Ercan İlgin: Öcalan'ın Perspektifi Üzerine - 1

Öcalan’ın, pek çok konuda, daha önce savunduğu görüşlerini, zamanın ruhuna uygun olarak revize ettiğini ve hatta eski görüşlerinin tam zıddını savunduğu bilinen bir şeydir. Fakat onun bir konuda görüşü hiçbir zaman değişmemiştir. O da, modern Kürt milliyetçiliğine yönelik bariz hasmane tutumudur.

05.06.2025, Per - 23:42

Ercan İlgin: Öcalan'ın Perspektifi Üzerine - 1
Haberi Paylaş

Bilindiği gibi bundan kısa bir süre önce, PKK örgütü 12.Kongresini toplayarak kendini feshetme kararı almıştı. Bu tarihsel kongreye, örgütün lideri olan Öcalan’ın katılmaması düşünülemezdi elbette. Nitekim kongre sonrasında, örgütün yöneticileri, önderlerinin bu kongreye Türk devletinin sağladığı imkan dahilinde, telekonferans yoluyla katıldığını kamuoyuna duyurdular.

Yine, bundan iki gün önce, bu bağlamda, örgütün yayın organı olan Serxwebun’da, Öcalan’ın, kendi örgütünün fesih kongresine sunmuş olduğu metin, Perspektif başlığıyla yayınlandı. 

Öcalan, bu yazısında, örgütünün fesih kararında, Türk devleti ile varmış olduğu mutabakatın yanı sıra, bu kongrenin devlet denetiminde toplanmış olduğunu da vurguluyordu. Yine ona göre bu sürecin Türk devletinin inisiyatifinde olması da hem aklın gereği hem de gerçekliğin ifadesiydi.

Ayrıca, yine kendisi, bu uzun yazısında, kendince önemli gördüğü pek çok konuyu ele alıyordu. Bunların içinde, ana hatlarıyla, Doğa sorunu, Devlet ve Komün İkilemi, Kapitalist Modernitenin
eleştirisi, LGBT sorunu, hatta Büyük Patlama bile vardı. Fakat normal koşullarda olması gereken en önemli şey yoktu. O da, kendisini Kürt Özgürlük Hareketinin lideri olarak tanımlayarak kırk bir yıl önce başlattığı, her paçasından kirlilik akan bu savaş süresince toprağa düşen neredeyse yüz bin insanımız, viran edilen kadim yerleşim yerlerimiz, bu uğurda büyük bedeller ödeyen milyonlarca insanımızın gerçekliğiydi. Evet bu trajik gerçeklik, Öcalan’ın, kendi örgütünü feshettiği bu önemli kongreye sunmuş olduğu yazısında ele alınmaya değer bulunmamıştı.

Gerçi, bu durum, Öcalan’ın, Türkiye’ye getirildiği 1999 yılında takındığı tutumla birebir uyumluydu.

O, Türkiye’ye getirildiği zaman da, Türk mahkemelerindeki duruşmasına Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne saygı ve şükranlarını sunmakla başlamış, ardından kendi örgütünün militanlarınca öldürülmüş olan Türk askerlerinin ailelerine özrüyle birlikte onlara duyduğu derin saygıyı ifade etmişti. Onun bu savunmasında bu kirli savaşının kurbanı olan Kürt gençleri ve onların aileleri hiçbir biçimde yer almamıştı. Onun, Bekaa’dan yolladığı savaş talimatlarıyla ölüme yolladığı Kürt gençleri onun için bir şey ifade etmiyordu. Yine onlara ve ailelerine karşı zerre bir sorumluluk duymadığı da bu savunmasında ortaya çıkmış oluyordu.

Onun bu yazısında, bunların dışında iki ayrı konu daha vardı. Birincisi, kendi örgütünün yöneticilerinin elli yıldır kendisini anlamadığı yönündeki eleştirisi, ikincisi ise Kürt milliyetçiliğine ve son yüz yıldaki Kürt milli hareketlerine yönelik hasmane tutumu.

Birincisi, yani kendi atadığı yöneticilerin onu anlamadığı ve ideolojisini içselleştirmediği yönündeki eleştirileri bizim konumuzun dışındadır. Bunun muhatabı, neredeyse yarım asır boyunca kendi kişiliğini önderine sadakat temelinde oluşturmuş olan bu yönetici tayfayı ilgilendiriyor. Fakat ikincisi ise bu yazının konusunu oluşturmakta.

Öncelikle şunu söyleyelim: Öcalan’ın, pek çok konuda, daha önce savunduğu görüşlerini, zamanın ruhuna uygun olarak revize ettiğini ve hatta eski görüşlerinin tam zıddını savunduğu bilinen bir şeydir. Fakat onun bir konuda görüşü hiçbir zaman değişmemiştir. O da, modern Kürt milliyetçiliğine yönelik bariz hasmane tutumudur.

Onun, Kürt modern Kürt milliyetçiliğine karşı hasmane tutumu, Kürt tarihine bakışında da kendisini açıkça ortaya koyar. O, 19. YY’ın sonlarından bugüne değin, tüm Kürt milli hareketlerini ve Kürt örgütleri ile şahsiyetlerini itibarsızlaştırmayı ve aşağılamayı her zaman sistemli bir politik duruş olarak benimsemiş ve bu konudaki tüm söylemlerini münhasıran bu temelde dile getirmiştir.

Bu konuda birkaç örnek verelim:

Onun “Bir Halkı Savunmak” adlı kitabında, modern Kürdistan’ın ilk milli aydınlanmasına yönelik “19. yüzyılın sonlarından itibaren oluşan ilkel Kürt milliyetçiliği II. Meşrutiyet’ten sonra birçok dernek ve gazete kurarak bazı Kürt reformlarının peşinde koşmuştu.” sözleri bu bağlamda kayda değerdir. Keza, yine onun Kuzey Kürdistan’da 1921 yılında başlayıp 1938’de sona eren tüm Kürt milli hareketlerine karşı aşağılayıcı tutumu da yeni bir şey değildir. Nitekim bu son yazısında da Şeyh Said ile Seyyid Rıza gibi Kürt şahsiyetlerini bir kez daha hedefine alarak bu geleneksel tutumunu bir kez daha teyit etmiştir.

Diğer yandan, onun, Kuzey Kürdistan’da, 1970’lerde ortaya çıkan ve gelişen diğer Kürt örgütlerine yönelik değerlendirmeleri de yine aynı minvalde olmuştur.

Ona göre o dönemde, sömürgecilik DDKD, Özgürlük Yolu, Rızgari, Ala-Rızgari, KDP, KUK, KAWA vb adlar altında etkili olmak istemiştir. Bu örgütlerin esas kökü feodal-aşiretçi güçlerdir ve yine tüm bu örgütler bir de Türk milliyetçiliği ile irtibatlıydılar. Özellikle de Türk MİT’i ile irtibatlıydılar.

Kuzey Kürdistan’ın mücadele tarihini bu şekilde aşağılayan Öcalan’ın, Kürdistan’ın diğer parçalarındaki Kürt milli hareketlerine ve bunların liderlerine karşı tutumu da yine aynı minvalde olmuştur.

Bu yazısından da anlaşılacağı gibi, Qazi Muhammed, Mela Mustafa Barzani, Abdulrahman Kassemlo ve Celal Talabani gibi Kürt liderleri de feodal, aşiretçi ve ilkel milliyetçiydiler.

Sonuç olarak Kuzey Kürdistan’ın son kırk bir yıllık sürecine baktığımız zaman, bir yandan Kürtlerin son yüz elli yıllık tarihindeki özgürlük mücadelesini çöp olarak tanımlayan bir lider ve onun kerameti kendinden menkul sözde özgürlük söylemleri uğruna hayatını feda eden on binlerce Kürt genci ve bu uğurda bedel ödeyen milyonlarca Kürt insanını görüyoruz. Bu, dünya tarihinde eşi benzeri olmayan bir durumdur.

Bu trajik gerçeklikten hareketle, kendi milletine, yani Kürtlük mefkuresine gönül bağıyla bağlı her bir Kürt bireyine önemli bir sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluğun ilk adımı da, kendi tarihini ve kendi milli değerlerini sahiplenmek ve buna yönelik her türlü ahlaksızca aşağılamaya karşı durmaktır.

Bu, bir milli gururun ifadesidir. Yine unutulmasın ki milli gururdan yoksun olan bir toplum, bir millet olma iddiasından da gönüllü olarak vazgeçmiş demektir.

Devam edecek…

Not: Öcalan’ın bu söylemleriyle ilgili birincil kaynaklar için bkz. Ercan İlgin-Kürt Milliyetçiliği Üzerine Tezler-1 Kürt Kemalizmi’nin Eleştirisi ve Önermeler.

Bu haber toplam: 6985 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:55:29
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x