standında, ABD’li bir hoca ile tanıştık. Selahaddin Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Bostonlu olduğunu söyledi. Boston’da emlak işleriyle uğraşan, dostumuz Harry Parsekian’dan söz ettik. Harry Parkesian’ı tanıyor.
Fuardan sonra, dostumuz Faruk Gür’ü konfeksiyon magazasında ziyaret ettik Faruk Gür deyince Wearing is an art cümlesi akla geliyor. Faruk, Kürdleri yakışıklı yapmaya devam ediyor.
Faruk’un hesap işleri de dikkat çekici. Bu hesaplama, Bitlisli tüccarların, hesaplamalarını hatırlatıyor. 1950’lerde, 60’larda, baharda köylüler alış-veriş için Bitlis’e gelirlerdi. Kış boyunca paraları tükendiği için, tüccarlara borçlu olarak alış-veriş yapar, borçları deftere yazılırdı. Hesap genel olarak şöyleydi… ’80 artı 90 eder 190, sen de 200’ Deftere 200 lira yazılırdı. Yaz sonunda, hasat sonunda, tüccara 200 lira belki daha fazlası ödenirdi. Köylü bu hesaplamada bir yanlışlık olduğunu farkeder ama, borçlu olduğu için fazla ses çıkaramazdı. Faruk da İbrahim Gürbüz’e şöyle diyor… ‘Senin hesabın 1470. Sen 1500 gönder…’ Bu hesabın, sözü edilen tüccarlarınkinden daha insaflı olduğunu söyleyebiliriz.
Daha sonra, Rojin’in Mado’suna gittik. Rojin harıl harıl çalışıyor. Orada, dostumuz, arkadaşımız, mimar-mühendis Mutlu Onat bizi ziyarete geldi. Avrupa’daki, iş insanı dostumuzun da yemeğe katılmak için gelebileceğini söyledi.
Daha sonra, akşama doğru, Mirhaçla birlikte Duhok’a hareket ettik… Hewler-Duhok yolunda trafik çok yoğun. Yol üzerindeki dükkanlarda ticaret çok gelişmiş. Büyük Zap Nehri’nin Hewler tarafındaki dükkanlar binbir çeşit eşyalarla dolu. Alan da çok satan da çok…
Yol boyunca, yolun her iki tarafındaki alanlarda koyun sürülerine rastlıyoruz. Kürdistan’ın Güneyi’ne ilk defa 2013’de gelmiştik. O zaman, yoların etrafındaki alanlarda, dağların eteklerinde, ysaylalarda vs. hiç koyun sürüsüne rastlamamıştık. Bu gelişimizde çok koyun süsüsüne rastladık. Çobanların da Kürd olduklarını sanıyorum. Kıyafetlerinden, tavırlarına Kürd oldukları anlaşılıyor… Hewler-Duhok yolunun bazı bölümlerinde, yol inşaatı çalışmaları da hız kazanmış.
Yolun, Büyük Zap Nehri’nin Duhok tarafından Brifkani Dağlarına kadar olan bölümü ve oradan Duhok’a kadar olan bölümü çok iyi. İnşaat çalışmaları, yolun, Büyük Zap’n Hewler tarafındaki bazı bölümlerinde devam ediyor. Çoman, Revandiz, Barzan taraflarında çok hırçın, coşkun olan Büyük Zap Hewler ovasından çok sakin, durgun bir görünüm içinde geçiyor.
Dohok’ta bizi Rixsos Otel’e yönlendirdiler. Duhok Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Muslih Duhoki ve üniversite yöneticileri otelde yemektelermiş. Bizi de yemeğe davet ettiler… 14-15 Nisan 2019 günlerinde, Duhok Üniversitesi’nde soykırımla ilgili bir sempozyum yapılacak. Rixsos Otel bu sempozyumun sponsoruymuş… 14 Nisan sabahı, Diyarbakır temsilcimiz Said Veroj da bize katıldı. Otel Rixsos’da, Salih Dündar’ın küçül kardeşi Mahir Dündarla karşılaşmamız benim için sürpriz oldu…
Büst…
14 Nisan sabahı üniversitede, sempozyumdan önce, Beşikci’nin büstü açıldı. Heykeltraş değerli sanatçı Shiraz Aziz… Büst, üniversiteye girişin biraz ilerinde, anayolun sağ tarafında yer alıyor.
Bu büste ilişkin bazı eleştiriler oldu. Düşünceyi taşlaştırmadan söz edenler, ‘Beşikci bu ödülü kabul etmekle itibarın zedeledi, buna çok üzülüyoruz…’ diyenler oldu.
Bu tür eleştirilere karşı şu söylenebilir. Büst, Rektör Prof. Dr. Muslih Duhoki’nin ve üniversite yönetiminin isteğidir, kararıdır. Şüphesiz, her ödül, her hediye kabul edilmez. Ama Özenle hazırlanmış bazı hediyeleri, ödülleri kabul etmek de bir erdemdir. Rektör Muslih Duhoki 2013 den beri kişi olarak Beşikci’ye ve İBV’ye çok sıcak davranan, bize karşı ilgili, bizlerleçok sıkı ilişkiler içinde olan bir öğretim üyesidir. Duhok Üniversitesi bünyesinde kurulan İnsanlık Araştırmaları Merkezi, (Beşikci Center) Rektörün ve üniversite yönetiminin gerişimleriyle vücut bulmuştur. Beşikci Center’in çok geniş bir kütüphanesi vardır.
Duhok Üniversitesi’nin çok geniş bir kütüphaneye sahiptir. Kütüphane iki katlıdır. Birinci kat üniversitenin genel kütüphanesidir. İkinci kat Beşikci Center’in kütüphanesidir. Herbiri bir futbol sahasının yarısı kadar büyüktür. Duhok Üniversistesi tarafından düzenlenen Soykırım Sempozyumu’nu da Üniversite ve Beşikci Center birlikte düzenlemiştir.
Düşüncenin taşlaştırılmasından söz etmek yanlıştır. Beşikci’yi herkes eleştirebilir. Eleştiri düşünceyi çoğaltan, zenginleştiren bir düşün kategorisidir. ‘Beşikci böyle bir ödülü kabul etmekle, itibarını zedeledi, bu üzüntü verici…’ diyenlere gelince… Hiç dertlenmesinler, üzülmesinler… Beşikci’nin böyle bir sorunu yok. Beşikci siyasal parti lideri, falan değil. Taraftarlarını arttırmak diye bir sorunu yok. Beşikci’nin çabalarını entelektüel bir çaba olarak değerlendirmek gerekir. Entelektüeller genel olarak yalnız insandır. Entelektüellerin en büyük izleyicisi de başta devlettir, devletin istihbarat kadroları, emniyet birimleri Cumhuriyet Savcılıklarıdır. Bunun dışında, belki 3-5 izleyicisi, taraftarı da olabilir. Ama entelektüelin bu sayıyı arttırmak diye bir çabası yoktur. Birçok yazıda entelektüelin kim olduğunu, ne iş yaptığını belirtmeye çalıştım. Burada ayrıca belirtmeyi gerekli görmüyorum.
1974 baharında, Nisan ayında, Irak ordusu, Qaladiz’e Mig uçaklarıyla bir saldırı gerçekleştirmişti. Bu saldırıda, dağda çadırlarda, eğitim gören ilkokul öğrencilerinden ve onların öğretmenlerinden 72 Kürdün katledildiğine dair haberler basında yer almıştı. Rektör Muslih Duhoki ile bir sohbetimizde bu konuyu konuşuyorduk. Rektör, o dönemde Qaladiz’de peşmerge olduğunu Bu saldırıda, öğrencilerden ve öğretmenlerinden 124 kişinin katledildiğini söylemişti. Süleymaniye Üniversitesi’nin de dağa taşınmaya çalışıldığı günlerden söz etti.
Peşmerge konusunda da kısa bir açıklama yapmak gerekli kanısındayım. 9 Eylül 1961 günü başlayan Kürd direnişinde, peşmerge çok büyük bir rol aldı. Peşmergeler kimlerdi, kimler peşmerge oluyordu? Bu savaşta, peşmerge çocuklarının peşmerge olduğunu görüyoruz. Çocuklarında babaları gibi peşmerge olmaya özen gösterdiklerinin görüyoruz.
Halbuki, Irak hükümetiyle, devletiyle işbirliği içinde olan, çok geniş bir caş kitlesi vardı. Bu kitle eğitim için çocuklarını dünyanın çeşitle merkezlerine tahsil için gönderebiliyorlardı. Mele Mustafa Barzani’nin çocukları da peşmerge oldu. Ama, Mele Mustafa Barzani, gerek caşların çocuklarının, gerek dünyanın çeşitli ülkelerinde tahsil yapmak isteyen çocukların bu isteklerini karşılamak için büyük çaba gösterdi.
.
20 Mart 2003 de, ABD’nin, Irak’a silahlı müdahalesinden sonra Kürdistan Bölgesel Yönetimim kuruldu. Çeşitli makamlarda da, eğitimli olduklarından, yurt dışında eğitim alanlar tayin edildi. Makamların dağılımında peşmergelere fazla yer verilmedi… Rektör Muslih Duhoki, çok sonraları yurd dışına çıkarak, eğitimini tamamlamış ender kişilerden, peşmergelerden biri…
Bir zamanlar peşmerge olmasından dolayı Muslih Duhoki’ye karşı büyük sevgi besliyorum. Bize sıcak ilgisinden dolayı, Rektör Muslih Duhoki’ye ve sanatında dolayı, heykeltraş Shiraz Aziz’e, kendi adıma ve vakfımız adına teşekkür ediyorum
Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinde, yurt dışında eğitim görmek olayına Afrika sömürgelerinde de rastlıyoruz. Gine Bissau’da Amilcar Cabral (1924-1973), Mozambik’te Samora Machel (1933-1986) Angola’da Agustino Neto (1922-1979) Gana’da Kwame Nkrumah (1909-1972) Senegal’de, Leopold Sezar Senghor (1906-2001) Kenya’da Jumo Kenyatta (1891-1972) Tanzanya’da Julius Nyerere (1922-1999), Zaire’de Patrice Lumumba (1925-1961) … gibi liderler de işbirlikçi kabilelerin çocuklarıydı… Ancak, işbirlikçi kabileleler çocuklarını yurt dışına gönderebiliyorlardı. İngiltere, Fransa, Belçika, Portekiz gibi emperyal sümürgeci güçler de ancak bu kabilelerin çocuklarını kabul ediyordu. Ama bu çocuklar, Paris, Londra, Brüksel, Lizbon, Madrid, Roma, Berlin gibi merkezlerde, eğitimlerini sürdürürken, özgürlüğün bilincine vardılar. Eğitimli bir şekilde ülkelerine döndükten sonra , Paris, Londra, Brüksel, Lizbon, Madrid gibi merkezlere karşı Ulusal Kuruluş Mücadelesi başlattılar.
Kürdlerde de uzun zamandır mücadele sürüyor. Çok sancılı bir mücadele oldu. Kürdler bu mücadele sırasında, soykırımlarla bile karşılaştılar. Çok ağır bedeller ödediler. Ama bu mücadele Kürdlerde, milli duyguları arttıramadı, Kürd ulus bilinci, Kürt dili bilinci, Kürd vatanı bilinci, Kürd bayrağı bilinci gibi bilinçleri geliştiremedi. Siyasal partiler, örgütler, Kürdlerin, Kürdistan’ın genel çıkarları yerine, hep kendi örgütsel çıkarlarını ön plana koydular. Büyük bir nüfusa sahip olmasına rağmen, ödediği bunca ağır bedellere rağmen, Kürdler, Kürdistan dünya uluslar ailesini bir üyesi olamadı… Bunun çarpıcı örneği, Talabaniler’in, 16 Ekim 2017 ihanetidir. Eğer mücadele, milli duyguları geliştirebilseydi, Kürd ulusu bilinci, Kürd vatanı bilinci gibi bilinçleri yaratabilseydi, böyle bir ihanet gerçekleşemezdi.
Kürdlere, ekmekten önce özgürlük gerekir, ulusal onur gerekir. Kucak kucak ekmeğe sahip olabilirsiniz ama bu özgürlük getirmez, ulusal onur sağlamaz. Ama, özgür bir kişi/ulus, ulusal onur için çaba harcayan bir kişi/ulus, kendi ekmeğini yaratabilir.
16 Ekim 2017 sabahını, ondan sonraki birkaç günde, Irak, İran, Türkiye, Suriye vs. basınında, dünya basınında yer alan haberleri, yorumları izleyelim. Hep ulusal onuru zedeleyici haberler, yorumlar… ‘İşte yine başaramadılar. Zaten ilkel bir yapı var, Aşiretler, şeyhler vs. Zaten Kürdler hiçbir zaten kendi kendilerini yönetemediler. Onları, hep, kültürde, medeniyette daha ileri olan halklar, devletler yönetti. vs. Bu tü haberler, yorumlar ulusal onuru zedelemiyor mu? Kürdler birbirlerine taviz verip güç olmak yerine, hep düşman güçlere taviz veriyor. Bu her zaman ulusal onuru zedeleyici bir sonuç doğurur.
Yukarıda, 2013’de Kürdistan’ın güneyinde, yolların etrafında, dağların eteklerinde, yaylalarda vs. koyun sürülerine rastlanmadığını belirtmeye çalışmıştım. Bu dönemde her yerde rastlanıyor. Hatırlayalım, Eylül 2017 Referandum günleri… Bugünlerde, Kürdler, sık sık, ‘Eğer rerefrandum yaparsanız, Habur gibi gümrük kapılarını kapatır sizi aç bırakırız…’ diye tehdit edilirdi. Kürdler, bu tehditlerden sonra, sık sık tükettiğimiz eti bari kendimiz üretelim… diye düşünmüş olmalılar…
Bugün, dünyada, nüfusu bir milyonu bile bulmaya devletler, birkaç milyon nüfusa sahip halklar, Birleşmiş Milletler, İslam Konferansı, Arap Birliği, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlerde, ‘Kürdlere şu olmasın bu olmasın diyerek, Kürdlerin geleceğini belirlemeye çalışıyorlar. Dikkat edelim, bu sözler sadece Kürdler için söyleniyor. Örneğin, Filistinli Araplar için söylenmiyor. Sen de bunları hiç dert etmiyorsun … ‘Şuranın birliği, buranın birliği…’ diyerek hep hep başkalarının, hatta seni ezmeye çalışanların çıkarlarını dert ediniyorsun, savunuyorsun . Filistin için ağlıyorsun ama kendinin, kendi varlığının, parçalanmışlığının, paylaşılmışlığının bilincinde değilsin. Ama sen 50 milyondan da fazlasın… Nerede ulusal onur?… …
***
Duhok Üniversitesi’nin düzenlediği Soykırım Sempozyumu Rektör Muslih Duhoki’nin açış konuşmasıyla başladı. 13 ve 15 Nisan günlerinde, bu sempozyumun bazı oturumlarını izleyebildik.
15 Nisan günü, İbrahim Gürbüz ve Seid Verojla birlikte, Duhok Valisi Ferhad Ergoşi’yi ziyaret ettik. Vali, Ergoşi, Beşikci Kültür merkezi’nin yapımına kısa zamanda başlayabileceğimizi söyleyebilirim, dedi. Arsa da yıllar önce, valinin girişimleriyle alınmıştı. Vali Ferhad Ergoşi, Duhok Yazarlar Birliğinde, Hakların bir arada yaşamalarının koşulları, uluslararası hukuk konusunda bir konferans verilmesini de dile getirdi. Bu ziyarette program çok yüklü olduğu için, bu konferansın daha sonraki bir gelişimizde nümkün olabileceğini söyledik…
Duhok Valiliği’nde Vali Yardımcısı, Behzad Ali Adam, herbirimize, Al-Anfaal’la ilgili birer kitap hediye etti. Bu 2014 de yayımlanmış, Saddam Hüseyin ve arkadaşlarıyla ilgili mahkeme kararını inceleyen bir kitap…
Duhok’da, 1994-1996 yıllarında, Ankara Ulucanlar Cezaevi’nden arkadaşlarımız Hüseyin Masdar ve Kemal Okutan da bizlerle yakından ilgilendiler, bizi yalnız bırakamadılar…
14 Nisan akşamı, Mirhac Mustafa, iş insanlarına verilecek yemek konusunda çalışmaları sürdürmek için Hewler’e döndü. Rixsos Otel’de O’nun odasına Said Veroj yerleşti. Şoförümüz Levend bizimle kaldı…
Zaho Üniversitesi’nde Soykırım Sempozyumu
15 Nisan akşamı Duhok’tan Zaho’ya doğru yol çıktık. Zaho Üniversitesi’de de soykırımla ilgili uluslararası bir sempozyum düzenlemişti. O sempozyuma katılacağız.
Duhok-Zaho arası kısa bir yol 40 km. kadar… Yolu her iki tarafında, koyun sürülerine burada da rastlıyoruz. Duhok’tan Zaho’ya girişte, yolun, geliş-gidiş şeritlerinin arasındaki arayolda onlarca peşmerge heykeli yer alıyor. Heykeller peşmergeyi çeşitli pozisyonlarda gösteriyor. Mevzide, çatışmada, bir elinde bayrak, bir elinde silah koşarken vs. 50-60 metre aralıklarla yerleştirilmiş onlarca peşmerge heykeli… Kanımca bu çok iyi düşünülmüş, tasarlanmış çok hoş bir görüntü… Çok değerli bir sanat ürünü… Zaho, çok büyük bir kent… Ticari faaliyet çok yoğun. Bütün dükkanlar, tıklım tıklım mallarla dolu. Alan da çok satan da çok.
Ulusal Kürd kıyafeti içinde olanlar, Avrupai kıyafet taşıyanlar, bir arada oturuyor, birlikte dolaşıyor.
Zaho’da bizi Otel Şabani’ye yönlendirdiler. Habur Suyu, oteli önünden gürül gürül geçiyor. Otele, Mısır’dan, Cezayir’den, Çeşitli Arap ülkelerinden, , Avrupa’dan vs. sempozyuma katılacak akademisyenlerin bir kısmı de geldi. Başka otellere yerleştirilen akademisyenler de var… Toplumsal Tarih Vakfı’ndan, Prof. Dr. Bülent Bilmez de sempozyumu izleyenler arasında. Bülent hoca da Otel Şabani de. Otel Şabani’de, 16 Nisan sabahında, kahvaltıda, Şair Abdulllah Zengene ile tanıştık… Seid hoca daha önce de tanıyormuş. Şair arkadaşımız bize kitaplarından birer adet armağan etti.
Otelde çok genç bir arkadaşla tanıştım. Şırnaklı. Ferdi Sak. Zaho Üniversitesi’nde, Kürd Dili ve Edebiyatı bölümünde araştırmacı. Yurtsever bir arkadaş. Ferdi Sak, Silopili dostumuz Fethullah Elçi’yi hatırlatıyor. Boy-bos olarak da, düşünce olarak… Duygularını, düşüncelerinin açıklama biçimi de Fethullah Elçi’yi hatırlatıyor.
Zaho Üniversitesi’nde Soykırım Sempozyumu, Rektör, Prof. Dr. Lezgin Abdi Cemil’in ve öbür yöneticilerin açış konuşmalarıyla başladı. Sempozyum üç gün sürecek. 8 oturum gerçekleşecek. Konferans salonu çok büyük, çok geniş… Ama tıklım tıklım dolu…
Sempozyumun birinci oturumunda ‘Milletler Cemiyeti Döneminde Kürdler/Kürdistan’ konulu bir konuşma yapıldı. Bu konuşmada, daha çok, halkların bir arada yaşamasının koşulları, uluslararası hukuk üzerinde duruldu. Bu konuşmanın metnini daha sonra ayrıca yayımlamayı düşünüyorum.
Zaho Üniversitesi, sempozyuma sunulacak bildirilerin önemli bir kısmını kitap olarak yayımlamış. Bin sayfadan büyük Kürdçe ve İngilizce, ciltli bir kitap var. Sempozyum katılımcılarına sunuluyor.
Zaho Üniversitesinde de Kitap Fuarı açılmış. Birinci oturumdan sonra, verilen arada üniversitede açılan Kitap Fuarı’nı ziyaret ettik. Nubihar Standını, Avesta standını burada da gördük. Stadlar arsında dolaşırken zazaki.net sitesinin yöneticisi Roşan Lezgin’e rastlamamız benim için tatlı bir sürpriz oldu. Roşan Lezgin, zazaki üzerine bir konferans için Zaho Üniversitesi’ne davet edilmiş…
Kitap Fuarı’na gidişimizde Ferdi Sak hocanın çok yardımını gördük. Zaho Üniversitesi kampusu da çok geniş. Kampuste arayollar çok geniş. Her taraf otomobil dolu… Yağmurun hafif hafif devam ettiği bir gündü. Biraz da soğuk vardı. Üniversiteyi çok iyi dolaşamadık.
Sempozyumun öbür oturumlarını izleyemedik. Zira, Hewler’e dönmemiz gerekiyordu. Orada da bir konferans olacaktı.
Hewler’e doğru yola çıkmadan öce, Seid Veroj hoca’nın yakın akrabası olan iş insanı Mehmet Emin Petekkaya’yı dağların eteğindeki evinde ziyaret etik. Hewler’e, Amediye-Barzan-Revandiz -Khalifan üzerinden dönmek çok iyi olurdu. Fakat, yolu uzatacağı için o yolu tercih edemedik.
İş insanı Mehmet Emin Patekkaya’nın oğlu Baran Petekkakaya çok değerli bir teknik eleman. Aynı zaman iktisatçı. Block Chain uzmanı. ABD’nin Block Chaine çok yatırım yaptığını söylüyor. Kürdler de block chane yatırım yaparlarsa Kürdistan uçar, diyor. Kanımca bu öneriye kulak vermek gerekir.
Hewler’e dönerken, Dukok’ta emekli peçmerge komutanlarından Abdulhaluk Bapiri’yi evinde ziyaret ettik. Abdulhaluk Bapiri’ye bizi Baran Petekkkaya götürdü. Abdulhaluk Bapiri Musul Cephesi Komutanı’ydı. Musul Cephesi deyinde İsa Suvar akla geliyor. İsa Suvar, Mele Mustafa Barzani ile birlikte 1947’de Sovyetler Birliği’ne sığınan 500 peşmergeden biri. Eşi Molga Rus. Kürdistan’a dönünce İsa Suvar gibi o da peşmergeye katılmış…
17 Nisan’da Rudaw, Stratejik Araştırmalar Merkezinden Dr. Mamed Roj ve Ziryan Rojhelati bizi ABC’ye yemeğe götürdü. Burası iki katlı, çok geniş bir bina. Birinci katta dünya ülkelerinin pek çoğunun mutfakları var. Çeşitli Arap ülkelerinin, Ortadoğu ülkelerinin, Latin Amerika ülkelerinin vs. Her mutfağın, önü, içerisi kalabalık… yemek yiyenler, alanın bir köşesinde sohbet edenler… Binanın ikinci katında da bu ülkelerin çeşitli ürünlerinin pazarlandığı, satıldığı bölümler var…
ABC’nin sadece Hewler’de kurulabildiği söyleniyor. Güvenlik endişelerinden dolayı, ABC’nin, Bağdat, Basra, Şam, Tahran gibi merkezlerde açılmadığı vurgulanıyor.
17 Nisan akşamı, Bedreddin Salih Barzan , bizi akşam yemeğe davet etti. İbrahim Gürbüz, Seid Veroj, Mirhaç Mustafa ile gittik. Çok sıcak bir karşılama oldu. Bedreddin Salih herbirimize birer albüm armağan etti Resim defteri gibi açılan bu albümde, Kürdlere, Kürdistan’a ilişkin çok zengin fotoğraflar var…
Bu akşam, yemeğe, Horasan Kürdlerinden Kelimullah Tevehudi ve Tahran Kürd Enstitüsü Başkanı Berham Veladbegi de katıldı. Kelimullah Tevehudi, araştırmacı, tarihçi. 22 Nisan Kürd Kasın Günü’nde, Başbakan Neçirvan Barzani, Kelimulla Tevehudi’yi övücü bir konuşma yaptı. ‘Kelimullah Tevehudi’nin, Ehmede Xani, Premerd gibi Kürd büyüklerindendir’, dedi. Kendisine bir onur plaketi sundu. Horasan Kürtleri’nin yazarı Selim Temo da, Kelimullah Tevehudi’ye ilişkin dikkate değer bir yazı yazdı.
Bedreddin Salih’in evinde gece geç vakitlere kadar kaldık, Kürdler hakkında, Kürdistan hakkında, Kürdleri, Kürdistan’ın geleceği hakkında, çok güzel konuşmalar yapıldı…
Erbil Politeknik Üniversitesi,
Erbil Politeknik Üniversitesi 1996’da kurulmuş. Kürdistan’ın Başur, Bakur, Rojhilat, Rojava bölgelerinden 0nbin civarında öğrencisi var. Üniversitenin kampusu, Hewler’de Selahattin Üniversitesi’nin hemen yanında yer alıyor. Rektör Prof. Dr. Kawa Şêrwanî ve öbür yöneticiler üniversite hakkında etraflı bilgi verdi…
Elbil Politeknik Üniversitesi’nde, Teknoloji, Bilim, Eğitim konulu bir konferans gerçekleşti. Bu konferansda teknolojinin neden Batı’da geliştiği, Teknolojinin gelişimini sağlayan bilim yönteminin neden Batı’da geliştiği üzerinde duruldu. Medreselerde yapılan eğitimle, manastırlarda, her türlü engizisyon baskısına rağmen doğa araştırmalarını nasıl geliştiği incelenmeye çalışıldı…
Konferansta yapılan bu konuşmanın metni de ayrı bir yazıda ele ele alınacak.
Konferanstan sonra, Rektör Kawa Şêwanî, bana Erbil Politeknik üniversitesdi’nin onu plaketini sundu, İngilizce bölümünden bir hocamız da, Arap harfleriyle yazılmış, Kürdçe bir kitap hediye etti.
Bölünmenin, parçalanmanın, paylaşılmanın ağır sonuçlarını her alanda görmek, yaşamak mümkün. Başur’dan ve Bakur’dan Kürdler birbirleriyle çok rahat konuşabiliyorlar. Ama alfabeler konusunda büyük sorun var. Başurdan akademisyenler ve basın mensupları arasında Latin alfabesinin öğreneler gittikçe çoğalıyor. Ama Bakurdan akademisyenler ve basın mensupları arasında, Arap harfleriyle Kürdçe metinleri okuyabilenler çok az. Bunu dert edinenler de az.
Yüksek Lisans Tezleri, Doktora Tezleri
Soran Üniversitesiyle ilişkili bir arkadaş, Ankara’da Destar’da, bir sohbet sırasında anlatmıştı. Şöyle demişti: Kürdistan’ın güneyinde, üniversitelerde hazıllanan yüksek Lisans tezleri, Arapça ile veya İngilizce ile yazılıyor. Kürdçe kullanılmıyor. Hatta, Kürdçe yasak… Bu konuyla ilgili bazı detaylar de vermişti. Bu bilgi çok şaşırtıcı bir bilgiydi.
Bunu Hewler’de Politeknik Üniversitesinde, Duhok’da Dühok Üniversitesi’nde, Zaho Üniversitesi’nde, Rektörlerle, hocalarla, öğrencilerle konuşmaya çalıştım. Bu bilgi doğru bir bilgi değil. Sosyal Bilimlerde herkes, tezleri istediği dllde yazabiliyor. Kürçe yazanlar gittikçe çoğalıyor. Fen dilimlerinde, Kürdçe kaynak azlığından dolayı İngilizce yazanlar çoğunlukta. Kürdçe yazanlar da var…
18 Nisan akşamı Hewler ziyaretimizin esas amacı olan iş insanlarına yemek gerçekleşti. 93 davetliden 73’ü yemeğe katıldı. Ayrıca vakıf sempatizanı on kişi daha yemeğe katıldı. Programın sunucusu Fırat’tı. Bu gece ben de çok kısa bir konuşma yaptım. Kürd iş insanlarının, Kürd dilini, Kürd kültürünü, Kürd toplumunu, tarihini vs. incelemeyi önüne koyan vakıflara, derneklere, kişilere yardım yapmaları gereğini belirtmeye çalıştım.
Gecede İBV’den ibrahim Gürbüz, Waqfa İsmail Beşikci’den Salar Osman, Barzani Vakfı’ndan Musa Ahmed çok güzel konuşmalar yaptılar.
Bu yemeğin düzenlenmesinde, Barzani Vakfı’nın, Zana’nın, Rojin’in sponsor olarak Sabri Özel’in önemli rolü oldu. Hepsine, kendi adıma ve Vakfımız adına teşekkür ediyorum. Kürd sanatçılar Delil Dilanar, Rojin, Brader geceye katılarak bizi onurlandırmışlardır. Bülent Bilmez hoca da bizi onurlandırdı.
İş insanı Yakup Süt, vakfımıza, Hewler’den bir ofis bağışlamıştı. Mutlu Onat da bu ofisin iç donanımlarını sağlamıştı. İlk defa bu gece bu dostlara da teşekkür fırsatı bulduk. İş insanı Yakup Süt bu gede için Avrupa’dan kakıp gelmişti. Yine aynı gece Avrupa’ya döndü. Gecenin, küçük fakat önemli bir pürüze rağmen başarılı olduğu söylenebilir.
19 Nisan öğleye doğru, Hewler’den Ankara’ya döndüm. İbrahim Gürbia aynı gün akşam İstanbul’a döndü. Said Veroj da Habur üzerinden Diyarbakır’a döndü.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.