Dünya milletlerinin tarihlerini incelediğimiz de, bu milletlerin özgürlüklerine kavuşması ve kendi devletlerini kurma süreçlerinin oldukça zorlu ve sıkıntılı geçtiğine şahit olmaktayız. Ancak toprakları dört ayrı sömürgeci devlet tarafından işgal edilmiş Kürd Halkı’nın özgürlük mücadelesi ise, diğer milletlerle kıyaslanmayacak ölçülerde uzun ve zorlu bir zaman dilimine yayılmış ve örneğine rastlanmayacak zulüm, katliam, sürgün ve zorluklara muhatap olmuştur.
Elbette ki Kürdistan topraklarının dört ayrı devlet ve üç ayrı ırkçı, şoven ve barbar milletler tarafından işgal ve zulüm altında tutulmuş olması, Kürd’lerin özgürlük mücadelesini ziyadesiyle zorlaştıran bir özellik taşımaktadır.
Bu özet bilgilerden sonra yaşadığımız döneme ait güncel sorunlarımıza dönecek olursak, bilindiği üzere işgalci T.C. Devleti ve PKK’nin adeta kendi aralarında zımnen anlaşmışçasına ve hiçbir hukuksal dayanağı olmayan sözde barış ve çözüm görüşmeleri ile, yaklaşık 3-4 yıllık bir sürece yayılan Kürd’leri oyalama ve kitleleri umutlandırma söylemlerinden sonra ne yazık ki bahsi geçen süreç büyük bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Bu oyalama ve kandırma süreçlerinin hemen akabinde Kürd’lerin hiçte beklemediği çatışmalı süreçle birlikte, T.C. Devletinin ve PKK’nin karşılıklı birbirlerini provoke eden kışkırtmaları sonucu, Kürdistan kent ve kasabalarında hendekler kazılıp barikatlar kurularak Kürd mahallesi adeta büyük bir savaş arenasına dönüştürülmüştür.
Kürd’lerin büyük acılarına mal olacak ve sonuç alınmayacağı önceden belli olan bu eylem tarzını büyük bir fırsata dönüştüren işgalci T.C. Devlet güçleri, PKK’nin omurgasız siyaset anlayışından kaynaklı, kendi içinde önemli yetmezlikler taşıyan mücadele tarzını da kullanarak Kürdistan’da soykırıma varan vahşi bir etnik temizlik hareketine başlamış ve Kürd’lere ait yaşam alanları adeta viraneye dönüştürülerek, kent savaşlarında hiçbir deneyimi olmayan binlerce Kürd gencinin katledilmesine, yüzbinlerce masum ve sivil insanımızın evsiz barksız kalarak Kürdistan’ı terk etmelerine ve ayrıca sürgün yollarında aç, perişan ve acılı bir yaşama mahkûm edilmişlerdir.
PKK siyasetinin büyük yenilgisine, Kürd Halkı’nın ise büyük mağduriyetlerine ve acılarına sebep olan bu eylemler henüz sonuçlanmadığı gibi, gerek devletin ve gerekse PKK’nin bahsi geçen bu vahşet ortamını Kürdistan’ın diğer kentlerine ve kasabalarına da taşımak istedikleri görülmektedir. Kürd’lere kaybettiren bu siyaset tarzına karşılık geldiğimiz bu aşamada, kişisel egoya veya grupsal hesaplara gömülmüş ve bu nedenle PKK’nin yanlış eylem biçimine karşı çıkamayan, alternatif herhangi bir projesi de olmayan aynı zaman da oldukça dağınık Kürd muhalefetinin de umut veren herhangi bir girişimi görülmemektedir.
Oysa Kürd Halkı’nın oldukça büyük acılar yaşadığı bu dönemde Kürdistani olduğunu iddia eden muhalefet, kendi arasında ciddi bir birlik oluşturarak bilinen yanlışları halka anlatabilmek ve bundan sonra yaşanabilecek muhtemel acıları hafifletmek üzere, milli bir sorumluluk anlayışıyla bir araya gelip güçlerini birleştirerek, birtakım çalışmaları örgütlemeleri ve halkı yaşanan olaylarla ilgili aydınlatmaları kaçınılmaz tarihi bir görev olarak algılanmalıdır.
Ayrıca, son bir yıllık süreçte devletin vahşeti ve PKK’nin inadıyla adeta bir cendereyi yaşamakta olan Kürd Halkı’nın mevcut zorluk ve mağduriyetlerini bir nebze olsun azaltılabilmesi için, mağdur olmuş insanlarımıza ulaştırılmak üzere birtakım yardım kampanyaları örgütlene bilmelidir. Böylesi bir kampanyayı sadece Kürd’lerin acılarını samimi bir şekilde hissedenlerin rahatlıkla yapabileceklerine inanmaktayız. Kürdistan’da yıllardır yaşanan ve Kürd insanlarının mağduriyetine rağmen mangalda kül bırakmayan siyasetçilerimizin, ayrıca ağzını bir xorum ot doldurmayan söz de yurtsever iş adamı ve tüccarlarımızın, Ege ve Akdeniz sahillerinde tatillerini geçirmek üzere ve ayrıca yine metropol kentlerinin beş yıldızlı otellerinde eğlenceli bir dönem geçirmek amacıyla nasılda oluk oluk paralar harcadıkları bilinmektedir.
Geldiğimiz bu aşamada tam da tatil sezonunun başlangıcında tüm Kürdistan’lı yurtsever geçinen siyasetçi ve iş adamlarına, sonuç alınmayacağı bilinen bir savaş uğruna viraneye dönüştürülmüş Kürd kentlerinde ki mağdur, perişan ve acılı insanlarımıza sahip çıkmak üzere bir defaya mahsus şaşalı tatillerinde harcayacakları paralarla yardımcı olmaları, hem vicdani hem de ahlaki bir sorumluluktur. Elbette ki böylesi bir kampanyayı organize etmekte Kürdistani olduklarını iddia eden parti ve örgütlerin görevi olmalıdır.
Bu konuyu tarihte yaşanmış ve Kürdistan’lıların birçoğunun da bildiği bir örnekle zenginleştirmek istiyorum. Bilindiği üzere Hz. İbrahim Harran’da putperestler tarafından ölüme mahkûm edilir ve bugünkü balıklı gölün bulunduğu yerde çarmıha gerilir ve altına kendisini yakmak üzere bir miktar odun konularak ateşe verilir. Bu arada durumu gören iki haşere ki bunlardan birisi Hz. İbrahim’in dostu, bir diğeri ise Hz. İbrahim’in düşmanıdır. Haşerelerden karınca kendi kapasitesi oranında ateşi söndürmek üzere su taşır, düşman durumundaki sivrisinek ise kanatlarını çırparak ateşi gürleştirmeye çalışır, ölümün eşiğinde olan Hz. İbrahim karıncaya sorar; Ey mübarek, sen o küçücük bedeninle taşıdığın suyla bu ateşi söndürebilir misin? Der karınca; Ya İbrahim bil ki ben senin dostunum elimden de bu kadar geliyor. Hz İbrahim bu sefer sivrisineğe döner ve sorar; Ey sivrisinek sen kanat çırparak ne yapmaya çalışıyorsun, sivrisinek; Ey İbrahim bilesin ki ben de senin düşmanınım ve bir an önce yanarak ölmeni istiyorum elimden de bu gelmektedir.
Biz de naçizane duygu ve düşüncelerimizle Kürd Halkı’nın içinde bulunduğu bu acılı koşullara bir nebze olsun samimiyetimizi bilince dönüştürerek, halkımızın yanında olmamız gerektiğine inanarak bu öneriyi siyasetçi dostlarımızla ve duyarlı insanlarla paylaşmak istedik.
Bizim önerilerimiz de bu mübarek Ramazan günlerinde birilerinin işine gelmese dahi Kürdisatnice, İbrahim’ice ve karınca misali dostluk olsun istedik.
Saygılarımla,
07/06/2016 -İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.