İki Kürdistan işgalcisi, İran ve Türkiye devletleri ile Rusya arasında gerçekleşen Ankara zirvesinde, Türk devletine cihatçı çeteleri temsil etmekten vazgeç mesajı verildi. 16 Eylül'deki üçlü zirvede TC'nin, Suriye işgali ve bu işgalin daha fazla sürdürülemeyeceğini vurguladılar. Erdoğan, İslamcı terör çetelerin sözcülüğünü sürdürdü. PYD, YPG ezberini tekrarladı. Evvela şunu belirtmeliyimki, PYD, YPG yönetimi, dışındaki Kürdlerle birlik sağlamadan düşmanların oyunlarını boşa düşüremez ve orta vadede müttefik güçler içinde inandırıcı bulunamaz.
Putin ve Ruhani, Türk yöneticilerine islamist terör örgütlerine müsamaha gösterilmeyeceğini belirtiler. Fakat Ankara yönetimine politikalarını kabul ettirdikleri ölçüde cihatçı gruplarla ilişkilerinde, Kürd karşıtlığından ve Batı ile çelişkisinden toleranslı olacaklarını, örtüşeceklerini çıkarlarına daha uygun buldukları atmosferini gizleyemediler. Aslında Rusya ve İran'ın, Suriye ve Batı Kürdistan'ı paylaşma savaşı, ABD önderliğindeki koalisyon güçlerin bölge politikasına göre biçim aliyor. Rusya ve İran'ın oyun kuruculuğundan devam eden Ankara toplantısı, TC’nin dokuz yıllık Suriye politikasının iflasını, dolayısıyla rejimin devamını resmen kabul zirvesi oldu. Erdoğan, ya yeniden Batıya yüzünü dönecek, yada, Putin, Ruhani’nin dayattığı Baas rejimini tanımaya mecbur kalacaktır.
Erdoğan, bu toplantıda PYD, YPG özgülünde bilinenleri tekrar etmekten başka konuşacak birşey bulamadı. Putin ve Ruhani, Erdoğan'a, Suriye'deki paramiliter çetelerin işgaline bir an önce son vermesini diplomatik bir dille vurguladılar. Ancak Rusya ve İran'ın Suriye politikasına yatan Ankara rejimin esas amacı Kuzey ve Batı Kürdistan arasına cihatçı çeteleri yerleştirmek, Kürdistan fizyolojisini bozmak, demografik yapısını değiştirmek olduğunu biliyorlar. Kürd siyasi hareketleri, Ankara rejiminin Kuzey Kürdistan'ı Efrin gibi boşaltma ve cihatçı çeteleri yerleştirme projesini birlik içinde boşa çıkarmalıdır. Kürdler, Türk işgal hakimiyetin biteceğini ve bu gün var, yarın olmayacak inancıyla mücadele etmelidir.
Türkiye'nin Suriye ve Rojava işgali hiç bir devlet nezdinde gerekçeli ve kalıcı bulunmuyor. Ruhani, “Suriye’deki çatışmalar dokuzuncu yılına girerken bazılarının (Erdoğan) rejimi değiştirme çalışmasının önemini yitirdiğini, İdlib mutabakatının beklendiği gibi gitmediğini, İdlib’de teröristlerin kontrolündeki bölgelere müsamaha gösterilmeyeceğini.'' belirtmesi Erdoğan'a şamar gibi oturdu. Kürd kozunu politik çıkarlarına uygun dilendiren Putin, “Suriye teröristlere sığınak olmamalıdır, terörist tehdit yok edilmeli” mesajını verdiler. Ancak görülüyor ki Türk devleti, Rusya ile ABD arasında tepe tepe kullanılmasının intikamını Kürdlerden alıyor. Cünkü Ankara rejimi, üzerinde Kürdlere ayar verilmesi her iki emperyal gücünde işine geliyor.
Bu durumda Ankara'nın tek kazancı Kürdlere kaybettirmek. Fakat uzun vadede Kürdleri emperyal devletlerle hertürlü iş birliğine mecbur bırakmakla kayıbın en ağırını yaşayacaktır. Türk devleti, ABD ile Rusya'nın oyun kuruculuğunda, çeteleri idare, sevk etmede kullanılan bir suç örgütü haline gelmiş. Aslında Türkiye cumhuriyeti devletinin bir çete, mafya devleti durumuna getirilmesi siyaset felsefesinde bir çöküş halidir. Başbakan'lık yapmış Ahmet Davutoğlu, Dışişleri ve ekonomi bakanlığı yapmış Ali Babacan, basın toplantısı yapacak yer bulamıyorsa ve can güvenliğinden endişe duyuyorlarsa, Kürdleri siz düşünün..!
Kürd paranoyasına tutulmuş Türk devlet yöneticilerin işgal ve imha konseptini sürekleştirmeleri bu suçluluk psikolojisidir. Kürdistan bağımsızlık Referandumun Rojavada'da yaşayacak sendromu ve Rusya’nın S 400'leri iki buçuk milyar dolara kakalama oluruyla Suriye işgal batağına saplanan Türk devleti, tarihinin en ağır ekonomik, siyasi çıkmazını yaşıyor. Vekalet savaşıyla Suriye yönetimini altı ayda düşüreceğini zanneden Ankara rejimi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ı uluslararası dinci çetelerin barınağı, kendisini ise organizatörü ve sözcüsü haline getirmesi ciddi bir tehlikedir. Savaşların gelişmiş teknolojilerle idare edildiği 21.yüzyılda örgütlerinde bu tekniği kullanmaktan çok zorlanamayacağı gerçeğı anlaşılmazsa, savaşta ısrar edenlerın yol açacağı sonuçlar öngörülemez. Dolayısıyla Türkiye işgal ve savaşta diretirse partnerlerinin akıbetini yaşar ve yıkımı kaçınılmaz olur.
Kürdleri öldürmede serbest bırakılan Türk devletin, Rusya ve ABD'nin bölgesel çıkar çelişkisinin ihtiyacına göre kullanılması uzun sürmeyecek. Türkler, Kürdlerin ulusal bağımsızlığını kazanacağı korkusuyla pozusyon alması ve geleceğini toplumsal istikrarsızlık, şiddet ve savaşta araması ırkçı, jenosidçi geleneğinin bir patolojisidir. Türklerin sürekli iç düşman ve milliyetçi eğitim algısıyla yönetilmesi, Kürdlerle her alanda ayrışma, çatışma ve etnik savaşa sürüklenmesinin sonuçları ağır bir pişmanlık olacaktır. Kürdleri suçlular topuluğu paranoyasıyla imha konseptine tabi tutan türk devleti, Kürdlerin yakasında mutlaka düşecektir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ve Batı devletlerin çıkarlarını Kürd otoritelerinden daha iyi koruyacağını bir marifetmiş gibi her defasında belirtmesi ve milyarlarca ihalelik silah alımına rağmen itibar görmemesinin intikamını Kürdlerden alma psikolojisi, türk işgalcilerin son ruh halının anlatımı oluyor. Ne yazıktırki Türkiye'nin aktüel, temel gündemi Kürd düşmanlığıdır. Erdoğan New York'ta gerçekleşen Birleşmiş Milletler (BM) 74. Genel Kurul toplantısına giderken yaşadığı siyasi, ekonomik bunalıma bir çare bulunmazsa Kuzey Kürdistan'la tren hattıyla ayrıştırılmış Batı Kürdistan'ın Fırat bölgesini işgal edeceğini açıkladı. Erdoğan, yeni işgallere kalkışmayı göbeğini kesmek olarak anlıyor..! Aslında sürekli göbeğini kimlere kestirdiğinin müptelalığını itiraf ediyor. RTE. Biliyor ki, Rusya veya Amerika tavşana kaç taziye tut politikasını uygulamazsa sınıra adım bile atamazlar.
Emperyalist devletler öteden beri Ortadoğu'da ekonomik, siyasi çıkarlarını tesis etmek ve bütün zengin kaynaklarını kontrol etmek için her şey yapıyorlar. Kürdlerin işgalci emperyalistleriyle yüz yıldır anlaşma içindeler. Putin ve Ruhani ABD ile tarihsel çelişkilerinden Erdoğan'ıda kullanarak çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar. Bu oyunu Suriye’nin toprak bütünlüğü adı altında Kürdler, Araplar ve Türkleri çatıştırarak gerçekleştirmek istiyorlar. Bilindiği gibi Rusya, ABD'ye karşı Türkiye kozunu, Erdoğan’a Efrin işgalini açarak oynadı. Ne yazıktır ki Rus, ABD çelişkisi işgalci bölge devletlerin Kürdistan paranoyası manipüle edilerek sürdürülüyor. Türkiye'nin Kürd katliamları, kayyım, sömürgeci valilerle başa sarma pozisyonu, Kıbrıs, Suriye, Batı Kürdistan işgali, Libya çıkmazı, ve Batı devletlerinden yardım almak için sığınmacıları şantaj olarak kullanma politikası bu manipülasyona haizdir.
Türkiye'nin Arap, Ceçen, Tacik, Kazak vb. Cihadist grupları aileleriyle birlikte Efrin'e yerleştirme politikası ve ikiyüz bine yakın Efrinli'yi göçe zorlaması, demografik yapısını değiştirme hedefi bu projenin diğer bir parçasıdır. Türkiye, Suriye’de sadece Kürdlere kaybettirmek için savaşa girdi. O nedenle TC'nin, Güvenli bölge planını yatay ve dikey olarak derinleştirme ve işgale çevirme hedefinin engellenmesi için Güvenli bölge, Tampon bölgeye çevrilmelidir. Tampon bölge Birleşmiş Milletler, (BM) uluslararası hukuka göre savaşın tarafı olan bir devlete rol vermez ve üzerinde herhangi bir hava aracının uçmasına müsaade etmez. Güney Kürdistan, Irak'ta (1991-2003), Bosna-Hersek'te (1993-1995), Libya'da (2011) yıllarında uygulanmıştı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.