Êzidî Kürdlerin Ölümsüz Azizesi Begê, Yaşar Batman’ın kitabı. Kitap Tevn Yayınları tarafından Ekim 2014’de yayımlandı.
Kitabın girişinde, Bindestê Bindestan kavramı yer alıyor. Bu sözcükler, Êzidî Kürdlerin durumunu çok iyi anlatıyor. Bindestê Bindestan kavramı şöyle açımlanıyor:
“Ortadoğu’daki tüm Kürd halkının, -Sünni Kürdlerin, Alevi Kürdlerin, Hristiyan Kürdlerin, Yahudi Kürdlerin, ve Êzidî Kürdlerin kendilerinin- Êzidî Kürdler için kullandığı bir deyim. El altındakilerin el altındakileri, ezilenin ezileni, anlamında kullanılmaktadır. Yani ezilenlerin ezilenleri, ötekilerin ötekileri, azınlığın azınlığı, Kürdlerin Kürdleri.’ (s.4)
Begê, Begê Samur, 1894-1958 yılları arasında, Urfa ili Suruç ve Viranşehir yörelerinde yaşamış Êzidî bir Kürd kadınıdır.
Gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde, gerek Cumhuriyet döneminde, devlet Êzidîleri Müslümanlaştırmak için çok yoğun çaba sarf etmiştir. Bu süreçte devlet terörü yoğun ve yaygın bir şekilde tırmandırılmıştır. Devlet terörü örneğin 1824 yılında da, Mir Bedirxan döneminde de, Cumhuriyet’te de, tek parti döneminde de, çok partili siyasal hayat döneminde de etkin bir şekilde kullanılmıştır. Bu süre içinde, Êzidîlerin bir kısmı, Viranşehir, Suruç, Midyat yörelerinden koparak daha Kuzeye, Ermenistan’a, Gürcistan’a, Kızıl Kürdistan’a sığınmak durumunda kalmıştır. Kürdistan’ı terk ederek Avrupa’ya göç edenler de çoktur. Kalanlar, Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalmış, yarı Êzidî, yarı Müslüman bir yaşam sürdürmüştür. Êzidîlerden sadece Begê isimli bir kadın, bütün baskılara ve zulümlere rağmen, Müslüman olmayı reddetmiş, Êzidî inancını, ibadetini yaşamaya devam etmiştir. Bu yüzden, ailesi, akrabaları, aşireti Begê’yi dışlamıştır. Müslüman Kürdler, Begê’ye zulmettiği gibi, Êzidîliği terk edip Müslümanlığa geçenler de, Begê’ye, Êzidî kaldığı için zulmetmeye, onunla alay etmeye başlamıştır. Çocuklar, O’nun etrafına sık sık çember çizerek saatlerce çember içinde kalmasına neden olmuşlardır. “Köyde düğün olduğunda Begê’yi çağırmazlardı, fakirlere dağıtılan yemeklerden ona vermezlerdi” (s. 81)
Tek başına kalması, bütün zulümlere, hakaretlere, aşağılamalara rağmen Êzidî inancını sürdürmeye çalışması nedeniyle Begê’ye karşı toplumda, gizli bir hayranlığın oluştuğu da görülmektedir. Özellikle, Begê’ye, çağdaşı olan, Begê’yi tanıyan kadınlar arasında Begê’ye hayranlık duyguları hiç bastırılamamıştır. Bu hayranlık duyguları giderek bir efsanenin doğup gelişmesine de neden olmuştur. Zamanla, kişiler, karşılarındakine sözlerini inandırmak için “Begê’nin başı üzerine” yemin eder bir hale gelmişlerdir (s. 34, 65, 255).
Yazar Yaşar Batman, Êzidî Kürtlerin Ölümsüz Azizesi Begê kitabında Begê efsanesinin nasıl oluştuğunu anlatmaya çalışıyor. Begê efsanesinin, mitosun nasıl doğduğu, geliştiği anlatılıyor. Bunu için Begê’nin yakınlarıyla, yakın akrabalarıyla, köylüleriyle, aşiretinden kimselerle, çeşitle tarihlerde, yüzyüze görüşmeler yapmış. 300 sayfalık kitapta, pek çok görüşmenin metinleri var.
Begê, Suruç’ta, Dina Aşireti’ne mensup Mishacerk Köyü’nde yaşıyor. Ömrünün son 7-8 yılını Viranşehir’de geçiriyor. Ölümü Viranşehir’de gerçekleşiyor.
Mishacerk bir Êzidî köyü. Mishacerk adı, Êzidîlerin kutsal kitabı Mushafareş’den geliyor. (s. 36) Begê, Müslüman olmamasına, Êzidî kalmasına rağmen, Müslümanlığa dönmüş ailesine, çok bağlı bir kadın. Örneğin, ağabeyinin çocuklarına bakmak için dilencilik yapıyor. Dilencilik yaparak hem kendisinin, hem yoksul ağabeyinin hayata tutunmasını sağlıyor. “Begê dilencilik yaparak 20 kişinin geçimini sağlardı. Un ekmek toplardı” (s, 76).
Begê hiç evlenmemiş bir kadın. Evlenmemesini, Êzidî kalmasıyla ilişkilendiriyor. Begê, kendisine talip olan erkeklere, “Siz Müslüman oldunuz. Êzidîlikte, Müslümanlarla evlenmek günahtır. Êzidî bir kadın, sadece, kendi aşiretinden Êzidîlerle evlenir. Benim, Êzidî aşireti olan Dina Aşireti ne yazık ki Müslümanlaştı. Bu durumda, ben ölene kadar evlenmeyeceğim” (s. 48). “Kendisini istemeye gelenlerin eşek ve atlarını çözüp onlara yol verirdi” (s. 92).
1990’ların sonlarında, cezaevindeyken, Beşiri-Kurtalan yöresinden PKK’den bir arkadaşla, havalandırmada volta atarken bir sohbetimiz olmuştu. Bana, gençliğini, köydeki yaşantısını, Kürdlerin özgürlük mücadelesine nasıl katıldığını anlatıyordu. O günlerde basında Êzidîlerle ilgili haberler de vardı. Beşiri-Kurtalan yöresinde Êzidîlerin, Kürdistan’ı terk edip Avrupa’ya göçlerine dair haberler yer alırdı.
Bu haberler konuşulurken, arkadaşla, Êzidîlerden de konuşmuştuk. Arkadaş, köylerinin yakınlarında, Êzidî köyleri olduğunu, kendi köylerinde de bazı Êzidî aileler olduğunu, fakat o ailelere çok zulmettiklerini dile getiriyordu. Onların bağ-bahçe dönüşlerinde yollarını kesip ürünlerine el koyduklarını, koyun, keçi gibi hayvanlarını çaldıklarını, kızlarını kaçırdıklarını, hasat zamanında tarlalarına gitmelerine engel olduklarını anlatıyordu. Êzidîlere yaptıkları haksızlıkları dile getiren pek çok olay anlatmıştı. Bunları konuşurken, arkadaşa, “Şimdi Kürdlerin özgürleşmesi için, Kürdlere yapılan haksızlıkları önlemek için mücadele ediyorsun, Êzidîler de Kürddür, Müslüman olmamış, kendi öz inancını sürdürmüş, masum Kürdlerdir, bunu fark edemedin mi?” diye sormuştum. “O zaman ben, kendimin bile farkında değildim, kim olduğumu bana bu hareket öğretti” demişti.
Buna benzer anlatımlar, Yaşar Batman’ın kitabında da var. “Bir Êzidî, eşekle, değirmene birkaç çuval buğday getirdiğinde, ona hemen sorarlardı, nerelisin? Mishacerkli dediğinde, ‘Sen Êzidîsin, neden Müslüman olmuyorsun’ der, sonra da, çuvalını yere dökerlerdi. Bu sırada, eşek, kaçar giderdi. Gözleri keserse, Êzidîyi döverlerdi de… Êzidî karnını doyuracağı buğdaydan olmakla kalmaz, eşeğini de kaybederdi” (s. 119).
Devlet, toplumsal hafızayı silmek için her önlemi alıyor. Köy isimlerinin değiştirilmesi, köylere Türkçe isimler verilmesi bununla ilgili. Êzidî mabetlerini yıkmak, Êzidî mezarlarını yıkmak toplumsal hafızayı silmek için sistematik olarak kullanılan bir yol… Toplumsal hafızayı silmek için, Êzidî mezarlarına da müdahale ediliyor. Êzidîler, ölülerini, mezarda, güneşe karşı sırtüstü yatırıyorlar. Êzidî mezarları açılıyor, cesetler kıbleye döndürülerek yeniden yatırılıyor (s. 78,142).
Ermeni soykırımının yaşandığı aylarda, “yedi Ermeni’yi öldüren cennete gider” diye bir slogan vardı. Ermeni, Süryani mallarının yağmalanmasında, bu slogan çok kullanılıyordu. Bu Êzidîler için de dile getirilen bir slogan. “Yedi Êzidî öldüren cennete gider” (s.158).
“Bugün, Êzidîlerin tamamı asimile edilmiş durumda. Suruç’ta Dina Aşiretine mensup 70 köy, Viranşehir’de 364 köy asimile edilmiş” (s.132). “Êzidî köylerinde cami de var, Kur’an Kursu da var…” (s. 83). “Kürd Hizbullahı elemanlarını daha çok, Müslümanlığa asimile olmuş Êzidî köylerinden sağlıyor” (s.84, 167). Bu devlet terörünün ne kadar bilinçli bir şekilde yaşama geçirildiğinin de çok önemli bir göstergesi oluyor.
Asimilasyonda devletin baskısının yanında, Sünni Müslümanların baskıları da büyük... Müslümanlığa asimile edilmiş Êzidîlerin, Êzidî kalanlar üzerindeki baskısı daha da ağır (s. 76).
Yaşar Kemal, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana romanında, Êzidî soykırımı hakkında şunları yazıyor. “Bazı çeteler, Yezidi köylerine giriyor, yediden yetmişe hiçbir canlı bırakmamacasına kurşundan, süngüden geçiriyorlar… Yezidi savaşçıların hepsi öldürüldü, ölüleri çırılçıplak soyuldu. Dicle’ye atıldı. Sonra, silahsızlara geldi sıra. Önce erkekleri, erkek çocukları öldürdüler. Çırılçıplak soydular, Dicle’ye attılar. Sonra, kadınları, kızları… Daha sonra çok Yezidi köyü bastılar, çok Yezidi kestiler. Bu Yezidiler yüzlerce yıldır acı çekiyorlar. Öldürülüyorlar, soylarını tüketiyorlar. Dünyada bir tek Yezidi kalmadı, diye düğünler, bayramlar ediyorlar. .. ‘Fırat’ diyordu, ‘Fırat suyu kan akıyor baksana’ ‘Dicle’ diyordu, ‘Dicle, günlerce, aylarca insan ölüleriyle doldu da taştı. Dünyanın bütün kartalları çöle indiler, çölde insan etine doydular…” (Yaşar Kemal, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Adam Yayınları, 1998, s. 236-244 )
Êzidîler, kendi istek ve iradeleriyle Müslüman olmadılar. Avrupa’ya sığınan Êzidîler, inançlarını ibadetlerini yaşayabiliyor. Êzidîler, Avrupa’da Êzidî olarak kaydediliyor, Türkiye’de ise, “bilinmeyen din” (s.129) Bu da, toplumsal hafızayı silmenin bir yolu olarak değerlendirilebilir.
Yaşar Batman’ın, Êzidî Kürdlerin Ölümsüz Azizesi Begê isimli kitabı, antropolojik ve sosyolojik bakımlardan iyi bir inceleme. Kitapta, Êzidî Kürdlerin tarihsel geçmişi hakkında da önemli bilgiler var. Örneğin, Berezan Kürd Federasyonu hakkındaki bilgiler dikkati çekiyor. Dosyanın, baskıya verilirken düzenlenmesinde bir-iki teknik hata olmuş. Yazar, görüştüğü kişilerin anlatımlarını sunarken, sık sık araya giriyor, aynı satırda, anlatılanlarla ilgili olarak kendi yorumlarını koyuyor. Kendi yorumlarını dille getirmesi iyi… Ama bu yorumların ayrı bir paragrafla başlaması gerekir. Bu şekilde, hangi anlatımların görüşmecinin olduğu, hangilerinin yazarın yorumu olduğu daha açık bir şekilde görülür. Örneğin, Halil Güçlü’nün anlatımlarıyla ilgili çok bölüm var (s.219 vd.). Araya girip yorum yapma ayrı bir paragrafla başlamalı (s.222).
* Resim temsilidir ve İsmail hocamızın yazısına konu Ezidi Azizesi Begê\'ye ait değildir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.