1999 Marmara depreminden sonra Türkiye’yi ziyaret eden ABD başkanı Bill Clinton, TBMM’de yaptığı açıklamada mealen; “… bildiğiniz gibi yeni bin yılın arifesindeyiz. Eğer Türkiye devleti Kürt vatandaşlarına doğuştan gelen haklarını verip iç barışını sağlarsa, önümüzdeki yüz yıl Türklerin yüz yılı olacaktır” dedi. Fakat Türkiye bunu yapmadı ve bu şansını yitirdi. Ve böylece yeni dünya düzeni projesinin aktörlerinden biri olma şansını da büyük oranda kaçırmış oldu.
Buna karşılık Kürtler ise, Mesut Barzani’nin liderliğinde, onun feraseti ve kabiliyeti sayesinde hacimlerinin çok çok ötesinde bir rol üstlendiler ve rollerini çok başarılı bir şekilde oynadılar ve oynamaya devam etmektedirler. Ve böylece adeta 21. Yüz yılın Kürtlerin yüz yılına evirilmesine vesile oldu.
Şunu bilmemiz gerekir ki, “dünyada tek bir şey kıymetlidir. O da ihtiyaçtır.” Neye ihtiyaç duyuluyorsa en kıymetli olan şey o oluyor.
Yüz yıllardan beridir ilk defa dünya egemenleri Kürtlerin varlığına ihtiyaç duyuyor. Bu da kendilerini “vazgeçilmez” sandıkları Türkiye ve İran’ın sayesinde oldu.
Çok güzel bir deyim vardır; “mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez sananlarla doludur.”
Birde şunu söylemek isterim: “Aydın insan, geçmişte olan bir olayı alıp şimdiki olan bir olayla çarpıp ileriki için bir çıkarma yapabiliyorsa aydın insan olur.”
ABD Irak’a saldırmadan bir ay önce yani bundan takriben 14 yıl 8 ay önce, (biliyorsunuz ABD 21 Mart 2003’te Irak’a saldırdı) “ABD’nin Irak’a saldırısı ve saldırı sonrasında muhtemel gelişmeler” başlığıyla yazmış olduğum bir makalem yayınlanmıştı. (Makale için tıklayın...)
Bu güne ışık tutacak ve güncelliğini olduğu gibi muhafaza ettiği için bu makalemden geniş bir alıntı yaptıktan sonra konumuza devam edeceğim:
(…)
“ABD’ nin kuracağı “Yeni Dünya Düzeni” projesinde Kürtlerin rolü;
ABD’ nin kuracağı “Yeni Dünya Düzeni” projesinin ana direği Kürtler’dir. Bunun nedeni de şöyle izah edilebilir:
Yarım asırdan beri ABD müttefiki olan devletlerin, müttefiklikleri ( dostlukları ) gevşemiş bulunmaktadır. Türkiye’nin her konuda ABD isteklerine karşı uzlaşmaz tutumu, ayak sürmesi, nazlanması ABD’yi çileden çıkarmıştır. Bu durum ABD’yi kendine daha muhtaç ve daha sadık müttefikler aramaya sevk etmiştir. Kuşkusuz ABD korumasına ve desteğine en fazla muhtaç olan halk şu an Kürtler’dir. ABD Kürtleri yanına aldığı taktirde, Kürtler vasıtasıyla hem İran, hem Türkiye hem de Suriye ve Irak’ı kontrolünde tutmuş olacaktır. Kuracağı güçlü bir Kürt oluşumuyla İsrail üzerindeki yükün bir kısmını bu tarafa yönlendirerek ve hafifletmiş olacaktır.”
“ABD’ nin kuracağı “Yeni Dünya Düzeni”nin ana gövdesi Ortadoğu bölgesidir. İlk adımını da Irak oluşturacaktır.”
(…)
“Türkiye ABD’nin Irak’ a müdahalesini kendi güvenliği için hayati önemde tehlikeli görmektedir. Orada kurulacak bir Kürt oluşumunun ileride kendi bütünlüğünü tehdit edeceğini düşünmektedir.”
(…)
“Bence Türkiye’nin Kürt devlet oluşumuna bu kadar nefret ve düşmanlık beslemesi hem fazladır hem de çok tehlikelidir. Çünkü, eğer Kürt devleti kurulması bir uluslararası proje ise (ki öyle görünüyor), Türkiye’nin bunu engellemeye gücü yetmeyecektir. Yok eğer değilse Türkiye bu nefretane tutumuyla Kürtler’in milliyetçi duygularını kabartıp Kürtler’in, Türkler’den nefret etmesine vesile olmaktan başka bir iş yapmamış olacaktır.”
(…)
“Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin, Türkiye’den daha fazla İran’a zarar vereceği aşikâr olduğu halde, neden (…) Türkler, Kürtlere karşı nefreti kendine görev biliyorlar? Ve bunu çekinmeden her vesileyle açığa da vuruyorlar. Hâlbuki Tarih boyunca Kürtler kara günlerinde daima Türklerin yanında olup onlara yardımcı olmuşlardır. Saddam’ın (şimdiki Arapların) ataları İngilizlerle işbirliği yapıp Türklerin atalarını (Osmanlıları) önden ve arkadan hançerlerken, Kürtlerin ataları, Türklerin atalarının yanında savaşıyorlardı; tarih buna şahittir. “
(…)
“Yarın Irak’ta Türkiye’ ye komşu bir Kürt (devleti) federe Devleti kurulursa, Kürtler hem kendi devletlerinde, hem de, ağırlıklı bir şekilde Irak’taki merkezi devlette de söz sahibi olurlar. Ve Türkiye’nin şu andaki nefret dolu davranışlarını unutmayacakları için ilerde Türkiye ciddi zarar görebilir.
Türkiye’nin yapması gereken, tarih boyunca Kürtlerin, Türklere yaptığı gibi, sevgi ve kardeşlik elini uzatmasıdır. Yoksa çok geç kalınabilir. Bilinmesi gerekir ki; kendi hakkına saygı gösterildiği gibi, başkasının hakkına saygı göstermek insanlığın gereğidir.”
Bu aktardıklarım 17 Şubat 2003 tarihinde yazıp yayınlanmış olduğu bir makalemden alıntılardır.
Hele bir bakın, bu ifadeler size çok yakın tanıdık gelmiyor mu? 15 yıla yakın zamanın geçmesine rağmen şimdide aynı siyasi ortam mevcut değil midir?
Değim yerinde ise, “az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, bulunduğumuz yerden bir karış ileriye gitmedik.”
Yani istisnalar dışında, Türkler arasında, “Kürtlerin devlet kurmalarına asla izin vermeyeceklermiş” slogan haline dönüşmüş, Kürt nefreti, Türklerin, İslamcısıyla- Dindarıyla, Kemalist’iyle-Faşistlisiyle, Solcusuyla-Demokratıyla ve Hatta liberaliyle aynı noktada buluşturabiliyorsa, Türkler de “Kürt fobisi” bir hastalık halini almış demektir. Muhtemeldir ki bu hastalık kansere evirilip sahibini de öldüre bilir.
Bu hastalık kansere dönüşmeden Türk (özellikle dindar Türk) kardeşlerimiz kendine gelip bir an önce bu “Kürt fobisi” hastalığından kendilerini kurtarıp Kürtlerle kardeşane bir ittifaka girmelidirler. Eğer Kürt meselesinde Kemalistler gibi davranacaklarsa, Kürtleri kaybetmekle kalmazlar, dindarlıklarıyla mücessem olan Kürtleri dinsizlerin kucağına bırakıp anti İslam bir kulvara da yönlendirmiş olurlar. Bu vebalın altında kalkmak mümkün olmayacağı gibi, sözde Cenabı Allah yolunda olduğunu sananların bu hareketleriyle Cenabı Allah düsturunu, yanlışlıklarına, ırki çıkarlarına alet edip Cenabı Allah adını ve yolunu istismar ettikleri için de Cenabı Allah’tan ciddi bir tokat yemeleri de muhtemeldir.
Bir insan olarak birisi, her hangi birimizin ismini (rızamızın dışında) ve ilkelerimize aykırı bir şekilde, kendi çıkarı için kullandığında tepkimiz ne olacaksa, Cenabı Allah’ınkinin, bunun kat be kat üstünde olacağında şüphe edilir mi?
Cenabı Allah, kendi yolunda olanlara bazı ilkelerle “sıratı müstakim”i göstermiş. Buna uyanlara kanat gerip başarıya ulaştıracağını taahhüt etmiştir… Yoksa zatını, ilke ve dinini istismar edenleri gazabıyla kahhar ismiyle kahır edeceğine şüphe yoktur.
İnşallah bu konuya devam edeceğiz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.