Darbe üstüne darbe: İran’ın güç kaybının anatomisi
Son bir yılda İran ardı ardına gelen büyük darbelerle bölgesel gücünü kaybetti.

Jeopolitik ve stratejik dengeler İran hükümetine karşı ciddi biçimde tersine dönmüş görünüyor – ve gidişat daha da kötüye gidiyor. Sadece on iki ay içinde, Tahran ardı ardına gelen darbelerle sarsıldı: dışarıda askeri yenilgiler, içeride yapısal kayıplar ve büyüyen iç krizler. Tüm bunlar, Orta Doğu’daki ve ötesindeki güç dengelerini yeniden şekillendiriyor.
Bir yıl bile olmadan: Esad rejiminin çöküşü
Sadece sekiz ay önce, Aralık 2024’te, Suriye’deki uzun süredir iktidarda olan ve Tahran’ın en güvenilir Levant müttefiki sayılan Esad rejimi, direnişçi güçlerin sürekli baskısı altında çöktü. On yıldan uzun bir süre boyunca Suriye, İran’ın bölgesel emellerinin ana damarı olmuştu: İran, balistik füzelerini, askeri danışmanlarını, silahlarını ve ideolojik etkisini kara yoluyla buradan, İsrail sınırına kadar taşıyordu.
Esad’ın düşüşüyle bu kritik hat koptu. İran’ın kaçakçılık yolları daha uzun, daha riskli ve daha açık hale geldi. İran’ın Hizbullah, diğer vekil güçler ve kendi Devrim Muhafızları arasında lojistik uyumu sürdürme kapasitesi ciddi biçimde zayıfladı. Lojistik sıkıntıların ötesinde, Esad’ın devrilmesi sembolikti – İran’ın yansıtmaya çalıştığı kalıcılık illüzyonuna ağır bir darbe oldu.
İsrail’in kampanyası: Hizbullah’ı zayıflatmak
2024’ten 2025’e, Hizbullah da İsrail’in Lübnan’daki yoğunlaşan askeri baskısının yükünü hissetti. Hizbullah, İran’ın İsrail’in kuzey sınırına kadar uzanan en güçlü caydırıcılık ve nüfuz aracıdır. Ancak İsrail’in kampanyası denklemi kısmen değiştirdi: Hedefli hava saldırıları füze depolarını, roket fırlatma alanlarını, silah stoklarını ve asker barınaklarını yok etti. Hizbullah’ın komuta-kontrol yapısı ağır darbe aldı; üst düzey subaylar öldürüldü ya da saklanmak zorunda kaldı; İsrail şehirlerini toplu roket atışlarıyla vurma kapasitesi ciddi biçimde sınırlandı.
Siyasi açıdan kampanya, silahsızlanma yönünde hissedilir bir momentum yarattı. Yoğun iç muhalefet ve artan uluslararası baskı altında, Lübnan parlamentosu yıl sonuna kadar tüm silahlı grupları resmî devlet kontrolü altına almayı öngören önlemleri ciddi biçimde tartışmaya başladı. Hizbullah kamuoyunda bu önerileri reddetti; ancak böyle bir planın yasama gündemine girmesi – ki bir zamanlar düşünülemezdi – onun siyasi otoritesinde esaslı bir aşınmaya işaret ediyor.
İran açısından bu da stratejik bir kayıp. Hizbullah’ın tam gücü ve itibarı olmadan, İran’ın vekil güçlerini koruyan ve bölgesel etkisini besleyen caydırıcı duruş artık zayıflamış durumda. İsrail’in askeri sınırları, Tahran’ın karşı hamle manevra alanını kısıtlıyor. Ayrıca, giderek silahsızlanan ya da siyasi olarak tartışmalı hale gelen bir Hizbullah ihtimali, İran’ın İsrail’e karşı güvenilir asimetrik yanıtlar verme kapasitesini baltalıyor ve caydırıcılık dengesi batıya – İran’ın aleyhine – kayıyor.
12 Günlük Savaş: Kapsamlı bir stratejik gerileme
Ardından Haziran 2025’te yaşanan dramatik ve yıkıcı “12 Günlük Savaş” geldi – kuşkusuz bir dönüm noktası. 13 Haziran’da başlayan iki haftadan kısa bir sürede, İsrail’in hava ve istihbarat operasyonları üstünlüğü ele geçirdi, İran genelinde yüzlerce hedefi vurdu. Nükleer araştırma merkezleri, askeri üsler, cephanelikler ve şüpheli silah fabrikaları nokta atışlarla yok edildi. Tahminlere göre 30’dan fazla üst düzey İran güvenlik yetkilisi ve en az 11 nükleer bilim insanı öldürüldü – hem komuta kapasitesinde hem teknik uzmanlıkta yıkıcı bir kayıp.
Stratejik olarak bu saldırılar derin zafiyetleri ortaya çıkardı. İran’ın hava savunma sistemi yetersiz kaldı – ilk dalga saldırılar neredeyse hiç engelle karşılaşmadan derinlere işledi, Tahran’ın bölge genelinde dayandığı “yenilmezlik algısını” sarsarak. Fiziksel hasarın yoğunluğu, üst düzey kadroların kaybıyla birleşince sadece askeri kapasiteye değil, kurumsal devamlılığa ve morale de ağır darbe vurdu.
Bölgesel ve uluslararası düzeyde mesaj netti. Uzun süredir dayanıklılık ve sarsılmaz kararlılık üzerine kurulu İran iç propagandası, alevler içinde üsler, harabeye dönmüş sığınaklar ve boşaltılmış karargâhların görüntüleriyle zedelendi. Operasyonel planlama ve bilim insanları toparlansa bile sembolik mesaj ortada: Eğer gökyüzün savunulamazsa, caydırıcılığın da inandırıcı değildir.
Su krizi: İçeride büyüyen felaket
İçeride ise İran, dışarıdaki darbeler kadar yıkıcı olabilecek bir su kriziyle karşı karşıya. Yeraltı sularının yıllarca aşırı kullanımı, sulama sistemlerinin kronik kötü yönetimi, artan kuraklığın inkârı ve yetersiz altyapı yatırımları, baraj ve nehirlerin tarihsel olarak tehlikeli düşük seviyelere inmesine yol açtı.
Tahran’daki yetkililer, sanayi, tarım ve varlıklı bölgeler gibi “ağır tüketicileri” hedef alan kısıtlama planları üzerinde duruyor – bu da su kıtlığının artık soyut değil, acil olduğunu gösteriyor. “Sıfır Günü” kavramı – yani şehirlerde musluklardan suyun tamamen kesileceği an – ciddi biçimde tartışılıyor; her ne kadar pragmatik yetkililer bunun sadece bir planlama senaryosu olduğunu iddia etse de. İran hükümeti için bu durum, hem meşruiyetini hem ekonomik istikrarı korumak zorunda olduğu bir noktada çok yönlü bir krizi kabusa dönüştürüyor.
Güçler zayıflamaya başladığında
Egemenlik, nüfuz ve güç, inşa etmekten daha kolay yıkılır. Tarih pek çok ders sunuyor: Büyük bir güç sembolik dayanaklarını, bölgesel kaldıraçlarını ve iç meşruiyetini kaybettiğinde, çöküş kendi kendini hızlandırır. İran açısından son bir yılın olayları – Esad’ın çöküşü, Hizbullah’ın yıpranması, 12 Günlük Savaş’ın sarsıntısı ve içteki hidrolojik kriz – birbirinden kopuk değil, tek bir çerçeve oluşturuyor; her darbe öncekini pekiştiriyor. Suriye artık güvenilir bir transit yolu değil. Lübnan ve Hizbullah’ın bütünlüğü çözülüyor. İran’ın stratejik alanı ve itibarı delindi. Ve içeride su kıtlığı ihtimali, şehirlerde tüketim alışkanlıklarıyla birleşip memnuniyetsizlikten beslenen protestoları tetikleyebilir. Bu yeni tablo, İran elitlerinin stratejik doktrinlerini hâlâ ayakta tutup tutamayacağını – ya da bu çatlakların gerçek siyasi parçalanmaya yol açıp açmayacağını – sınayacak.
Darbe üstüne darbe – Sırada ne var?
Sonuç olarak, İran hükümeti son bir yılda amansız bir şok zinciriyle yüzleşti – her biri gücünün bir direğini aşındırdı. Esad’ın düşüşü bölgesel lojistiği yok etti; Hizbullah’ın zayıflaması caydırıcılığı yeniden şekillendirdi; 12 Günlük Savaş komuta, nükleer kapasite ve hava savunmasındaki zafiyetleri açığa çıkardı; büyüyen su krizi ise içteki toplumsal sözleşmeyi tehdit ediyor.
Kümülatif tablo açıktır: Eksen yapısal olarak çözülüyor. Dramatik bir tersine dönüş – örneğin vekillerin yeniden güç kazanması, dönüştürücü ittifaklar ya da kapsamlı iç reformlar – olmadıkça, şahit olduğumuz şey Washington ve Kudüs’ün uzun süredir arzuladığı çözülmenin başlangıcı olabilir. Stratejik çözülme nadiren doğrusal ilerler, ancak işaretler göz ardı edilemez: İran’ın stratejik temelleri kayıyor. Bunun yeniden kalibrasyona mı, daha büyük bir çöküşe mi yoksa bambaşka bir şeye mi yol açacağı; hükümetin dayanıklılığına, elitlerin uyumuna ve yeni gerçekliğin inkâr edilmeden ne kadar hızlı tanınacağına bağlı.( Dr. Majid Rafizadeh-Al Arabiya)
Son güncellenme: 11:51:45