Türk devleti bizi kalbimizden vuruyor. Her gün vuruyor. Acı çektirerek, şehirleri işgal ederek, sokağa çıkma yasağını işkenceye dönüştürerek, aşağılayarak, onurumuzu kırarak, linç ettirerek ve sokak ortasında infaz ederek, dört bir tarafta bombalayarak, Paris'te Ahmet Kaya mezarına bile saldıracak bir barbarlık halini alarak saldırıyor. Kürd meselesinin nedenlerine değil sonuçlarına kilitlenen bütün Türk hükümetlerin katliam gerekçeleri Kürd isyanların devam etmesi ve direnişçilerin teslim olmamasıdır. O nedenle günümüzün infaz ve katliamları dünün katliamlarından farklı değildir. Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin planlı bir cinayeti sonucu öldürülmüştü. Tahir Elçi cinayeti, içişleri bakanı, bölge valisi ve MİT'in emniyet içindeki teşkilatının bir uygulamasıdır.
Kürdler, Avukatını kaybetti. Tahir Elçi'nin kızı artık baba diye çağırmayacak olması Kürd duşmanları için bir sevinç ve başarı olarak kabul edliyor. Ben o gün yazdığım makalede Sur yıkıldı. Diyarbekir sustu. Demiştim. Ama artık Kürdler işgalcilerine yol gösteriyorlar, defolun diyorlar. Tahir Elçi, iç düşman görülen Kürd milletinin bilinçli, seçkin bir savunucusuydu. İşgal cumhuriyetin dosyasını tutan bir tanık olarak soy katillerini geçmişiyle yüzleşmeye çağırdı. Tahir Elçi, evleri, şehirleri harabeye çevrilmiş, toprakları bir baştan bir başa işgal edilmiş, milli değerleri istila edilmiş halkın Avukatıydı. Ülkesi işgal altında olan her dürüst insanın vicdanı ve bilinci başına beladır. Bildiklerinden dolayı risklerin sınırındadır, tedirgindir. Tahir'in barış sesini susturan Ankara hükümeti, Tarihe ayna tutan Sur'u yıkarak cinayeti üstlendi. Tahir Elçi, her türlü şiddete karşı barışı savundu.
İnkâr ve talanla tutunan, savaştan geçinen Türkiye cumhuriyeti devletinden demokrasi bekliyordu. Tahir Elçi'nin, toplumsal istikrar, demokrasi ve barış ısrarı, Erdoğan'ın, 'ustalık' dediği iç savaş konseptine yenik düştü. Erdoğan, gerçek kimliğine oturdu. Kitlesel şiddeti yaygınlaştırdı. Toplu öldürmeleri, infazları olağan hale getirdi. Biz Türk yöneticilerin riyakârlığını, alçaklığını ve verilip tutulmayan sözlerine rağmen hala inanan siyasetçilerimizin kurbanı durumundayız. Türkiye cephesinde bütün vahşi uygulamaların adı Kürdler üzerinde sürdürülen bir provokasyon algısı olmuş. Tahir Elçi infazı'da bu algı ile unuturulmak isteniyor. Ankara'nın, Kürd şehirlerine uyguladığı abluka, sokağa çıkma yasağı bütün şiddetiyle devam ediyor.
Kürdler acil ihtiyaçlarını karşılamak, yaralılarını hastanelere taşımak için beyaz bayraklarla dışarıya çıktığı bir ortamda Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin özellikle seçilerek vurulması Sivil itaatsizlik aktivitelerin gelişmesi içinde bir göz dağı ve kırılmaya neden odu. Saldırı alanı sivil polis ve özel timin eksik olmadığı Diyarbakır Sur ilçesinde bu kadar rahat gerçekleşmesi Vali ve Emniyet müdürünün bilgisi dışında değildir. Basın açıklaması yapan Av. Tahir Elçi önceden planlanmış, tetikçisi hazırlanmış bir devlet cinayetidir. SorumluTürk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve o dönem Başbakan olan ve şimdi Gelecek Partisinin Genel başkanı olarak muhalefet durumuna düşen Davutoğlu'dur. Davutoğlu, Kürdlerden oy istemeden önce Tahir Elçi cinayeti hakkında konuşmalıdır. Elçi'nin cinayeti, bir tetikçi ile açıklanamaz. Kürdistan'da her şeyin Türk sömürgeci Cumhuriyetin işgal ihtiyacına göre tanzim edilmesi cinayet ve katliamların devamı anlamına geliyor.
AKP hükümeti son seçimle satın aldığı, devşirdiği vekillerle ve tek kişinin sınırsız iktidar gücü ile siyasi islamıda kullanarak işgal siyasetini dahada yerlileştirmeyi hedeflemişti. Ama artık zehirini içine boşaltan bir hal almış. Çöküşünü yaşıyor. Kürd milli ruhun, direnişçilerin teslim alınması için kudurmuşçasına saldıran ve iktidarı için her tarafı savaş, kan ve yaşanmaz hale getiren bu ruh halin devamı kendi sonunu getirmiştir. İradesi teslim alınmak istenen ve bütün ulusal, demokratik hakları gasp edilmiş Kuzey Kürdistan halkı sivil itaatsizlik temelinde milli hakların talebini dilendirmelidir. Devletin cinayetlerine karşı milli bir tutum, toplu tavır alınmalıdır. Artık Türk toplumuda nihayet kendi geleceği için egemenlerine karşı tavır almaya başlamış görünüyor.
Kürdlere hiçbir hakkın tanınmadığı Türk sömürgeci sisteminde Türkler her yönüyle öne çıkmalı ve mücade etmelidir. Çünkü Türk devleti için Kürdler potansiyel suçlu doğru da yapsalar inandırıcı bulunmuyor. Kürdistan'daki işgal bütün Türklerin utancıdır. Birlikte ve eşit haklar temelinde birlik olunacaksa bu işgal utancından kurtularak ancak güven verebilirler. Kürdün kafasına inen sopaları izleyerek birlikte yaşayamazsınız. Kürdistan'da gerçekleşen soykırım, kitlesel şiddet ve cinayetlerden bütün Türkler suçludur. Bunca katliam ve cinayetleri izlemekle ortak oldular. Tahir Elçi gibi Barış savunucularını bayraklaştırmadıkları için ve sıra kendilerine gelene kadar sustukları için suçludurlar. Kürd Milleti Avukatını unutmayacak.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.