Bitmeyen Trajedi ve Gelinen Aşama

28 Aralık 2025 - 16:11
28 Aralık 2025 - 16:11
 0
Bitmeyen Trajedi ve Gelinen Aşama
28 Aralık 2011 tarihinde Uludere'nin Roboski köyünde, sınır ticaretinden ailenin geçimlerini sağlamak için hayvanlarla yük taşıyan insanlar üzerine bomba yağdıran Türk hava kuvvetleri 34 yoksul Kürt köylüsünü öldürdü. Resmi Kaynaklar; "Türk silahlı kuvvetlerine bağlı jetler, Uludere nin sınır bölgesinden sızmaya çalışan terörist gruba yönelik yapılan bombardımanda 30 un üzerinde terörist etkisiz hale getirildi" diye bunu kamuoyuna duyurdu. Yerel kaynaklar ise bunların silahlı örgüt mensupları olmadığını, hiçbir yatırımı olmayan sınır bölgesindeki insanların rutin olarak Irak ve İran'dan getirdikleri devletin "kaçakçı" dedikleri köylüler olduğunun dillendirilmesi ile olay meclise kadar gitmişti. Yapılan sözde soruşturmada, bu durumun yanlış bir bilgilendirmeden kaynaklandığını, ölen insanların ailelerine tazminat (kan parası) verileceğini ilan edip üstü örtülmeye çalışıldı. Peki normal bir devlette yani öyle demokrasisi gelişmiş ülkeler değil, devlet ciddiyetine sahip bir ülkede yapılması gerekenler böyle mi oluyor? Hayır. Soruşturma açtırıp sorumlu olanları bulup görevden uzaklaştırmak ve yargılamak olurdu. Bu yapıldı mı? Hayır. Tersine kan parasını kabul etmeyen aileler tehdit edildi. Bu vatandaşların cenazelerinin devlete yaraşır bir şekilde tabutlara konularak ailelere teslim edildi mi? Hayır. Aileler cenazelerini kendi imkanlarıyla ve katırların sırtında taşıyarak toprağa verdiler. Kürde biçilen değer budur. Devletin katlettiği bu vatandaşların taziyelerine başsağlığı için yetkili gönderdi mi? Hayır. Şimdi bu konu ile ilgili iki çarpıcı yaklaşımı çok düşündürücü olduğu için sizlerle paylaşacağım.
Bu trajik katliamın hemen ertesinde, Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil, katledilen Kürt köylüleri üzerine nefret kusan bir makale yazdı. Çarpıcı yazısında; "At’tan küçük, eşek’ten cüsselidir. Her ikisinin toplamından kuvvetlidir. Kromozom sorunu nedeniyle kısırdır. Ancak, katır ırkı yok edilse bile...Eşek’lik var oldukça nesli tükenmez. Kaçakçılık katır’dır. Katır, yasak aşkın meyvesidir. Kimin kimi, hangisinin hangisini becerdiğinin de bir önemi yoktur... Neticede, devlet’le kaçakçı’nın çiftleşmesidir." Şimdi bu ırkçı mahlukun sıcağı sıcağına alay ettiği, aşağıladığı bu ölümler, İç Anadolu veya Trakya da olmuş olsaydı, böyle bir yazıyı yazabilecek miydi? Kürdün ölüsüne saldırmak bile onları sonsuz derece mutluluğa sevk ediyor. Toplum hafızası zayıftır, her şey çabuk unutuluyor.
İkinci örnek çok daha trajiktir. PKK liler ve HDP bu mağdur aileleri kandırarak, bu durumda siyasi rant elde etmek için bu yoksulların davalarını ücretsiz kendi bünyelerindeki yüzlerce avukat aracılığı ile üstlendikleri taahhüdünde bulundular. İç hukuk tükendiğinde davanın Avrupa İnsan hakları mahkemesine taşımaları gerekirdi. Bunlar devlet ile anlaşarak bile bile dosyayı zaman aşımına uğrattılar. Fasa-fiso gerekçelerle topu oradan oraya attılar. Bu yoksul Kürt köylüleri, kendi acılarıyla baş başa kaldılar. Kürtlerin kaderi talihsiz bir şekilde bu Kürt statü düşmanlarının elinde oyuncak olarak kaldı. Kalmaya da devam ediyor. 


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı toplam 261 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 18:12:25