Komisyon Kapanışında Konuşan Kurtulmuş’tan Kürt Kimliği Mesajı

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş: ‘’Kürt vatandaşlarımızın en temel beklentilerinden birisi Kürt kimliğiyle ilgili tereddütlerin ortadan kalkması’

24 Eylül 2025 - 17:21
24 Eylül 2025 - 17:21
 0
Komisyon Kapanışında Konuşan Kurtulmuş’tan Kürt Kimliği Mesajı

Düşünce ve araştırma merkezlerinin temsilcilerinin dinleneceği Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında Tören Salonu’nda toplandı.

Toplantının açılışında konuşan Kurtulmuş, bugün on ikinci toplantının yapıldığını belirterek, komisyonun 20 Ağustos'taki toplantısında dinlenen İHH Bölge Diplomasi Çalışmalarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Vahdettin Kaygan’ın vefatından duyduğu üzüntüyü dile getirdi

Bugüne kadar toplantılarda 80 kişinin dinlendiğini belirten Kurtulmuş, bazı sivil toplum kuruluşlarının bir, bazılarının birden fazla kişiyle temsil edildiğini, 50 saati aşkın bir çalışmayı ortaya koyduklarını, yaklaşık 830 sayfa tutanak tutulduğunu anlattı. Kurtulmuş, şöyle konuştu:

Şimdi artık yavaş yavaş bu dinleme faslının sonuna doğru geliyoruz. Önümüzdeki süreçte muhtemelen ekim ayı içerisinde, sizlerden gelen tekliflerle gündemimizde olan diğer sivil toplum kuruluşlarının da dinlenmesini sağladıktan sonra artık TBMM Genel Kuruluna yapacağımız teklifleri hazırlıyoruz, yapacağız. Gerek yasal düzenlemeler olsun gerek oluşturacağımız komisyonun çalışma raporu olsun, bunlarla ilgili çalışma dönemi içerisine gireceğiz. Bizim açımızdan planladığımız gibi hatta planladığımızdan daha disiplinli ve verimli geçen bir süreç oldu. Burada herkes kendi fikirlerini dile getirdi. Kimsenin fikirlerine müdahale etmedik, konuştuklarına müdahale etmedik ve her birisi kayda geçti.

Ortak olarak söylenen hususlardan birisi, 'eğer bu komisyon çalışmalarını başarıyla tamamlarsa gerçekten tarihi bir fonksiyon icra etmiş olacak ve Türkiye siyaseti, Türkiye demokrasisi bakımından da çok önemli bir eşik aşınmış olacaktır.' Ümit ederim ki en kısa süre içerisinde şimdiye kadar getirdiğimiz disiplin ve çalışma bütünlüğü içerisinde çalışmalarımızı tamamlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne millet adına yaptığımız bu vazifenin bir sonucu olan görüşlerimizi bir rapor olarak ifade etmek, iletmek mümkün olur.

Numan Kurtulmuş, konuşmasında, İsrail’in Gazze’ye saldırıları ve bazı ülkelerin Filistin Devleti’ni tanıma kararına da değindi.

Kurtulmuş’un konuşmasının ardından komisyona davet edilen düşünce ve araştırma merkezlerinin temsilcilerinin konuşmalarına geçildi.

Toplam 10 konuşmacının dinlendiği toplantıda, her bir konuşmacıya 15 dakika süre verildi.

SETA'dan Yeşiltaş: Suriye'de özerk bölge modeli istikrarsızlık üretir

TBMM Tören Salonu’nda yapılan 12. toplantıda düşünce kuruluşlarının temsilcileri dinlendi. SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörü Murat Yeşiltaş, saha araştırmalarında toplumun sürece olumlu baktığını belirterek, “Tarihsel bir noktadayız, fakat küresel ve bölgesel belirsizliklerin yoğun yaşandığı bir dönemdeyiz” dedi. Yeşiltaş, 40 yılı aşkın süredir devam eden terör sorununun sona erdirilmesinin yalnızca güvenlik değil, demokrasi, toplumsal barış ve ulusal birlik açısından da tarihi önemde olduğunu vurguladı. Silahların susmasının kritik bir eşik olduğunu, ancak kalıcı barış için daha kapsamlı ve dayanıklı bir çerçeve gerektiğini ifade etti.

Silah bırakanların statüsünün netleştirilmesi gerektiğini söyleyen Yeşiltaş, hukuki düzenlemelerin sürece güven kazandıracağını kaydetti. Toplumun yüzde 62’sinin, sürecin başarısız olması halinde şiddetin yeniden artacağını düşündüğünü aktardı. Toplumun yüzde 77’sinin barış, yüzde 76’sının güvenlik kayıplarının sona ermesi, yüzde 75’inin ise terörün bitmesi yönünde beklenti içinde olduğunu belirten Yeşiltaş, sürecin sadece devletin değil toplumun farklı kesimlerinin de sahiplenmesiyle kalıcı olabileceğini dile getirdi.

Sürecin bölgesel boyutuna değinen Yeşiltaş, Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’deki süreci doğrudan etkileyeceğini söyledi. 2012’den bu yana oluşan özerk bölge modelinin istikrarsızlık ürettiğini, merkezi hükümetle varılacak anlaşmanın ise daha fazla barış potansiyeli taşıdığını belirtti.

DİTAM'dan Azizoğlu ve Yurttaş: Çözümsüzlük yalnızca Kürtlere değil, bütün Türkiye'ye kaybettirir

TBMM’de toplanan komisyonda konuşan Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mesut Azizoğlu, Kürt meselesinde tarihi bir eşik yaşandığını belirtti. Devletin çözüm iradesi ile Abdullah Öcalan’ın açıklamasının ardından PKK’nin kendini feshederek silah bırakmasının “yeni bir durum” yarattığını söyleyen Azizoğlu, “Artık ‘devlet bu işi çözmek istemiyor’ ya da ‘PKK silah bırakmadan çözüm olmaz’ anlayışı aşıldı. Bugün yapılması gereken, çözüm için hangi adımların atılacağına odaklanmaktır” dedi.

Azizoğlu, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Kürt bölgelerinin bilinçli olarak ihmal edildiğini, bu nedenle eğitim, sağlık ve ekonomi gibi birçok alanda geri bırakıldığını vurguladı. Çözümsüzlüğün yalnızca Kürtlere değil, tüm Türkiye’ye kaybettirdiğini belirterek, “Kürtler arasında genç nüfus oranı çok yüksek. Eğitim ve istihdamda dışarıda kalan bu kitle için acilen çalışmalar başlatılmalı” ifadelerini kullandı.

“Kürtçenin özgürleşmesi eşitlik için şart”

DİTAM Başkan Yardımcısı ve eski milletvekili Sedat Yurtdaş da komisyonda yaptığı konuşmada, Kürtçe üzerindeki yasaklara dikkat çekti. Leyla Zana’nın 1991’deki yemin töreninde Kürtçe konuşmasının büyük bir tepkiyle karşılandığını hatırlatan Yurtdaş, “34 yıl sonra hâlâ bu çatı altında Kürtçe kendini ifade edemeyenler var. Oysa dil bir halkın kalbidir, susturulursa ruhu yaralanır” dedi.

Kayyum uygulamalarını ve seçilmişlere yönelik operasyonları eleştiren Yurtdaş, “Adaletin yaralandığı yerde barış da yara alır” ifadesini kullandı.

Yurtdaş, 1993 Nevruz sürecinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın teşvikleriyle yapılan barış girişimlerini anlattı. Abdullah Öcalan ile Şam’da görüşmeler yaptıklarını, silahların susması yönünde umut doğduğunu hatırlatarak, “Özal’ın vefatı sadece bir liderin kaybı değil, barış fırsatının da kaybıydı. Bu trajedi barışın ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi” dedi.

Kalıcı çözüm için anayasal güvencelere işaret eden Yurtdaş, “Kürt kimliği anayasal düzeyde tanınmalı. Kürtçe eğitimden medyaya, kamusal alandan yerel yönetimlere kadar özgürce kullanılabilmeli. Bunun için Anayasa’nın 42 ve 66. maddeleri dâhil tüm maddeler tartışılmalı” önerisini getirdi. Ayrıca arşivlerin açılması, geçmişle yüzleşme ve mağdurların manevi olarak tazmin edilmesi gerektiğini vurguladı.

Reha Ruhavioğlu: Demirtaş hapisteyken Kürtlerin süreç lehine duygularının pozitif yönde harekete geçmesi zor

Kürt Çalışmaları Merkezi (KSC) Başkanı İbrahim Reha Ruhavioğlu, Türkler ve Kürtlerin süreci nasıl yorumladıklarını, kaygılarını ve beklentilerini  değerlendirdi. Ruhavioğlu, şunları söyledi:

Kürt meselesinde elbetteki Türkiye’de ilk kez böyle bir süreç yaşanmıyor ancak dönüp baktığımızda sanırım kimse böyle bir çatışmanın yaklaşık 45 yıl süreceğini de beklemiyordu. En az üç kuşağı içine almış bir şiddet dönemi, üç kuşağın tamamına büyük bir bilanço biriktirmiş vaziyette ve bütün yük, bugün yaşayan kuşakların omuzlarında duruyor. Son 40-50 yılda yaşanan dönüşümler Kürt toplumunu da etkiledi ve göç dalgasıyla başlayan bu devinimin sonunda Kürtler modern dünyaya entegre olma çabası içine giren bir topluma dönüştü. Bu da silahlı mücadele yönteminin giderek Kürtler için zayıf bir seçenek olması gibi bir sonuç doğurdu. Son birkaç yılda Kürt toplumunda örgütün silahlarını bırakmasına kategorik desteğinin yükseldiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu süreç, bir sosyolojik zeminin üzerine oturuyor. Kürtlerin Kürtlükleri ile ve Türkiye ile nasıl bir aidiyet bağı içinde olduklarını daha yakından bakmanın, dönüşümü daha yakından görmenin önümüzü açacak bir mesele olduğunu düşünüyorum.

Artık ortada güçlü ve Türkiye’ye güçlü bir aidiyet hissi var. Dolayısıyla bu iki olguyla hareket etmenin önemli olduğunu düşünüyorum ve görebildiğim kadarıyla bugüne kadar bu ikilinin bir çelişki değil, belki tamamlayıcı bir bileşke olabileceğini ifade edenlerden biri de Selahattin Demirtaş. 'Kürtler Kürtlüklerinden vazgeçmeden Türkiye’nin bir parçası olabilirler, bunun potansiyeli var' diyor. Türkiye’de güçlü bir Kürt kimliği oluşuyor. Bu süreç, güçlü bir Kürtlüğün ve Türkiye’ye aidiyetin pekiştiği bir süreç olabilir. Böyle bir sürecin olabilmesi için de süreci güçlendirecek adımlara ihtiyaç var. Kürtlerin sadece üçte biri devlet nezdinde Türklerle Kürtlerin eşit olduğunu düşünüyor. Dörtte üçü Kürtlerin sık ya da zaman zaman ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. Kürt toplumunda süreç yaklaşık üçte birle başladı ve yüzde 80’lere geldi. Türklerde de sürece destek yüzde 40‘larda başlamıştı bugün yüzde 60‘ları aşan bir noktaya ulaşmış durumda. Süreç boyunca duygular hiç hareket etmemiş. Duygular desteğe eşlik etmiyor. Bu sebeple sürecin başarılı olacağını düşünenlerin oranı destekleyenlerin oranının çok altında, yüzde 50’leri bulmuyor.

Türklerin kaygıları kabaca örgütün silah bırakmayacağı, muhalefete baskıyla iç cephenin tahkim olamayacağı ve sürecin siyasi bir ajandasının olduğu gibi endişelerden oluşuyor. Kürtler, bu süreçte Kürtlerin haklarının konuşulmadığı kanaatinde ve süreç başladıktan sonra Mardin ve Van’a kayyum atanması ve bu kayyumların hala görevde olması çok ciddi bir güven sorunu teşkil ediyor. İmamoğlu gibi güçlü bir siyasetçinin hapiste olması, Ahmet Özer’in kent uzlaşısı sebebiyle hapiste olması sürecin doğal çıktısı olacak demokratikleşmenin gelişmesiyle ilgili Kürt toplumuna kaygı veriyor. Selahattin Demirtaş’ın hapiste olmaya devam ettiği bir toplumda Kürtlerin süreç lehine duygularının pozitif yönde harekete geçmesi zor görünüyor. Örgütün silah bırakmakta olduğuna Türk toplumunun ikna olması, muhalefeti hedef alan yargılamaların siyasi niyetlerden ve görüntüden uzaklaşması, kayyumların geri çekilmesi, başarısıyla da mahpusluğuyla da Kürtlerin siyasete katılımımın temsil aktörü olan Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmasının önemli eşikler olacağı kanaatindeyim. Eğer bu süreçte toplumlar arası bir müzakere masası kurulacaksa Türk toplumunun hassasiyetlerini ve Kürt toplumunun da taleplerini merkeze alacak bir buluşma, anadili konuştuğumuz bir masayla daha kolay olabilir gibi bir şey söylüyor bize.

Tarık Çelenk: Öcalan'ın demokratik konfederalizm tezi, Avrupa Birliği benzeri bir yapıya benziyor

Ekopolitik Kültür, Eğitim ve Araştırma Vakfı (EKEAV) Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Tarık Çelenk de şunları söyledi:

Kobani, Süleymaniye, Erbil'de farkına varmadan kırabileceğimiz bir kalp, içeride ve dışarıdaki ortak geleceğimize zarar verebilecektir. Kürt sorunu gerçek bir Orta Doğu sorunudur. Türkiye kendi Kürtlerinin sorununu çözerken dış akrabalara ilişkin kapsamlı ve yumuşak bir siyaset üretmek zorundadır. Bu doğru tavır, Türkmen kardeşlerimizin de güvenliğini sağlamaya yönelik bir tavırdır. Ortadoğu Kürtleri ulus devlet modelinden ziyade refahı öne alan Avrupa Birliği benzeri yapıları tercih etme eğilimindedir. Bu eğilim adeta Öcalan’ın demokratik konfederalizm tezine benzemektedir. Kürt sorunun toplumda yeterince anlaşılmamasının bir nedeni de Balkan ve Kafkas göçmeni yurttaşların tarihsel deneyimlerinin zorluklarının oluşturduğu yerleşik Kürt vatandaşlarımıza ilişkin kimlik yorumuna ilişkin empati farklılığıdır. PKK’nın zaman zaman gündeme getirilen silah bırakma haberleri bu sürecin teknik olarak başarıya ulaşabileceği ihtimalini teyit edebilir ancak üçüncü bir dondurucu sürecin başlaması durumunu bugünkü dış konjonktür etkisi ile ülkemiz kaldıramayabilir. Olağanüstü haller gündeme gelebilir ve bu durum sınır güvenliğimizi de riske edebilir. Bugünkü siyasi irade son 20 yılda açılım ve çözüm adı altında bu meseleye cesur ve ciddi adımlar atabilmiştir ama unutmayalım, 200 yıllık reform süreçleri çatışmalarlarla sonuçlanmış, ortak aidiyet duygumuzu o dönemlerde zayıflamıştır. 2013’teki çözüm süreci aslında çatışmayla sonlanmayabilirdi. Sorun, her çözüm girişiminde etnik bilincin yükselmesi fakat ortak aidiyet bağının aynı ölçüde güçlenmemesi ile ilgili.

Hatem Ete: Sürece yönelik güven eksikliğinin panzehiri somut gelişmeler olacak

Ankara Enstitüsü Başkanı Doç. Dr. Hatem Ete, komisyonda yaptığı konuşmada, Kürt sorunuyla ilgili yürütülen süreç kapsamında PKK’nın silah bırakma kararı ve ardından yaşanan gelişmelere değindi. Ete, “Şimdi bir kritik kavşaktayız. Sürecin bugüne kadarki aşamaları görece daha kolay aşamalardı. Güvenlik bürokrasisi ile siyaset kurumunun, siyasi aktörlerin hazırladığı zemin üzerinde yürütülen bir süreçti ama bundan sonraki aşama hem toplumsal hem siyasal dinamiklerin daha şeffaf olacağı, daha zor bir döneme giriyoruz” şeklinde konuştu.

Süreçle ilgili bir yasal düzenleme meselesinin kapsamı ve boyutunun çok önemli olacağını vurgulayan Hatem Ete, "Negatif barış ile pozitif barış arasında köprü işlevi görebilir bu komisyon. Yapılacak yasama çalışmalarının, yasal düzenleme önerilerinin sadece PKK'nın silahsızlandırılmasıyla yetinmeyip toplumsal entegrasyon ve Türkiye'nin demokratikleşmesine yönelik bir kulvar açma ihtimaline yatırım yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun zaten PKK silah bıraktıktan sonra kaçınılamaz nihai bir son olduğu da kanaatindeyim. Çünkü nasıl bugüne kadar terör ve güvenlik siyaseti güvenlikleştirdiyse, terör ve çatışmanın son bulması da siyaseti sivilleştirecektir. Buna yatırım yapmak gerektiğini düşünüyorum."

Türkiye'deki süreç ile Suriye'deki gelişmelerin birbirinden farklı dinamiklere sahip olduğunu vurgulayan Hatem Ete, şunları kaydetti:

Suriye'deki gelişmeleri Türkiye'deki çözüm sürecinin bir ön şartı haline getirmemesinin daha pragmatik ve gerçekçi olacağını düşünüyorum. Bunun da temel gerekçesi Türkiye'deki takvim ile Suriye'deki takvimin birbirinden farklı olması, Türkiye'nin buradaki süreci yönetirken tek aktör olmasına rağmen Suriye'deki sorunu çözme konusunda tek aktör olmaması. Suriye'de işler böyle devam ediyorken Türkiye'de bu iş çözülmez diye bu sürece duyduğu bir güvensizlik olabilir. Kamuoyuna yansıyan aktörlerin verdiği itham edici mesajların ürettiği negatif algı olabilir. İktidara yönelik güvensizlik olabilir. 'Bu mesele seçime yönelik yürütülüyor ve en nihayetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçilmesine hizmet edecek' duygusu var birçok toplumsal kesimde. Bunun listesi uzatılabilir. Yani güvenle ilgili bir sürü dinamik dolayısıyla bir güven eksikliği var ama sürece destekte henüz bir sorun yok. Bu güven eksikliğinin de benim kanaatim en önemli panzehiri somut gelişmeler olacak. Somut gelişmeler olduğunda olgusal olarak toplum bu meselenin bir yere gittiğini, başarıya gittiğini fark ettiğinde güven duygusu inşa edilecek. Dolayısıyla ben bugüne kadar toplum dinamiğinin toplumsal hassasiyet bahsinde ayağımızı tökezletecek bir dinamiğe dönüşmediği kanaatindeyim.

Yüksel Genç: Sahada sürdürülebilir bir temkinlilik var

Komisyonda konuşan SAHAM Koordinatörü Yüksel Genç, Kürt meselesinin bölgesel niteliğinin giderek belirginleşen, olgunlaşan bir mesele olduğuna değinerek "Zaten bu yeni sürecin ortaya çıkmasında bölgesel gelişmelerin çok temel başat olarak ele alınıyor olması Kürt meselesinin tam da bölgesel etkilere yol açan yanıyla da ilgili olarak karşımıza çıkıyor" dedi.

Genç sözlerini şöyle sürdürdü:

Saha araştırmalarımızda biz ilk defa bir çözüm ve barış sürecinde toplumun bu denli sürdürülebilir bir temkinlilik sergilediğini ölçüyoruz. Bu çok önemli. Daha önceki süreçlerde toplumsal temkinliliğin bu kadar uzun sürdüğünü söylemek çok güç. Dolayısıyla bunu bir yere mimlemek ve komisyon olarak belki de bunu bir düşünmek gerekiyor. İkincisi tabii ki her gelişim, her önemli kritik aşama ile ilgili açıklama ve adımın kendisi belli kısım yükseliş seyirleri içerse bile bizim de yaptığımız saha araştırma ve gözlemlerimiz toplum nezdinde barışa desteğin yüksek, sürece güvenin düşük olduğu gerçeği değiştirmiyor. Halihazırda da bu iki zıt durumun aşıldığını söylemek çok güç. 

Aslında çözüm için PKK kadar hatta çok daha fazla Meclis'e ve Türkiye'deki iktidar ve muhalefet siyasetine de toplumun çok yüksek sorumluluklar yüklediğini ya da beklediğini bize söylüyor. Sahanın yüzde 65'i infaz kanununda değişiklik bekliyor. Üstelik Türkiye'de hatırlarsanız birkaç ay önce Meclis'e bir infaz yasası paketi gelecekti. O paketin beklentileri karşılamadığını ölçtüğümüz bir saha çalışması sırasında insanların güvensizlik katsayısının bir anda dip yaptığını gözledik. 

Umut hakkının yasal olarak tanınmasını bölgenin yüzde 68.9'unun önemsediğini, süreci yürütenlere yasal güvenceyi sağlanmasına dair yüzde 66.7'lik bir beklentinin oluştuğunu, kayyum uygulamalarının sonlandırılmasına dair beklentinin yüzde 71.2 olduğunu, bir siyasi affın mutlaka gerektiğine, hızla öncelikle yapılması gerektiğine inananların da yüzde 60'ı aştığını bildirmek gerekiyor. Kayyum uygulamalarına dair sahada süreç ve kayyum ilişkisini ve güven ilişkisini ortaklaştıran bir gözleme sahibiz. Örneğin İstanbul'a yapılan operasyonlar ve kayyum atamaları ardından sahanın çok hızlı bir biçimde sürece karşı güvensizlik söylemleri ifade ettiğini, 'bu süreçten bir şey çıkmaz' söylemini çok fazla kullandığını müsaadenizle ifade etmem gerekiyor.

Sak: Bölgede yaklaşık 1.3 milyar dolarlık bir gelir yaratabilmek mümkün

TEPAV Kurucu Direktörü Prof.Dr. Güven Sak da sürecin başarılı olmasının bölge ve Türkiye turizmini ekonomik anlamda pozitif etkileyeceğini belirterek "Türkiye'ye insanlar en çok İran'dan geliyor. Yaklaşık 100-150 bin civarında turist geliyor. Günü birlik gelenlere bakarsanız 750 bin civarında turist geliyor. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Çin'e bakarsanız binden daha az turist geliyor. Bu bölgede İranlı turist kadar Amerikalı ve Fransız turist Türkiye'ye gelirse bunun sonucu ne olur diye baktığınızda yaklaşık 1.3 milyar dolarlık bir gelir yaratabilmek mümkün. Bunlar yapılamaz mı? Aslında bu rakamlara ulaşabilmek mümkün. O sizin de yürüttüğünüz faaliyetlerin başarısıyla ve imajın değişmesiyle yakından alakalı" diye konuştu.

Bunun sonucunda bölgedeki istihdamın da artması gerekeceğine işaret eden Sak, "Şimdi turizm sektöründe 5 binden az kişi çalışıyor. Yalnızca Van için baktığımızda istihdamın 23 bine doğru yükselmesi mümkün. Bu bir turizm ekosistemi aslında. Bu ekosistemin her aşamasını güçlendiriyor olmamız gerekiyor. Turizm aslında bir kobi destekleme programı olarak tasarlanmak durumunda. Türkiye'nin bu çerçevede bir eko ve kültürel turizm stratejisine ihtiyacı var çünkü bizim Antalya'da alıştığımız gibi tesis turizmine değil kobilerin bölgede desteklenmesine yönelik yeni bir turizm anlayışına ihtiyacımız var" dedi.

Kadir Temiz: Türkiye’nin Orta Doğu’daki örnekliğine artık Kürtler de katılabilir

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Kadir Temiz, Irak ve Suriye'deki gelişmelerden ve merkezi hükümetlerin dönüşme çalışmalarından örnekler vererek Orta Doğu'daki devlet dışı aktörlerin uyum sağlamak ya da tasfiye olmak arasında tercih yapmak zorunda kaldığını belirtti. PKK'nın silah bırakmasının da Türkiye'deki değişime ayak uydurma çabası olduğuna dikkat çeken Temiz, şunları söyledi:

Orta Doğu’daki birçok ülke, kendi egemenlik kapasitesini yeniden inşa etme sürecinde. Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da merkezi devletin güçlenmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Nitekim bu ülkelerin birçoğu merkezi otoriteden mahrum bir şekilde varlıklarını sürdürüyor. Bu da devlet dışı aktörlerin ki bunun içinde burada PKK’nın silah bırakması ve bunun gibi devlet dışı aktörleri ya uyum sağlamaya ya da tasfiye olmaya zorluyor. PKK’nın silah bırakma süreci, bu eğilimin Türkiye’deki bir yansımasıdır. Monarşiler ve cumhuriyetler ayrımı kendi yerel modellerini evrensel bazı ilkeler arayışıyla yeniden üretmeye çalışıyor. Bu durum ister istemez devlet dışı aktörlerin yeniden uyum sağlamasını ya da yeni düzenin tamamen dışında kalması durumunu ortaya çıkartabilir.

Ekonomik, politik bir dönüşümden bahsediyoruz. Dünya, ekonomik ve ekolojik dönüşümü artık geleneksel ekonomik sistemin dışına çıkarmaya çalışan ve bunu da yeni kalkınma modelleriyle bağlamsallık gibi, serbest ticaret ve piyasa ekonomisi gibi modern kurumlarla yeniden entegre etmeye çalışan devlet ve toplumlar var bugün. Bu durum çok büyük bir kaos ve geçiş dönemi oluşturuyor. Sadece siyasi değil, toplumsal temeli olan jeopolitik bir dönüşüm sürecine evriliyor.

Türkiye bugün çözüm süreciyle birlikte bence hem Irak merkezi hükümetinin hem de Kuzey Irak’ta Kürt siyasetinin elde ettiği olumlu kazanımları desteklemek ve bu ivmeden kendisi de faydalanmak istemektedir. Bu çerçevede PKK’nın kendisini feshetmesi ve silahları yakarak silah bırakmanın önünü açması sadece örgütün veya örgüt liderliğinin kısa vadeli çıkarlarıyla açıklanamaz. Kürtler, Suriye ve Türkiye üzerinden düşünüldüğünde tarihsel bir fırsatla karşı karşıya. Türkiye’nin Orta Doğu’daki örnekliğine artık Kürtler de katılabilir. Buna aslında bu komisyon ve süreçle Türkiye kapı açmış durumda. Bölgede Kürtlerle PKK arasında çok ciddi bir şekilde ayrım talep ediliyor. Şubat 2025’e kıyasla Terörsüz Türkiye hedefinin başarılı olacağına dair beklentilerin zayıfladığını görüyoruz ama genel olarak PKK sembolik silah bırakmasının ardından Türkiye’den somut adımların atılmaması eleştiriliyor.

İhsan Aktaş: Bir imparatorluk anayasası inşa edilmesi gerekiyor

GENAR Araştırma Başkanı İhsan Aktaş da süreç ve sonrasına ilişkin şunları söyledi: 

40 yıllık zaman dilimine baktığımız zaman toplum ayrışma yönünü değil, daha çok bütünleşme yönünde adımlar attı. Batıya daha çok göç oldu, şehirlerde yaşayan Kürtlerin sayısı arttı. Ekonomik düzeyde ayrışma yerine birliktelik daha da güçlendi. Baktığımız zaman ne devletin yanlış uygulamaları ne PKK'nın çabaları, Türklerin ve Kürtlerin yürüyüşüne dair büyük bir değişim oluşturmadı. Kültürel bir ayrılıkçılık ortaya çıkmadı. Bu komisyon öncelikli olarak hukuki sorunları ele almalı. Eğer pratikte bazı hukuki sorunlar çözülürse bunun yansımalarının çok olumlu olacağını düşünüyorum. Uzun vadede memleketin bir anayasaya ihtiyacı varsa Türklük-Kürtlük, Alevi-Sünni tartışmalarının ötesinde bu millet cumhuriyet ve ulus devlet sistemini kabul etmiş bir millettir. Fakat sadece Türkiye'yi değil, bölge ülkelerden gelen insanları da kuşatacak şekilde bir imparatorluk anayasası inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Numan Kurtulmuş: Türkiye'ye aidiyetin Kürtlerin nezdinde çok yüksek oranda olduğunu biliyoruz

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na ilişkin "Komisyonun doğru bir istikamette ilerlediğini, başlangıçla bugün geldiğimiz nokta arasında olumlu anlamda çok büyük farklar olduğunu görüyorum. Bu meselenin en kısa süre içerisinde bitirilmesi için de sağlam bir iradenin, komisyon üyelerimizin tamamında var olduğunu görüyorum. İnşallah bu süreci de en kısa süre içerisinde tamamlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'na yasal düzenlemeler, diğer düzenlemeler başta olmak üzere demokratikleşme, hukuk devleti konusundaki beklentilerimizi de ifade ederek sağlam bir raporu sunacağız." dedi.

Kurtulmuş, TBMM Tören Salonu'nda gerçekleştirilen ve düşünce kuruluşları ile araştırma merkezlerinden temsilcilerin dinlenildiği Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun 12'nci toplantısının kapanışında yaptığı konuşmada, bugünkü iki oturumda 10 kişinin değerlendirmesinin alındığını ve en verimli toplantılardan birisinin yapıldığını söyledi.

"Bu komisyon kurulduğu günden itibaren içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da komisyonun çalışmalarına olabilecek en yüksek düzeyde destek verdiler." diyen Kurtulmuş, bunun kıymetli ve anlamlı olduğunu vurguladı.

Bu kadar görüşmenin içerisinde belki bir iki ufak, "kayıtlardan silinsin" diye düşünülecek konuşma dışında herkesin fikrini, kendi siyasi duruşunu çok açık bir şekilde ifade ederek dile getirdiğini ve bunların üzerinden bir tartışma ortaya çıkmadığını belirten Kurtulmuş, "Şahsen bu tür toplantılardan sonra komisyonun doğru bir istikamette ilerlediğini, başlangıçla bugün geldiğimiz nokta arasında olumlu anlamda çok büyük farklar olduğunu görüyorum. Bu meselenin en kısa süre içerisinde bitirilmesi için de sağlam bir iradenin komisyon üyelerimizin tamamında var olduğunu görüyorum. İnşallah bu süreci de en kısa süre içerisinde tamamlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'na yasal düzenlemeler, diğer düzenlemeler başta olmak üzere demokratikleşme, hukuk devleti konusundaki beklentilerimizi de ifade ederek sağlam bir raporu sunacağız." şeklinde konuştu.

Komisyonda çok önemli tespitler yapıldığına işaret eden Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

Olumsuz tespitlerimizi de bir kenara bırakmayı tavsiye ediyorum. Bunlardan bir tanesi de çok güçlü bir şekilde sürece destek olmakla birlikte, duyguların aynı şekilde güçlü olmadığı ve birtakım tereddütlerin var olduğu şeklinde yaklaşımlar. Bunları da çok fazla dile getirmemek gerektiğini düşünüyorum. Böylesine bir sürece Türklerin ve Kürtlerin kahir ekseriyetinin destek vermiş olması, arkadaşlarımızın rakamları değişmekle birlikte aşağı yukarı 4'te 3'ün üstünde bir desteği ortaya koyuyor. Bu önemlidir. Rızanın arttırılabilmesi ise sadece tek başına bu komisyonun yapabileceği bir iş değildir. Siz değerli arkadaşlarıma da temsil ettiğiniz kurumlar dolayısıyla söylüyorum. Sizlerden de özel ricamız, buraya gelen sivil toplum kuruluşlarımızın, burada bu sürece katkı sunan, 'Evet bu iş burada gerçekleşmelidir, bitmelidir, vakti gelmiştir.' diyen arkadaşlarımızın hepsinin kendi çevrelerinde bu olumlu görüşlerini paylaşmaları ve toplumsal rızanın arttırılması için kanaatlerin gelişmesini sağlamasını temenni ediyoruz.

TBMM Başkanı Kurtulmuş, "Kürt vatandaşlarımızın en temel beklentilerinden birisi Kürt kimliğiyle ilgili tereddütlerin ortadan kalkmasıdır." şeklinde değerlendirmelere de yer verildiğini aktararak, "Türkiye'ye aidiyetin Kürtlerin nezdinde çok yüksek oranda olduğunu biliyoruz. En büyük güvencemiz de burasıdır. Eğer zaten böyle olmasaydı 50 yıl devam eden bu süreç bugün Türkiye'yi başka bir yere getirirdi." ifadelerini kullandı.

PKK'iın silah bırakmasıyla birlikte başlayan bu sürece paralel olarak bölge ülkelerinin hepsinde Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Ezidilerin, Sünnilerin, Şiilerin, Alevilerin hep beraber güçlü bir gelecek inşa etmesi üzerinde durulması gerektiğinin altını çizen Kurtulmuş, "Tarihi analizleri yapabiliriz. Bizim Doğu toplumlarının çok sevdiği bir şey; geçmişi çok konuşmaktır. Geçmişi konuşabiliriz. Bugünü de gayet güzel analiz edebiliriz. Ama esas mühim olan şey çok kuvvetli, güçlü bir geleceği birlikte nasıl kuracağımızın iradesini ortaya koyabilmektir." diye konuştu.

Kurtulmuş, komisyonun buna yönelik iradesini her gün artırarak devam ettirdiğini gördüğünü ve bundan dolayı da memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Gelecek hafta TBMM Genel Kurulu'nun açılacağını anımsatan Kurtulmuş, bir sonraki toplantı programının oluşturulmasının ardından duyurulacağını bildirdi.

Kurtulmuş, komisyonda dinlenilecekler listesinin sonuna doğru gelindiğini ifade ederek, "Bundan sonra yeni teklifler olursa onları da değerlendiririz. Ama ifade ettiğim gibi sonuçta bunları tamamlayıp inşallah Meclis'e teklifimizi yapacağız." dedi. (Ajanslar)

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2274 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 18:21:18